31

10.6K 625 1.3K
                                    

"Baba, nereye gidiyorsun?"

"Bundan sonra annenle yaşayacaksın Louis. Benim diğer kardeşlerinle ilgilenmem lazım. Hepinize aynı anda bakamam. Bak üzgünüm tamam mı? Seni görmeye geleceğim." Gitmişti adam, arkasında küçük bir çocuğu kırık kalbiyle yalnız bırakarak.

"Ben yaramazlık yapmam ki ama." Küçük oğlan yere oturdu ve öylece arkasına bile bakmadan giden babasına baktı. "Baba gitme." Çocuğun sesi duyulmamıştı bir kez daha. "Lütfen. Gitme baba." Ağlamıştı o gün, saatlerce orada oturmuş babası geri gelir diye beklemişti. "Özür dilerim." Demişti neye özür dilediğini bile bilmeden. Gelmemişti babası. Saatlerce oturduğu bahçelerine küsmüştü Louis o günden sonra, artık sevmemişti pastaları ya da oyuncaklarını. O gün Louis'nin doğum günüydü.

"Burada, oğlum burada!" Arkasında üç tane polisle buraya doğru gelen babama bakamadan Harry'nin arkasına sığındım. Gitmek istiyordum..

Harry beni kendisine çekip sahiplenici bir tavırla tuttu.

"Louis Tomlinson?" Dedi polislerden biri, elinde onlarca kağıtla bana doğru yaklaşırken sesimi çıkarmadım. Polis şefine bakıp boğazını temizledi ve bana döndü yeniden.

"Korkman gereken bir durum değil delikanlı. Bize istediğin her şeyi anlatabilirsin, sana yardımcı olmak için buradayız."

"Kimseyi istemiyorum ben." Dedim Harry'nin ceketini avcumda sıkarken. Bacaklarım titriyordu.

"Ebeveyinlerinin isteği üzerine vekaletin babana verildi. Bunu istemiyorsan bizimle gel, yanımızda güvende olacaksın." Polisin yüzüne anlamamışcasına bakarken gülümsedi. "Fazla ani olduğunu biliyorum, afallaman normal. Fakat bir seçim yapmalısın evlat. Neredeyse bir hafta sonra reşit olacaksın zaten, istemezsen onunla yaşamayabilirsin. Devlet sana bakacaktır." Harry öne atıldı.

"Hiçbir yere gitmiyor. On yıl sonra çıkıp gelen bir babaya verilen vekaletle ya da bir hafta sonra sokağa atacağınız bir yurda gitmeyecek." Sinirle soludu.

Troy tek kaşını kaldırıp Harry'e baktı.
"Sen de kimsin?"

"Sanane lan!" Kendini fazlasıyla tutuyordu. Bunu görebiliyordum. Babam suratını buruşturdu ve Harry'i takmayıp bana yaklaştı.

"Louis, oğlum.." iyice görüş alanıma girince yutkundum. Yaşlanmıştı. "Yüce İsa! Ne oldu sana böyle?" Sesimi bulamıyordum. Midem bulanıyor başım dönüyordu. Kaldıramıyordum tüm olanları. Bana bir adım daha attığında geri çekildim. "Louis ben çok üzgünüm oğlum. Seni görmeyi çok istedim, inan bana. Olmadı, sürekli bir engel çıktı. Hiçbir şey için geç değil oğlum. Lütfen benimle gel. Birlikte geçirmediğimiz günleri telafi edeceğiz. Lütfen." Harry beni kendine çekip sinirle baktı.

"Lan bas git! Hiçbir yere gelmiyor o."

"Kimsin sen?" Diye sordu Troy ikinci kez.

"Oğlun bir ibne. Bu sübyancı adam da onun sevgilisi." Rose kollarını göğsünde kavuşturmuş bize doğru bakıyordu.

Harry onun üzerine yürüdü. Elimi koluna attım ve ona sokuldum. "Yapma..." kısa bir süre bana baktı ardından anneme dönüp;

"Siktir git elimde kalacaksın." Dedi. Lucas Rose'u alıp aşağıya indi. Buradan uzaklaşmak için can atıyordu belli ki.

Onlar gittiğinde babam ve polislere döndüm.

"Sen gay misin?" Diye sordu babam. Bakışlarımı kaçırdım. Gözlerini benim ve Harry'nin üzerinde gezdirdi. "Seninle paylaştığımız şeyler çok az biliyorum, bana kızgınsın anlıyorum ve haklısın da. Sana söyleyeceğim her şey yetersiz kalacak bunun da farkındayım ama yıllardır vicdan azabı çekiyorum ben zaten. Aklımdan hiç çıkmadın Louis, eğer olayların böyle olduğunu biliyor olsaydım seni asla o kadının yanında bırakmazdım, yine de hiçbir şey için geç değil. Yeni bir hayata başlayabiliriz birlikte, eminim her şey daha güzel olacaktır. Geç değil." Sinirle güldüm.

Come Here Boy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin