43

11.4K 612 1.5K
                                    

Güneş parlıyordu; hava açıktı ama çok da sıcak değildi. Vadideki ağaçlar hala yapraklı ve rengarenkti. Huzurlu ve tekin görünüyordu. Bahçedeki ceviz ağacının kalın ve güçlü dallarına kurulmuş hamak ılık rüzgarla bir o yana bir bu yana gidip duruyordu.

Bense önümdeki aynayla bakışıyordum. Kumral saçlarımı elimle tarayıp, masmavi olmuş gözlerimi inceliyordum. Sıcak hislerle dolduğumda rengi daha da açılıyordu sanki. Bakışlarım dudaklarıma iniyordu sonra, fark ediyordum ki gülümsüyordum.

Son zamanlarda ne de çok gülüyordum...

Buruk değil, zorlama da değil. Bu kez içten gülümsüyordum. Gözlerimin kenarında kırışıklıklar çıkacak kadar, yanaklarım acıyana kadar, içim içime sığmayana kadar.

Ellerimi koyacak bir yer bulmakta zorlandığımda yanağımın içini ısırıp bana büyük gelen tişörtün eteklerinden tuttum. Dakikalardır beni izleyen adama döndüm ardından, usulca beni izliyordu ve gözlerinin içi gülüyordu.

"Ne de güzel gözlerime takılıp yüreğime düştün sen öyle." Söyledikleriyle derin bir nefes alıp alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Onun böyle derin konuşmasına hala alışkın değildim. Her defasında sanki ilk kez duyuyormuş gibi nefesim kesiliyor, ne diyeceğimi bilmiyordum. Ondandır ki yanına gidip kafamı çıplak göğsüne yasladım ve ona sıkıca sarıldım.

Bazen kalbini takip etmek daha zordur. Mantık ve duyguların arasına sıkıştığında doğru kararlar vermek cesaret ister, benim durumum ise çok daha başkaydı. Ben mantık ve duygu arasında sıkışmayı geçmiştim, neredeyse kendimi rafa kaldırdığım anlarda incitmekten harap olmuş, çoktan tükenmiş kalbimin peşinden gitmiştim.

Zordu; pes etmişken, dayanacak gücü bulamıyorken ayağa kalkıp yeniden mücadele etmek gerçekten zordu. Ama uzattığı eller dikenli de olsa bir şekilde ayağa kalkmama yardım eden adam buradaydı işte. Kollarımın arasında tüm kusurlarıyla duruyordu. Beni sonu görünmeyen bir dipsiz bir kuyunun tam ucunda bekletiyordu, birileri ayağıma bir şeyler doluyor beni aşağıya doğru çekiştiriyordu. Tam düştüğümü sandığım anda ellerimden tutuyor, düşmeme izin vermiyordu. Ama o kuyunun ucunda durmaktan da vazgeçmiyordu.

Aslında her kaybedişin bir kazanç olduğunu söylüyordu bana. Başlarda anlamıyordum bu sözü ancak şimdi farkına varıyordum. Daha da güçleniyordum.

Düşüncelere daldığım anlarda kulağımın altından öpüp beni sevdiğini fısıldadı usulca. Bir kez de değil, çok kez... kalbimin ritmi hızlandığında yeniden gülümsedim.

"Çok güzel gülüyorsun biliyor muydun?"
Dedi o boğuk tapılası sesiyle. Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım ve dayanamayarak kocaman ıslak bir öpücük kondurdum yanağına. "Her zaman böyle gül mavi, gülüşünü esirgeme insanlardan, cömertliğin konuşulsun dilden dile."

"Harry."

"Söyle güzelim."

"Seni çok seviyorum." Gülümsedi. Bana böyle laflar sıralıyordu ama kendisinin farkında bile değildi. Gülünce çok farklı oluyordu, sıcacık hissediyordum kendimi. Öyle içten, öyle güzel, öyle saf bir adama dönüşüyordu ki ona tapıyordum. Sağ elimi onun o güzelim gamzesine götürürken o da bana uzanmış ve alnıma en güzelinden bir öpücük kondurmuştu.

"Ben de seni seviyorum." Artık yatakta daha fazla oyalanmak istemediğinden siyah saten örtüyü üzerinden çekip ayaklandı. Çıplak bedeninden kayan satenin yerini gün ışınları aldığında yutkunmadan edememiştim. Oysa birkaç saat öncesine kadar sevişiyorduk.

Come Here Boy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin