42

9K 587 1K
                                    

"Bayım?" İrkildim. Arabanın içinden seslenen adam tuhafça bana bakıyordu. "Biraz daha burada durmaya devam ederseniz ezileceksiniz." Adama moronca bakmaya devam ederken yolun ortasında durmuş olduğumu anlamam biraz zaman aldı. Yutkunup korna seslerinin üzerimdeki baskısına rağmen ona bakmaya çalıştım.

Kendimi kaldırıma attığımda yeniden onu aradı gözlerim. Defalarca kez baktım durduğu yere, her yüzde aradım ama yoktu.

Gitmişti işte, belki kaderin bir oyunuydu karşılaşmamız, belki de son bir defa görmek içindi ama gitmişti yine. Veda etmeden.

Gözlerim dolu, elimdeki valizleri sürükleyerek ilerledim çaresizce.

Vaktimi boşa harcamaktan yorulmuştum, yaptığım seçimleri düşünmekten, acı çekmekten. İlerlemek zorundaydım çünkü arkama bakarak yürüyezdim. Veda ettiğim gibi gitmeliyim, geri dönüşü olmadan. Tıpkı onun gibi.

"Mavi!" Tekleyen kalbimle tökezledim ve durdum. İliklerime kadar hissettiğim, bildiğim, ezberlediğim ona ait ses...

Elimi kalbime koyup gözlerimi yumdum kısa bir an, ardından ona döndüm yavaşça. Islak gözlerimi onun tapılası gözlerine kenetledim.

Karşımdaydı; her zamanki dik ve sert duruşu, umursamaz görünüşüyle olması gerekenden fazla bir mesafede tam karşımdaydı.

Ellerim titriyor ve derin nefesler alıp veriyordum. Öylesine zor tutuyordum ki kendimi, bırakırsam düşeceğimi biliyordum çünkü. O ise benim aksime daha kararlıydı, daha güçlü. Hiçbir şey kaybetmemiş gibiydi kendinden.

Bir şey söylemeden önce baktı yüzüme, her karesini aklına kazır gibi. Kapüşonundan çıkan hırçın saçlarına baktım bende, diliyle ıslattığı kırmızı dudaklarına, ama en çokta boyalı keskin gözlerine baktım. Baktıkça doyamadığım o bir çift nehir gözlere...

Ondan uzak kalma fikri daha da ürkütüyordu şimdi.

"Çekip gidiyorsun öyle mi?" Başka tarafa baktım. "Her şeyi geride bırakarak."

"Her şey beni geride bıraktı." Tek koluna astığı çantasını sıktı.

"Bunu sen istedin, bize hiç şans vermedin." Dolu gözlerimi ona diktim.

"Belki de en başından hiç biz olmamalıydık. Sen kendi hayatında mutluydun ve ben tüm bunları yaşamak için fazla yorgundum. Ben vazgeçiyorum Harry, hayatımın bundan önceki kısımlarını raflara kaldırmak istiyorum. Gitmeliyim, gitmelisin."

"Ben hiç pişmanlık duymadım, seninle biriktirdiğim iyi kötü her anıyı ömrümün geri kalan tüm zamanlarında hatırlayacağım. Ve biliyor musun, biz başından beri biz olmalıydık, belki de sadece daha farklı şekilde yaşamalıydık." Duraksadı. "Ama olan oldu artık, bir şekilde günün sonunda buradayız. Benim hatalarım senin hayatın... ya ben mutlu olmak için fazla günahkardım ya da sen benimle olmak için fazla paktın." Omuzlarını düşürdüğünde onun bu yorgun duruşuyla ilk kez karşılaşmıştım, o da yıpranmış olmalıydı tüm bu olanlardan. "Elimden bir şey gelmez, ne ben eskiyi geri getirebilirim ne de sen bunları göz aradı edebilirsin. Seni tutsak tutan bensem eğer gidiyorum korkma, kendi hayatlarımıza dönme vakti geldi artık." Gözyaşlarım yanaklarımdan akarken onun bana elveda edişini izlemek ölmek istememe sebep oluyordu.

Kalan son gücümle söyleyebildim ona. "Hoşçakal." Tek kaşını kaldırıp acıyla bana baktı ve kafasını olumsuz anlamda sallayıp arkasını döndü, sonra da çekip gitti.

Avucumun içiyle gözyaşlarımı silip, insanların bana olan garip bakışlarını önemsemeden ilerlemeye başladım. Hıçkırıklarımı ve iç çekmelerimi durduramıyordum, canım o kadar çok yanıyordu ki kalbimi yerinden söküp atmak istiyordum.

Come Here Boy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin