Karşımdaki kişiyi tanımadığım için biraz ürkmüştüm. Refleksif olarak bir iki adım geri çekildim.
Karşımdaki "Dur korkma." dediğinde onun erkek olduğunu anladım. Açıkcası erkek olduğunu fark edince daha çok korktum. Ya bana bir şey yapmaya kalkışırsa? Gücüm nasıl yetecek bir erkeğe. "Sanırım kayboldun." dedi. Sesi özenle yumuşak çıkıyordu. "Buralara bu saatte yürüyüşe çıkmış olamazsın değil mi?"
"E-evet" dedim zorla. Titreme Dilan titreme.
"Endişelenme sana zarar vermem."
"Hı tabi sanki zarar verecek olsan 'gel sana zarar vereyim' diyeceksin."
Kahkaha attı. He çok komik.
"Sana güven verir mi bilmiyorum ama babam bu ormanın bekçisi. O hasta olduğu için tatil boyunca ben devraldım." Tane tane anlatıyordu.
"Eee bu neyi değiştirir? Hala bana zarar verebilirsin."
"Kızım sen paranoyak mısın?" dedi. "İstanbuldan kamp için gelen gruptan mısın sen?"
"Evet."
"Seni götürebilirim. Tabi burda kalmak hoşuna gittiyse bilemem."
"Dur bakalım önce elinde fener olduğu halde neden yakmadan sinsice yaklaştığını anlat!" dedim. Elinde fener olduğunu çok sonradan fark etmiştim. Onun söylediklerine ikna olmak için zaman kazanmaya çalışıyordum.
Elindeki feneri yakıp yüzüne tuttu hani korku filmlerinde olur ya aynen öyle. Ne yani yakışıklı olduğunu görünce ikna mı olacaktım? Hareketlere bak.
"İşim gücüm var kızım benim. Hadi Allaha emanet." dedi ve karanlığa doğru yol aldı.
O an ki panikle "dur" diye bağırdım. Sesim yankılandı. Galiba etrafımızda dağlar vardı. Neyse bu hiç önemli bir detay değil.
Arkasına hiç dönmeden "Neden durayım?" diye sordu.
"Çünkü kampa dönmek istiyorum ve denize düşen yılana sarılır." dedim. Yüzünü tekrar bana doğru çevirdi. Yavaşça adım atıyordu. "Bak" dedi "...ne ben bir yılanım ne de sen denize düştün." Fenerin ışığını yakıp gözüme doğru tuttu. "Bana rastladığın için şanslısın hadi düş önüme."
"Tamam abi ya bişey demedik." Dediğini yapıp düştüm önüne.
Yaklaşık yarım saat kadar yürüdük ve hem açlıktan hem de soğuktan ölmek üzereydim. Kamp alanını görünce o kadar rahatlamıştım ki o an hiç birşey düşünmek istemedim. Ne Çınarı ne Eylül'ü.
Kamp ateşine doğru yaklaştığımda bizim kızların ağladığını gördüm. Beni ilk fark eden Güneş oldu.
"Lan gerizekalı kertenkele nerdesin sen?" deyip boynuma atladı. Ardından diğerleri de.
"Kayboldum ve bu arkadaş beni getirdi." deyip arkamdaki kişiyi gösterdim.
"İyi de kimse yok ki." dedi Aleyna.
Hızlıca arkama döndüm gerçekten de kimse yoktu. Ama ormandaki ağaçların arasından bir ışık belirtisinin yavaşça uzaklaştığını fark ettim. Teşekkür bile edememiştim. Umarım tekrar görürüm diye düşünüp kızlarla ateşin başında ısınmaya çalıştım.
"Vural hocaya haber verelim de arama çalışmasını durdursunlar." dedi Ceren. "Hadi Aleyna bir koşu söyle de gel." Aleyna yerinden kalkıp Vural hocayı aramaya giderken Ceren bana 'çok fena şeyler oldu' der gibi bakıyordu.
"Tamam artık anlat Ceren hadi." dedim. Güneşe onaylıyor musun bakışı attıktan sonra tekrar bana döndü.
"Çınar Eylülle birlikte geri döndüğünde senin yokluğunu fark etmemişlerdi. Ben de çok sinirlenip ağzıma geleni saydım." Yaramaz bir çocuk gibi dudağını ısırdı. "Baya saydım ama."