34

11.2K 677 1K
                                    

Hayal ile gerçek arasında bir yerlerde sıkışıp kaldığımda dezenfekte kokusu beni gerçeğe bir adım daha yaklaştırıyordu. Peki ne zaman çıkacaktım Tanrı'nın karşısına? Bana bu hayatı verip alnıma işlediği kader yazısının hesabını ne zaman soracaktım? Ettiğim duaların, döktüğüm gizli gözyaşlarımın sebebini söylemesi gerekiyordu bana. Bahtsız bir kaderim olduğuna inanmayacaktım şu saatten sonra. Ama tabiki yine beni lanet olası bir karanlıkta bırakmış ortalıklarda görünmüyordu.

Duyduğum birtakım sesler yalnız olmadığımı gösteriyordu. Daha net duyabilmek için zorladım kendimi lakin belli belirsiz gelen sesler ulaşmamı engelliyordu. Yaşıyor muydum, öyleyse neden kalbimi hissedemiyordum? Peki damarlarımda akan kanın ve kulağımı tırmalayan şu bip sesinin anlamı da neydi?

Hissedemiyordum. Ben yaşamıyordum...

Biraz sonra bilgece gülümsedim, sorunu bulmuştum işte! Ben yaşıyor ve yaşamıyordum, ben araftaydım. Yarıya bölünmüş ruhumun biri karanlıkta diğeri ise hayatta kalıyordu. Buraya sıkışıp kalmıştım.

Uykuya dalmak gibiydi sanki, gözlerim farklı bir yerde açıldığında gördüğüm şeyin bir düş olduğunu anımsadım. Bulunduğum bu yer gerçek olamazdı; çocukluğumun geçtiği, ilk yaramı aldığım ve kabuk bağlamasına imkan verilmeyen birkaç ay önce kaçtığım evdi burası. Tek sorun on yıl öncesi gibi görünmesiydi. Kahverengi kiremitli çatısı, pencerelerin önündeki çiçek saksıları, ahşap pencere ve kapısıyla hiç değişmemiş duruyordu.

Babamın gittiği gün değişmişti her şey. Pencerenin önündeki çiçekler solmuştu o günden sonra, odamın boyası değişmişti, kapımız artık ahşap değil çeliktendi, ne çok ağlamıştım o gün hatırlıyorum da.

Birkaç adım atıp elimle kapıyı yokladım, hafif bir gıcırtıyla açıldığında tereddütle içeriye girdim. Düş olsa bile Rose'un her an karşıma çıkacak olması geriyordu beni. Rüyamda bile çekiniyordum. Güldüm. Ah anne...

Kapının yan tarafında duran uzun portmantoya yutkunarak baktım, yan taraftaki küçük alanda sıkıştırılmış annem tarafından dövüldüğüm günden bu yana ondan nefret ediyordum. Oldukça büyüktü ancak ne zaman oraya saklansam annem bir şekilde bulurdu, çocuk psikolojisi işte beni korumadığı için cansız bir eşyadan nefret eder olmuştum.

"Louis kapıyı kapat ve bahçeye geç, yemekler neredeyse hazır." Elindeki püreyle mutfağa ilerleyen annemi gördüğümde ayaklarım istemsizce geriye gitti. Küçük bir gülümseme dudaklarını sardığında gözlerimi büyüterek ona baktım, bana mı gülümsüyordu? "Daha ne kadar orada kalmayı düşünüyorsun?" Mutfaktan seslendiğinde kapıyı kapamıştım. Ürkek adımlarla holde ilerlediğimde bahçeden gelen kahkaha sesleriyle durdum. Annem mutfakta kendi kendine mırıldanarak bir şeyler hazırladığında onu izledim bir süre. Sarı saçları kısaydı ve arkadan bağlanmıştı, küçük bedenine büyük gelen bir ceket vardı üzerinde, hâlâ genç ve hâlâ güzeldi.

Salonun girişindeki büyük çerçeveye konulmuş fotoğraf dikkatimi çektiğinde buruk şekilde tebessüm etmiştim. Babam annem ve benim birlikte çektiğimiz tek fotoğrafımızdı, o günden sonra o da çöpteki yerini almıştı.

Ahşap verandadan bahçeye doğru ilerlediğimde fıskıyelerle sulanan çimler uzun zamandır görmediğim bir manzaraya eşlik ediyordu. Birbirine karışan kahkaha seslerini yeniden duyduğumda tek kaşımı kaldırıp evin yanına doğru ilerledim. Nutkum gözlerimin görebileceği en imkansız şeyle tutulurken Tanrı'nın beni sevmediği o anlardan birinde olduğumu yeniden hatırlamıştım. Bu beni kahreden tek şey olmalıydı.

İlkbaharın ortaları gibiydi, hava güneşli ve yer yer ekilmiş çiçeklerle doluydu etraf. Ahşap ve yeni boyanmış çardağın altında büyükçe bir masa kurulmuştu, Troy masadan uzakta barbekü yapıyordu. Gür kahkahası ortamı ısıtırken masaya servis yapan Fizzy onu uyarıyordu. Annemin bunu görme olasılığıyla dehşete kapılsam da yerimden kıpırdayamıyordum. Erin'in kucağında oturan Ellie bana el salladığında ne yapacağımı bilemez bir şekilde tepki vermeden durmuştum. Büyük bu iştahla tabağını bitiren ve aynı zamanda Zayn'le derin bir sohbette olan Marco'ya kayan bakışlarım gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Onları özlemiştim.

Come Here Boy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin