16

11.8K 773 622
                                    

Elimi hızla kapı kulbundan çektim, nefesimi tutmuş kıpırdamadan duruyordum. Yeniden sertçe çalınınca korkuyla titredim.

"Aç kapıyı." Sesimi çıkarmadım ve o yineledi. "Aç yoksa kıracağım."

Telefon titreyen elimden düşmüş ve birkaç kez döndükten sonra yerde sabitlenmişti. Gözlerimi kapadım, işte şimdi sıçmıştım. Hareket edemiyordum. Kalbim nefes aldıkça hızlanıyor, nefesimi tutunca yavaşlıyor kısacası düzensiz atıyordu.

"Kapıyı aç lanet olsun. Orda olduğunu biliyorum." Dedi ve kapıya yumruk attı.

"Lütfen git." dedim sessizce, duyduğundan emin değildim.

"Sana zarar vermeyeceğim, kapıyı aç." Dedi kızgın ses tonuyla.

"Git Styles. Korkuyorum lütfen."

"Sana zarar vermeyeceğim ve ben kırmadan şu siktiğimin kapısını aç."

İstemiyordum, kapıyı açıp yeniden onunla karşılaşmak ve daha fazla bela almak istemiyordum.

"Hayır, istemiyorum." dedim ve birkaç saniyelik sessizlikten sonra büyük bir gürültüyle kırılan kapıyla gözlerimi kocaman açtım.

Karşımdaydı işte. Çatık kaşlarıyla, çektiği siyah boyayla rengini belli eden yeşillikleri kızgınlıkla bana bakıyordu. Dudağındaki piercingi ve gri beresinden görünen kahverengi saçları her zamanki gibiydi. Üzerinde bol siyah kapüşonlu ceket, dar siyah kot pantolon ve siyah spor ayakkabılarıyla buradaydı. Sol bileğinde birkaç gümüş künye ve yaralanmış bir avuç içiyle karşımda duruyordu. Kapı açılır açılmaz burnuma dolan erkeksi kokusu midemin kasılmasına neden olmuştu.

Burun deliklerinin sinirle genişlemesi ve kilitli çelik kapıyı yarısına kadar sıvanmış ceketten görünen, oldukça şişmiş belirgin kol damarları, nasıl kırdığını açıklıyordu ve bu beni kendime getirmeye yetmişti. Ağzını açtığı anda sonunda hareket kabiliyetimi tekrar kazanmış ve yukarıya doğru koşturmuştum ama ne yazıkki montumdan tutup beni sertçe kendisine döndürdüğünde korkuyla dibinde durmuştum.

Gözlerimin içine derince baktı, alev alevdi ve korkudan dilim bir taraflarıma kaçmıştı.

"Sana benden kaçma demiştim." Elini enseme attı ve kafamı daha çok kendisine yaklaştırdı. "Benden kaçmamayı öğrensen iyi edersin çünkü dünyanın öbür ucuna gidip bir fare deliğinde yaşasan bile seni bulurum." Dedi. İnanırdım.

İki elim istemsizce göğsünde durmuştu ve ben elimin altında gümbür gümbür atan kalbi hissedebiliyordum.

"Neden?" Diye sordum sessizce, gözlerini dudaklarıma indirdi ve bir süre cevap vermedi. Yavaşça yakınlaşmasıyla neden yaptığımı bilmeyerek dudaklarımı ıslattım, kaybolmuş gibiydi ve ben bundan kurtarmak adına sorumu yineledim.

"Neden bana bu kadar taktın? Ne yaptım ben sana? Beni neden rahat bırakmıyorsun?" dedim art arda.

Az önceki çatık kaşları düzelmiş ve afallayan, masum bir güzellikle, şaşkın şaşkın bakmıştı. Onu ilk kez böyle görmüştüm. Ensemdeki elinin tutumu yumuşamış ve aniden yaklaşmasının üzerine geri çekilmişti. Ağzını açıp bir şeyler söyleyeceği sırada tam kalbinin üzerindeki elimi tuttu ve kaşlarını yeniden çatıp beni sürüklemeye başladı.

"Yürü." Ayaklarımı yere sürüp engellemeye ve kolumu ondan kurtarmaya çalıştım.

"Seninle hiçbir yere gelmiyorum." dedim güçsüzlükle.

"Yürü dedim!" Kapının önünden çıkarmaya çalışırken daha sert sürükledi.

Kırılan kapının kenarından tutup engel olmaya ve sürüklemesine karşı koymaya çalıştım.

Come Here Boy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin