Bölüm 27

36 1 0
                                    

Aria
"General alınan bilgilere göre I97 içindeki bomba imha edilmiş , Okdionlular .. Kobay onlarla komutanım. Koloni yücesinin oğlu da yaşıyormuş . " dedi nöron. Yine eskisi gibi yanlarında durmuyordum. Sanki bu kez havadaydım. Ama onları net duyuyordum. "Demek ihanet ha , Okdion bunu ödeyecek " dedi general ,uzuvlarından birini çenesine dayadı. Rengi yine mor olmuştu. "Ama efendim. Okdion'dan bahsediyorsunuz. " demeye çalıştı nöron. General ona susmasını işaret edip "Artık onlardan korkmamıza gerek yok Nöron " dedi. Yüzündeki gülümseme daha da sinsice genişledi. "Dünya neden önemliydi biliyor musun ? Çünkü orda oldukça hidrojen vardı. Eğer ona sahip olsaydık diğer klanlardan güçlü olurduk. Madem dünyayı almak için bize yardım etmeyecekler.... Bizde öyleyse ilk önce sorun çıkaran klanın hidrojenlerini alırız " dedi. Yanındaki nörona bakış atıp tekrar devam etti. "Gidip yücelerimizi çağır. " bunu söylerken Gron yukarı doğru baktı. Tam gözlerimin içine. Ama beni görmediği belliydi. Nöron ona itaat edercesine selam verip odadan çıktı. Çok geçmeden odaya başka nöronlar girdi ve odayı denetledi. Herhangi bir casus bulamayınca çıktılar ve ardından odaya yüceleri aldılar. Bu önemli bir toplantıydı. Yüceler işin içindeyse karar alınacak aşamaya gelinmişti. Fikir paylaşımı bitmişti...
Oksa içeri en son girdi. Yerlerine oturup kurulmuş eflatunlar tekrar ayağa kalkıp ona saygılarını sundu. O da gereken selamı verip "Evet General , neden geldik" dedi. Demek onlarda konuyu bilmiyorlardı. Derin bir nefes aldım. Bu iyiydi. Ama onları hep en son çağırırlar diye biliyordum. Çünkü hiç bir yüce fikir paylaşımını uygun görmezdi. Kendince hep kendi kararları kusursuzdu. Bundan dolayı toplanıp sadece sona onay verirlerdi.
"En yüce Oksa (ona hep öyle derlerdi. Yücelerin yücesi..) Okdion bize ihanet etti. Yakın zamanda listemizden ayrılan 'dünya imha' kobayımızın içerisindeki Hidsquib 'i çıkarmış ve onu kendi bünyelerine tekrar kazandırmış bulunmaktalar. Bunlar 1 den de fazla savaş sebebidir. " uzuvlarından birini sertçe masaya çarptı. Rengi mor olmuş yine hızlı nefesler alıyordu. Oksa başını kaşıp eflatun renginde kalmaya devam ediyordu. Sakinliğini devam ettiren diğer yüceler de Oksa'ya bakıyordu. "General , dünya'yı işgal edemedik. Yeterince gücümüz olduğunu düşünüyor musun savaş için " dedi. Elindeki minik digital aygıtta bir şeylere bakıp sormuştu bu soruyu. General sanki bunun cevabına hazırlanmış gibi sırtını dikleştirdi. Rengi eflatuna geri dönen General başını sakince salladı ve gülümsedi. "Evet efendim " . Dedi. Oksa ona şüpheyle bakmaya devam ediyordu. Evet demiş olması onu biraz şaşırtsa da heyecanlandırmamış.
Yanımda hissetiğim hafif esinti dikkatimi dağıtmıştı. Sağ tarafımdan gelen şeye döndüm. Hafif ve bir tozdan bile daha saydam bir buğu oluştu. Nathan'ın yüzünü gördüğüm an donakaldım. Bunu nasıl yapmıştı ki. Ona ses çıkarmamasını işaret edip altı gösterdim. Nathan etrafına bakınırken uzaylı grubu gördü ve sesini çıkarmadı. Ama yüzündeki tuhaf ifade bendekiyle aynıydı. Ikimizde oldukça şaşırmıştık. "Nathan , burası Savaş koordine odası. Sessiz ol çünkü... " Nasıl sizin gezegeninize suikast hazırlığı var denirdi ki. "Sen sessiz ol işte " dedim alelacele. Başını salladı ve şaşkınca etrafına bakmaya devam etti. Ben bazı kısımları tabi ki de Nathan sayesinde kaçırmıştım. Ama nasıl hidrojen makinesini kullanacakları kısıma yetişebilmiştim.
"Gizli olacak efendim. Evet. Ona görünmemesi için özel bir zırh diyazn edersek diğer klanın güvenlik alanından kolayca geçer. Içinde hiç bir yaşam formu bulundurmazsak alarm asla çalışmaz. Elimizde zaten bir tane hali hazırda uzaylısız mekiğimiz var. Onu kullanabiliriz. Yönetici bilgisayara sadece bir kaç şey yükleriz ve sonra çok çok uzaktan .. Okdion'dan bile yönetebiliriz. " dedi General oldukça kendinden emin bir şekilde. Gözüm Nathan'a kaydı. Yüzünde pek bir ifade yoktu ama ben geri gözlerimi çevirirken bana baktı. "Peki General , Okdion'a saldırdık diyelim. Bunu tek bir mekikle nasıl yapacaksınız. " dedi Oksa. General sinirlenmiş gibiydi. " Yücelerin yücesi. Bu saldırı değil. Sadece onların yaşam enerjilerini azalatacağız. Yani (yine gülmeye başlamıştı ) bu aptal Okdionlular resmen hidrojene bağımlı.. Onların hidrojenlerini onların haberleri olmadan aldığımız an zayıf olanlar anında ölecek. Güçlüler zayıflayacak.. " resmen kız gibi kıkırdayarak söylemişti son cümlelerini. Oksa kaşlarını kaldırdı. Bu onun beğendiğini ortaya koyardı. General de bunu görüp ona bir adım daha yaklaştı. Yüzüne yansıyan umut belliydi. "Bu hoşuma gitti. Ne zaman peki. Ne zaman mekik Okdion'a varır. " dedi. Ellerini bilgisayarına tekrar sarmıştı. "Efendim.. Bugün bilgisayardan uzak moduyla ilgili özellikleri ayarlamaya başlarsak yarına dek tamamlanır. Yarın mekiği bırakırsak içindeki motorlardan dolayı uzun zaman alırdı: Ancak ben diyorum ki vakit kısıtlı. Bir kaç tüp oksijen kullanırsak motorda...O zaman çok kısa sürede yani 5 gün içinde orada olmasını sağlarız. " dedi General. Oksijen tüplerini kullanmayı teklif etmek onun için zor olmuştu. Çünkü yasak bir şeyi teklif etmişti ama hepsi de onun haklı olduğunun farkındaydı. Oksa ayağa kalktı. General bu kez geri adım atmıştı. Başını eğip kararlarına saygı göstereceğini ima etmişti. Diğer yücelerde, Oksa ile beraber kalkmak zorunda kalmıştı. Oksa ona yaklaştı. Uzuvlarından birini , sanki eski bir dostunu desteklercesine omzuna koydu ve "Istediğini kullan General " dedi. Sesinde onu desteklediğini kast eden bir tını da kullandı. General hızlıca başını kaldırdı ve "Peki efendim. Emredersiniz " dedi gür bir sesle. Toplantı dağılınca Nathan'a döndüm. "Uykunda yine bağlanmış olmalısın " dedi Nathan. Rüyadamıydım yine. "Buraya nasıl girdin. Geri çıkıp beni uyandırsan iyi olur Nathan" dedim hızla. Başını sallayıp toz bulutu oluşturdu ve ardından yok oldu. Çok geçmeden benim de gözlerim karardı.







Gözlerimi araladığımda beyaz yatakta halen yatmakta olduğumu gördüm. Nathan uyanıktı. Gözlerimi çevirip etrafa baktım. "Rüya değildi Aria " dedi Nathan yumuşak bir sesle. "Annemle görüşmeye gitmeliyiz " diye ekledi. Başımı sallayıp. Yataktan yavaşca kalktım. Odadan çıkarken de olduğu gibi Nathan önde ben arkaydım. Koridorlardan geçtik. Gelmemiz gereken yere ulaşınca yanımızdaki gardiyan solumda durdu ve selam pozisyonunda beklemeye başladı. Ona baktıktan sonra açılan demir kapıya çevirdim başımı. Gaz bulutunun arkasından Nathan'ın uzaylı annesini görünce tuhaf buldum. Bir an da formunu eski insan haline çevirdi. Onun insan haline alıştım. Bunu yapması beni iyi hissettirmişti. Bize gösterilen yere oturduk ve annesinin ciddi bakışları beni süzerken sesimi çıkarmadım. Annesi bir şey söylecek gibi dudaklarını kımıldattı. Ama yanındaki gardiyan yüzünden geri kapadı. Görevi biten gardiyana çıkmasını emrettikten sonra bize yakın olan sandalyeyi çekip oturdu.
"Umarım seni uyurken bağlamış olmamız rahatsız etmedi. Tek merak ettiğim şu. Nasıl geri bağlantıdan kopabildin? " dedi annesi oturur oturmaz. Söylediklerini anlamam çok uzun sürmedi. Annesi elini çenesine koymuş merakla cevabımı bekler haldeydi. Sırtımı dikleştirip derin bir nefes aldım. "Sorun değil. Öğrenmemiz gereken önemli bilgileri alabildik sonuçta. Bu arada bağlantıya rüyam sanarak Nathan girdi. Girdiği yol ile geri çıktı ve beni uyandırdı. Çünkü uyanmam gerekiyordu "diye cevap verdim. Annesi gözlerini ayırarak Nathan'a baktı. "Bunu nasıl yaptın oğlum " dedi. Hayran mı kaldı yoksa korktu mu hiç anlamamıştım. Nathan omuz silkip gözlerini kapadı. "Ne öğrendiniz" dedi annesi. Bunları söylerken hecelemiş, konuşurken zorlanmıştı. Bağlantımdaki her şeyi harfi harfine Nathan'ın da katkısıyla anlattım. Annesi en sonunda yanakları kırmızı , gözleri dolu bir halde bize bakıyordu. "Sakin olun , Okdion gereken önlemi alamaz mı?" Dedim. Ama alamayacağını kendim bile biliyordum. Biz gezegene varınca işgal gemisinin gelmesine sadece 1 gün kalmış olacaktı. Annesi başını eğdi. İlk girdiğimizdeki güçlü kadın gitmiş. Korku , endişe , heyecan , kızgınlık... Bunların arasında kalmış bir kadın gelmişti. Derin bir iç çekti ve "Odanıza gidebilirsiniz " dedi annesi. Eliyle ağzını ve burnunu örtmüştü. Dokunmadan bile 1 saniye beklesek ağlayacak haldeydi. "Hayır efendim. Benim bir planım var " dedim. Aklıma gelen bu fikir beni bile sevindirmişti. "İşgal gemisini gezegen sınırına gelmeden patlatırsak eğer ne Okdion'un atmosferi zayıflar ne de gezegen hidrojensiz kalmaz. " diye devam ettim. Annesi "Bunu düşündüm İ97 ancak bu gemide savaş için ayrı bir mekik ya da o mekiğin hızına yetişebilecek herhangi bir füzemiz yok. " dedi -bunu kendisi de düşünmüş ve sesli şekilde bunu duymanının canını sıktığını anlatacak biçimde-.Etrafıma bakındım. Nathan ile gözgöze gelmiştim. Konuşmuyor bana bakıyordu. Belki de aklımı okuyordu. "Gezegen arası tek kişilik mekiklerinizin hızı ne kadar efendim " dedim. Ayağa kalkıp yandaki bölmeye yürümeye başlamıştım. "Ya da şöyle sorayım. Mekik o gemiye kaç gün sürede varır " dedim. Okdion en gelişmiş gezegendi. Savaş değil teknolojiye yoğunlaşmışlardı. Ellerinde en hızlı mekikleri barındırmaları gerekiyordu. Çok geçmeden bunun onayı da geldi. "Mekik toplam 3 günde o mesafeyi kat edecek motora sahip. " dedi yüce. Başımı sallayıp "Harika. Şimdi de Pyhras 'larınıza o Hidsquib 'i tekrar işleve getirmesi gerektiğini bildirin. 3 saat sonra yola çıkıyorum " dedim. Arkam onlara dönüktü. Planımı ve isteklerimi söyleyince onlara döndüm. "Bir planım var Efendim " dedim. Yüzümdeki kararlılığı karşımdaki parlak duvar yüzeyinde görebiliyordum.

Başka GezegendenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin