"Ya şey..." deyip lafı gevelemeye başladım. Haklıydı, çöp resmen sidik kokuyordu. O an ki utanç ve korkunun verdiği refleks ile hemen koşmaya başladım. Sanırım bu kaçış, beraberinde daha büyük bir rezilliği meydana getirmişti ama o an başka çarem yoktu. Belki biraz zamanım olsaydı neden öyle bir koku olduğu konusunda bir şeyler uydururdum. Vakit yoktu vakit. Hem ne demişler; yiğitliğin üçte ikisi kaçmaktır. Velhasıl hızlı hızlı koşup çöpü olması gereken yere attıktan sonra yine hızlı adımlarla odama çıktım. Nefes nefeseydim evet. Kızlar da çoktan uyanmıştı. Neden nefes nefese olduğumu merak eden bakışları beni delip geçerken hala açıklama yapmamı bekliyorlardı. Yatağımın ucuna oturup; "Ne bakıyorsunuz be?" diye çıkıştım.
"Ne işin var sabah sabah dışarıda?" dedi Aleyna. "Hem nefes nefesin. Ne alaka?" diye ekledi.
"Sabah sporu yapmak için çıktım." dedim. O kadar kötü bir şekilde yalan konuşmuştum ki kendim bile inandırıcı olmadığımın çok çok farkındaydım.
"Hadi doğruyu söyle de uğraştırma bizi." dedi Ceren, umursamaz bir tavır ile.
Gözlerimi devirip her şeyi anlattığımda, hepsi çoktan gülmekten yerlere yatmışlardı bile. Alacağınız olsun kızlar. Size de malzeme çıktı. "Bunlar gayet doğal şeyler. Lütfen dalga geçmeyi kesebilir misiniz artık?" Ciddi olduğumu fark ettikleri için hepsi zor da olsa kahkahalarını bastırmışlardı. İşte arkadaşlarımın bu huyunu seviyordum. Canlarım benim.
"Çınar konusunda ne yapacağım bana bir fikir verin. Çocuğun yanından öyle bir kaçtım ki. Sanırım deli olduğumu düşünüyor." dedim kaşlarımı düşürerek. Cidden artık Çınar'a daha ne kadar rezil olabilirdim acaba?
"Vallahi ne söyleyeyim güzelim. Bunun açıklamasını en saçma olmayan şekilde nasıl açıklayabilirsin ki?" dedi Güneş. "Zaten benden mantıklı bir bahane bekleme de."
"Senden öyle bir performans hiç beklemedik Güneş'im merak etme."
"Aşk olsun Ceren."
Ceren Güneş'e yaklaşıp saçlarını karıştırınca Güneş hemen gülümsedi. İşte bu kadardı bizim birbirimize kızmalarımız.
Elimle kafama hafif hafif darbelerle vurup "Düşün Dilan düşün." diyordum da hiçbir faydası olmuyordu. Zaten ne alaka ki. Kafama vurunca aklıma bir şey mi gelecekti sanki.
"Neyse susun ve kalkın. Biraz daha burada oyalanırsak kahvaltıyı kaçıracağız."
Aleyna'yı dinleyip yemekhaneye indik. Tabi ben kafamı öyle bir yere odaklamışım ki Çınar'ı görmemek adına. Hangi masaya oturmamız gerektiğini bile göremiyordum. Keşke deve kuşu olsaydım da kafamı toprağa gömebilseydim. Daha mutlu olabilirdim.
"Karnım da öyle bir acıkmış ki." diyerek kahvaltıya daldı Güneş. O sırada bizim oğlanlar da gelmişlerdi ve masa da yerlerini almışlardı. Ömer iştahlı bir şekilde çatalını ağzına götürürken Güneş bunu engelledi. "Hayırdır Ömer ne yapıyorsun?" dedi. Ömer de şaşkın bir ifade ile "Her gün yaptığım şeyi yapıyorum. Kahvaltı."
"Hatırlatayım. Sen bu gün kahvaltını bana verme cezası almıştın." deyip Ömer'in elini tutarak çatalı kendi ağzına götürdü ve çatalın ucundaki peyniri büyük bir zevk ile çiğneyip yuttu. Ömer, Güneş'in bu konuda ciddi olduğunu görünce şaşkın ifade ile onun kahvaltısını nasıl yediğini izlemeye devam etti. Zavallı Ömer.
Aleyna ve Ceren de sevgililerine trip atıyorlardı tabii ki. Önceki gece bizi korkuttukları için altıma işemiştim ben. En büyük tripleri hak ediyorlardı da işte gel de Çınar'a söyle bunu. Allah'ım artık güzel şeyler olabilir mi hayatımda?