Aria
"Ne yapacaksın artık bana söylemelisin " diye bağırdı kolumu tutmaya devam eden Nathan. Ona doğru döndüm. "Henüz düşünmedim " resmen yalan söylemiştim. İnsani hareketlerimi kendim bile fark ediyordum. Ama korkusuzdum. En azından bu huyum bana aitti. "3 gün geçti Aria. Gezegene yakınız , düşman gemisi de yaklaşıyor ve senin aklını okumaya çalışırken , her nasıl yapıyorsan... Okuyamıyorum. Bulanıksın. Neden Aria. Neden? Ne planlıyorsun. Bir planın var bunu gözlerinden anlayabiliyorum. Anladın mı." Bana aralıksız bağırmıştı. İçim bir tuhaf olmuştu. Sanki midem düşmüş gibi hissediyordum. İçimde bir şeyler sanki çökmüş gibiydi. Ona bakıp başımı istemsizce eğdim. "Haklısın bir planım var. " dedim. Nathan bildiği için hep yaptığı "biliyordum " tavrını takındı. "Söyle hadi" dedi sabırsızca. "Ama daha fazla bağırmayacaksın tamam mı " dedim. Bağırmasını istemiyordum. Beni tuhaf hissettiriyordu. "Tamam " dedi. Ama bana bakmaya devam ediyordu sinirli şekilde. "Hidsquibi alıp mekiğe ben de bineceğim. " dedim. Yine ona bakmamak için arkamı döndüm. Kolumu bıraktığını aynı hiddetle tekrar sarınca fark etmiştim. Kolum uyuşmuştu. "Sen ne dedin " dedi Nathan sessizce. Bağıracak diye kendimi hazırlamışken bunu fısıldayarak söylemişti. Şaşkınca baktım. Açıkçası kızmadı sanmıştım. Bu yüzden planımı anlatmaya karar verdim. "Ben de bineceğim. Böylece bomba mekiği olduğunu kimse anlamaz. Hem benim klanım savaş gemisiyle gelmiyor böylece beni imha da edemez. Gemiye iyice yaklaşınca Hidsquib'i patlatırsam , o zaman hidrojen gemisini imha etmiş olurum. " dedim. Planım oldukça mükemmeldi. Bazı hayati problemler sunuyordu. Ama kendi gezegenimden nefret ediyordum. Onlardan öç almak benim yeminimdi. "Mekiğin içinde sen de varsın. Bunu unutuyor musun. Sen varsın. İzin vermiyorum buna " dedi Nathan bağırarak. Bağırmasıyla geri çekildim. Yanakları kıpkırmızı olmuştu. "Gereken bu Nathan. İzin istemiyorum. Bu benim planım ve kimseyi ilgilendirmemeli " dedim. Buna neden bu kadar takılmıştı sanki. Hayatımı yitirecektim. Yani bunda pek bir kayıp olmazdı. Bir hayatım yoktu zaten. İki omzumdan sarıp kendine çekti beni. Bir anda burnumu onun boynunda buldum. Gözlerim şaşkınlıktan kocaman açılmışken nefes almamak için kendimi tutmuştum. Onun kokusunu tekrar hazıfama sokmak istemiyordum. "Buna izin veremem " dedi seni oldukça boğuk geliyordu. Ya da benim kulağım onun bedeni yüzünden kapandığı için böyle gelmişti. Nefes almam gerekiyordu. Yavaşça o orman kokusunu içime çektim. Çam ağacı ile elmanın birleşimi gibiydi kokusu. Sert ve yumuşaktı. Kaba ama nazik. Zıtlığın vücut bulmuş haliydi sanki. Gözlerimi kapadım ve yere salınık haldeki ellerimi ben de onun boynuna doladım. İlk temasımızdan beri ona sarılmamıştım. İçimde bir şeyler yukarı doğru geliyordu sanki. Yutkundum ve "Bunu yapmazsam gezegenin yok olacak , bu da yetmezmiş gibi tüm evren tehlikeye girebilir. Bunu yapmam lazım Nathan " dedim dudağımı kulağının hizasına getirip fısıldayarak. Nathan'ın adem elması yukarı aşağı hareket etti. "Ama senin haklı olman hoşuma hiç gitmiyor " dedi. Bu benim mekikle gidebileceğim anlamına geliyordu. "Bunu başka bir nöron da yapabilir ya da bir gardiyan. Ya da kendi gezegenine bağlı başka biri. Senin yok olmanı istemiyorum Aria. Seni seviyorum. Burada hep benimle kalmanı istiyorum. Burada olması da şart değil aslında. Yanyana olalım yeter." Son cümleyi söylerken beni tekrar omuzlarımdan tuttu. Büyüyen gözlerini artık görebiliyordum. Bir an da işaret parmağını kaldırıp bir de üzerine şıklattı. "Mekiğe ikimiz bineceğiz." Dedi. Ona bakıp başımı iki yana salladım. Ardından yere doğru baktım. "Mekik yalnızca tek kişi ile o hıza ulaşır. Zaten mekik kapasitesi tek kişilik. " dedim. Nathan eliyle çenemi tutup kendine bakmam için kaldırdı. "Bir çözüm bulucağız. Merak etme " dedi. Beni tutmayı tamamen bırakmıştı. Zorla gülümsemeye çalışıyordu. Ben sanki bunun için endişeleniyormuşum gibi davranıyordu. Bu pek hoş değildi. Beni sevdiğini söyledi.. Dedi içimdeki ses tekrar hatırlatırcasına. Sevgi sadece bir duygudur. İnsan herkesi sevebilir. Ben var veya yokum. Bunun pek etkili olduğunu sanmıyorum. "Ben endişelenmiyorum. Herneyse .. Savaş koordineye gidiyorum. Mekik mesafesini ölçtüreceğim. Ne zaman çıkacağım bugün belli olacak " dedim. Eğer mesafe uygun süreyi tamamlamışsa belki şimdi bile çıkabilirdim. Yavaşca Nathan 'dan uzaklaştım. Arkamı dönüp koridora ilerledim.Arkamdan Nathan'ın ayak sesleri tabiki de geliyordu. Arkama bakmamaya çalışarak başım dik koordine odasına yürüdüm. Açılan buharlı kapıdan adımımı atıp nöronlara selam verdim. "İ97 , beni izle" dedi yanıma yaklaşan nöron. Başımla onaylayıp onu izledim. Kocaman bilgisayar ekranlarının olduğu kısma geldik. Ekranlarda Trionların Hidrojen gemisi vardı. Oldukça hızlı yol alan geminin hemen altında ekranda ,üzerinde hızı yazıyordu. Her saniye bir ışık yılı daha atlayıp hızını yükseltiyordu. İçimdeki nefret bir an da daha da arttı. "Ne kadar mesafesi " dedim. Elim yumruk olmuş sımsıkıydı. "Maksimum 1 buçuk gün kalmış. Eğer bu şekilde oksijen kullanmaya devam ederlerse hızları daha da artacak. Bu da 'maksimum 1 buçuk günü' azaltacaktır " dedi nöron. Gözlerimi kapadım ve kendime düşünmek için süre verdim. Trionlular (eski klanım) elindeki oksijen deposunu çok acil durum olmadıkça asla kullanmazdı. Acaba ellerinde ne kadar oksijen deposu vardı? Gemiye en fazla ne kadar oksijen verirlerdi ki ? Sonuçta savaş içindi ama kendi gezegenleri için de oksijen saklamaları gerekiyordu. General'in keyfine bırakılmıştı gerekli miktar ama o da biliyor olmalıydı ,Oksijeni fazla kullanmaması gerektiğini. İki parmağımla nabzımı ölçermiş gibi damarımın üzerine seri şekilde boynuma vurmaya başladım. Beynime kan giderde aklıma bir şeyler gelir diye, bana bile tuhaf gelen bu şeyi yapıyordum. Trionlular bunu yapardı. Ben de de alışkanlık olmuştu bir kere. Geçen süre zarfında aklıma hiç bir şey gelmemişti. "Nöron , 1 saat sonra hızını bana bildir. Buna göre bir şeyler düşünürüz " dedim ve savaş koordineden çıktım. O sırada Nathan'ı gerçekten aklımdan çıkarmıştım. Koluma giren sıcak kol beni yalnız bırakmadığını anlamama yetmişti. İçimi yumuşacık eden sıcaklığın kaynağına doğru gözlerimi çevirdim. Koluma çaprazlama girip saran kolu gülümseyerek bir müddet seyrettim. "Aria" dedi sessizliği bozup gülümsememi ciddeleştiren Nathan. "Evet " dedim gözlerimi gözlerine çevirdim. "Ölmeni , yok olmanı , ya da seni bir daha görmemeyi istemiyorum. Anlıyor musun ?" Dedi. Koluma girdiği taraftaki eliyle elimi tuttu. Sıktı ve bıraktı. "Benden ayrılmanı istemiyorum. " diye ekledi. "Bunu yapmazsam gezegenin ,ailen yok olacak anlamıyor musun? Sen veliaht yücesin gezegenini sen yöneteceksin , unutma " dedim. Sanki bunların hiç bir önemi yokmuş gibi davranması oldukça yanlış geliyordu. Ben ne hakla alıkoyuyordu. Bana saygı göstermesi gerekirdi. Derin bir nefes aldım. Annesi bile ondan daha çok saygı gösteriyordu bana. "Anlamıyorsun. Sen hislerini hala engelliyorsun. " dedi kolumdan ayrılırken. Bunu yaparken omzumu silktim. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama yapmıştım işte. Hatta bir de üzerine göz devirmiştim. "Sadece kız triplerini yap. Duygularına alışma triplere alış. İnanamıyorum ya. Kızlar neden bunu yapar ki. " dedi. İki elini havaya kaldırmıştı bunları söylerken. Ne dediğine anlam verememiştim. Ama beni kötülediğini anlamayacak kadar da beyinsiz değildim. Trip mi demişti o. Ne tripi ya. Trip ne ?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başka Gezegenden
Paranormale16 yılınızı uzayda geçirdikten sonra kendinizi bir anda dünyada hiç bir şey bilmeden bulsanız ne yapardınız ? Başınıza neler gelirdi... Ya da kimlerle tanışırdınız. İ 97 adlı kobay kendini b...