12

13.9K 798 882
                                    

Ateşe verdim yağmuru ve izin verdim kalbime düşmesine. Yağışını izledim kalbime giren ve yine kalbime dokunurken o ateş. Fazla karanlıktı ve ben bitmiştim. İnsanların oynadığı oyunlarda hep ben kaybetmiştim. Ateşe verdim yağmuru ve içine attım kendimi, alevlerin tam ortasına. Bir şeylerin öldüğünü hissettim ve artık anladım sona yaklaştığımı. Ateş yandı ben ağlarken, bıraktım yanmasını.

Kendimi kurtaramazdım bu saatten sonra, öyle hissediyordum. Hislerimi mürekkep olsa da deniz anlatamaz gibiydim, öyle bomboktu ki. Kanepede yumuşak battaniyeyi çeneme kadar çekmiş uzanırken şöminede cayır cayır yanan ateşe bakıyordum. Akan burnumu titrek elimde tuttuğum buruşmuş peçeteyle sildim ve sargılı koluma bir daha baktım. Beyaz bez parçasının üstünde kırmızı lekeler vardı, az önceki aciz halimi göstermek ister gibi sızlıyordu. Vücudum bile benden usanmıştı anlaşılan.

Kolumu battaniyenin altına koyup bakışlarımı yeniden ateşe çevirdim. Onun bakışlarını ise keskin bir şekilde üstümde hissediyordum. Karşımdaki kanepede oturmuş, gayet gerilmiş görünüyordu. Gözlerine bakmadım, o nehirlerin bana tiksinti ya da zavallı bakmasını istemiyordum.

Az önce bir şeyler zırvalamıştı, sonra beni yattığım kanepeye yatırıp kolumu sarmıştı ama tek kelime bile etmemişti. Anlamıyordum, böyle bir durumda Styles'ın başka birisine yardım edeceğine ihtimal vermiyordum.

Ayağa kalktı. Başımda durup "Bir şey istiyor musun?" Diye sordu.

Kıpırdamadan ağzımı açtım. Çatlamış, kısık sesimle sadece "Su." dedim. Kafasını sallayıp mutfağa gitti. Az sonra elinde bira ve su bardağıyla geldi, yeni yeni kendime geliyordum.

Suyu elime bıraktığında bardağın etrafında kenetlenmiş ellerimize baktım, daha sonraysa onunla gözgöze geldim.

O kadar yoğun ve derin bakıyordu ki, ne hissettiğini ya da ne düşündüğünü çözemezsem de gözlerimi kaçıracak gücü kendimde bulamıyordum. Uzunca baktı mavilerime. Bense kendi yansımamı gördüm o bir çift nehirde. Sesler kayboldu, gözlerim sadece onu görüyordu ve ben geçen her saniye ona daha da çekiliyordum. Dünya dönüyordu ama sabit noktam tam karşımdaydı. Kalbim tekliyor istemsizce titriyordum. Karnıma saplanan ağrı bile dikkatimi dağıtamamış, ben hala merkezimdeki adama odaklıydım.

Yavaşça bana yaklaştı. Titriyordum, içerisi yanıyordu ama ben titriyordum. Bağlantımızı koparmadan hatta gözlerini bile kırpmadan öylece baktı uzun uzun. Hata yapıyordum. Hata yapacaktım farkındaydım ama lanet olsun ki karşı koyamıyordum. Bana kenetlediği gözlerinden kopamıyordum bir türlü. Büyü yapılmışcasına, başka bir seçeneğim yokmuşcasına, kapana kısılmışcasına bakıyordum gözlerine.

Ona yenilmek istemiyordum. Aynı hataları tekrar tekrar yapmak istemiyordum. Erin'in söylediği gibi belayı üzerime çekmek değil ondan uzak durmak istiyordum. Bu adamdan hoşlanmıyordum.

Tam dibimde durduğuna nefesi yüzüme vurdu, kalbim gümbür gümbür atarken yutkundum.

Bardağı elimden düşürüp büyük bir açlıkla dudaklarıma yapıştı. İkimizde kaybetmiş olduğumuz çekim yüzünden afallamış ve şaşkınca öylece durmuştuk. Bir iki saniye olmadı ki elini enseme attı ve saçlarımı çekti, inlememek için derin bir nefes aldım.

Tek eliyle kaldırdı beni, belime sardığı elini sıklaştırıp ayağıyla yanan ateşin önüne iki büyük minder itti.

Yavaşça geriye doğru ilerlediğimde öpmeye devam ediyordu. Dudaklarının baskısı hem vahşi hem de usul usuldu. Sırtım yumuşak yerle buluşunca üzerimdeki yerini aldı, bir eliyle saçlarımı okşarken diğer eliyle pantolonunu sıyırıyordu. Islak ve kalın dudaklarıyla ince dudaklarımı hapsetmişti.

Come Here Boy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin