Flashback...
"Cidden Simon, Harry Styles belanın vücut bulmuş hali. O adamla başa çıkamayız." Simon Hensley gülümseyip arkadaşına baktı.
"Ah cidden, karşına bir düşman alıyorsan ondan korkmamalısın" Kahverengi gözleri keskin ve aç gözlü bakıyordu. "Kişilerin en belalısının bile bir zayıf noktası vardır inan bana." İç çekip sigarasını yaktı ve parmağını arkadaşına uzattı. "Önemli olan o zayıf noktayı bulup, üzerine gitmek."
"İyide adamın zayıf noktası yok. Kurduğun plan sadece hayalden ibaret, vazgeçelim bundan."
"Truva Savaşını biliyor musun? Tam on yıl boyunca süren bir savaş." Arkadaşı kafasını iki yana salladı, savaşlarla içinde bulundukları durumun ne alakası vardı? "Peki ya Cengiz Han'ın Merkitlerle olan savaşını? Oh bunu da bilmiyorsun. Ben sana söyleyeyim dostum, bu savaşların hepsi kadınlar için!" Adam tek kaşını kaldırdı. "Demek istediğim şey, eğer ortada zayıf noktan varsa değil bir insanı bir devleti bile yıkıma kadar götürebilirsin."
"Harry Styles'ın sevdiği biri mi var?"
"İşte yıllar sonra sana yeniden bir teklif getirdiğimin nedeni bu eski dostum. Harry Styles'ın zayıf noktası, seni çok yakından ilgilendiren biri. Adam anlamazcasına kaşlarını kaldırdı. "Louis Tomlinson adı sende neyi çağrıştırıyor Troy Tomlinson?"
*
"Troy her şey planladığımız gibi ilerliyor, bu planı başarırsak kazanacağımız şeyin farkındasın değil mi?" Troy kafasını salladı.
"Polisle anlaşmamız bizim lehimize. Styles hiçbir halt yapamaz artık." İki dost gülümseyerek birbirine baktı.
"Peki oğluna olası bir zarar gelirse?"
"Eğer dediğin gibi o ibne sübyancı Louis'ye bir şey hissediyorsa bir şey yapmayacaktır. Polisler onun birkaç haftaya reşit olacağını söyledi. Bu arada onu kendime çekmem lazım."
"İyi bir plan yapmalısın Troy, on yıl sonra karşına hangi sebeple çıktığını sorgulayacaktır."
"Merak etme, ilgiye muhtaç hiçbir çocuk ailesini bir başkasına tercih etmez."
*
Gecenin bir vakti oğlu ve sevgilisinin kaldığı evi inceledi Troy, her adımlarını takip ediyor Styles'ı zayıf noktasından vuracak bir şeyler arıyordu.
Elbette planını yapmıştı. O sanıldığı kadar saf değildi! Önce Marco'yla görüşmüş ardından doğru bir anda Louis'nin karşısına çıkmıştı. Her şey yolunda ilerliyordu.
Birbirine düşürmekle başladı işe, bir yandan oğlunu dolduruyor, diğer yandan Styles'ı kışkırtıyordu. Sonunda ise istediğini almış, Harry'nin aklını başka şeylerle meşgul edip, ilgisini dağıtmayı başarmıştı.
Onun yokluğunda işlerle ilgilenen diğer adamların peşine düştü, asıl aradığı şeyin Londra'nın sınıra yakın merkezindeki dağın tekinin önünde gömülü olduğunu öğrendi sonunda. Harry Styles'ın dudak uçuklatan bir fiyata Meksikalılara sattığı milyon dolarlık malların saklandığı dağa ışıldayan gözleriyle bakıyordu.
Temiz iş çıkaracaktı. Oğlu öldükten sonra bu işlerden elini ayağını çekmişti ama böyle bir fırsatı şu an geri çeviremezdi. Gangsterler arasındaki olayları ve ahlaki kuralları bilirdi. Birisine mal sattıklarında borçlu kalmak ya da malı vermemek ölümle sonuçlanırdı. Gömülü malların bir kısmını kendine aldıktan sonra polise bildirecek Styles'ı hem polis hem de anlaşmalı olduğu Meksikalı gangsterlerle karşı karşıya bırakacaktı. Kendisi için polisten aldığı yüklü miktar para, tüm ülkelerde rahatça gezinebileceği bir ayrıcalık ve Harry'nin mallarını satıp alacağı maddi gelirle rahat bir hayat sürecekti.
