Gözlerimi hafifçe araladığımda ortamda loş bir aydınlık fark ettim. Acaba rüya mı görüyorum diye düşündüm. Ak sakallı dedoş nerdesin?
Boynumda bir sancı ve kafamın üzerinde bir ağırlık hissediyordum.
Ne? Ben Çınar'ın omzunda uyuyordum. Oda başını benim başıma yaslamış uyuyordu. Uyanmasın diye nefes bile almıyordum. Ama hafiften kımıldadığım için uyanmıştı. Uyanır uyanmaz da kendini toparladı. Ay sanki aynı yatakta uyandık tavırlara bak!
"Şey, sen uyanırsın diye beklerken ben de uyuya kalmışım."
Neden açıklama yapıyordu ki sanki? Bu durumdan rahatsız olan mı vardı. Hayır tâbi ki.
"Sorun değil zaten de benim özür dilemem lazım sanırım."
Sokak lambalarının aydınlattığı salonda duvardaki saati görmem zor olmadı. Saat gecenin üçüydü.
"Yok neden özür dileyesin ki?" dedi ve kendini biraz daha dikleştirdi. "Ihh.""Bak işte boynun tutuldu değil mi? Ay hep benim koca kafalılığım yüzünden." dedim ve elimi omzuna dokundurdum. Elim tenine değdiğinde aşırı tuhaf oldum. Trans gibi falan. Alemin Kralındaki şişko çocuk gibi titrememişimdir umarım. Ay bu çocuk beni kesin deli sanıyor.
"Azıcık tutulmuş evet ama sıkıntı değil." Ay odun. Yok tutulmadı falan desene yani.
"Napalım ki? Şey yapalım masaj yapayım. Ay yok ben masaj yapamam ki. Dur buz tutalım. Ama o da olmaz ki. Sıcak havlu saralım bence. Aa buld-"
"Dilan bi sus kız." dedi fısıltı şeklinde. "Sakin ol. Sen böyle konuşurken nasıl nefes alıyorsun?"
"Aslında siz fark etmeden ben arada nefes alıyorum ama bu nefesler böyle mini mini oluyor siz anlamıyorsunuz. Arada da oksijenli solunumdan fotosentez'e geçiş yapıyorum atp idi klorofil idi yuvarlanıp gidiyoruz." İki kere kafamı köpek gibi sallayıp kıkırdadım.
"Tövbe bismillah. Bence bu kadar konuşabilmek yetenek."
Çünkü heyecanlanınca hızlı ve çok konuşurum.
"Neden heyecanlandın ki?"
Durup dururken bunu neden sordun ki dolma dudaklım?
"Dolma mı?"
"Laaaannnn!!! Hayır bunları sesli söylemedim değil mi?" Gözlerimi kaçırıp alt dudağımı ısırdım. "Dolma derken böyle canım dolma çekti benim de. Hani dolmayı da ağzımızla yeriz. Ağzımız da da ne vardır? Dudak." Allahım ben neler saçmalıyordum böyle?
İşte bir normal olmayan özelliğim ise buydu; heyecanlandığımda sesli düşünüyordum.
"Aha vallahi benim de canım dolma çekti. Ay sen pancar dolması yani sarması biliyor musun? Bizim orda çok meşhur. Böyle babaanem çok yapardı. He bir de o pancarın böyle çorbası yapılır. Mısır ekmeği ile oh mis gibi lan!"
Ben kocaman olmuş gözlerimle Çınar'a bakarken "Ben de acıkınca hızlı ve çok konuşurum." dedi.
"Sizin orası neresi ki?"
"Ordu. Babamlar Ordu'da doğup büyümüşler."
Aha Karadeniz'li Dolma Dudaklım.
"Bence odalarımıza gidelim." dedi mantıklı çocuk.
"Ay inşallah kimseye yakalanmayız bu saatte." dedim.
"Nolcak be! Hadi kalk uykusuzluktan öleceğim şimdi."
Biraz kabasın sanki dolmiş dudişli?
Bunun üzerine, oturduğumuz yer minderinden kalkıp kapıya yöneldim. Ama kalkıp kapıya yönelirken gözüm karardı ve dengem bozuldu. Tam "Merhaba zemin ben kankan Dilan." diyecekke, belimde bir el hissettim. Hadi ama tahmin etmek zor değil! (pispissırıtanemoji)