BÖLÜM -8-

442 33 22
                                    

Güneş ve Çınar anlaşamadılar diye neden bu kadar hoşnut olmuştum ki? Bu düşünceler, arkadaşıma haksızlık değil miydi? Ya da mantık çerçevesinde mi düşünmeliydim? Evet evet, Güneş'in Çınar'a aşık olmadığını göz önünde bulundurmalıydım.

Sabah sabah neden bu tarz düşüncelerle aklımı meşgul ediyordum ki? Sonuçta ben, Güneş'in de dediği gibi aşktan meşkten anlamayan biriydim. Belki de Çınar'a karşı sadece sempati besliyordum. Evet evet kesinlikle öyle! Hem neden aşık olayım ki ona? Ne gerek var yani? Peeh!

Ama o dudakları yok mu? Var.

"Kalkın lan embesiller. Behçeye çıkalım da hava alalım." Hepsi hala uyuyordu. Aslında bu gün pazar olduğu için uyumak en büyük haklarıydı ama beni uyku tutmuyordu ve tek başıma da canım sıkılıyordu ne yapayım yani?

"Of Dilan ya şu karga sesinle bağırmasan olmaz mı sabah sabah."

"Saçlarını yolarım kız senin. Kalk çabuk canım sıkılıyor." Tehtidimin üzerine usulca yatağından çıkıp lavaboya girdi Aleyna.

"Hadi o zaman.  Kargalar bile kahvaltısını yapmadan bahçeye inelim. Neden? Çünkü malız biz."

"Ama Aleyna ne yapayım uyku tutmuyor ki." Yavru köpek balığı gibi bakmaya çalışıyordum. Aleyna ise tam tersi, katil köpek balığı gibi bakıyordu.

"Beni uyarttın bir kere bari Güneş ve Ceren uyusun. Sessizce çıkalım." dediğinde ben çoktan kapıya ulaşmıştım bile.

Sessiz olmaya özen göstererek dışarıya çıktık. Hav güneşliydi fakat ısıtmıyordu. Hafif rüzgar ara sıra tüylerimi diken diken yapsa da soğuk taş bankın üzerine oturdum. Oturur oturmaz götüm buz tuttu ama yüzümü buruşturmakla yetindim.

"Ah Dilan ya! Sabahın yedisinde bana yaptığına bir bak. Sıcacık yatağımda uyumak varken burada götümüzü taşlaştırıyoruz."

"Fena mı işte Aleyna. Sıkılaşmış olur."

Bu cümlemin üzerine Aleyna öyle bir bakış attı ki bir an kalkıp gidecek sandım. Yani ortamı yumuşatmak için minicik bir espiri  yaptım nolmuş ki?

Yaklaşık üç-dört dakika hiç konuşmadan etrafı izledik. Bahçede kimsecikler yoktu. Biraz ürkütücü bile görünüyordu. Ah, eski okulumuzda biz bahçeye çıktığımız an herkes bizim çevremizde toplanırdı. Hatta bir keresinde Güneş, "Menajer tutacağım." diye ısrar etmişti de zor vazgeçirmiştik.

"Aleyna, ben buraya alışamadım bir türlü ya."

"Aslında ben alıştım."

Tek kaşımı havaya kaldırıp ,"Bunun özel bir sebebi var mı acaba?" diye sordum.

Umursamaz bir gülüşle," Peh, ne alaka be." deyiverdi bir çırpıda.

"Aleyna, Rüzgar'a hala aşıksın." dedim. Sesim çok soğuk çıkmıştı ama havanın soğukluğundan kaynaklandığını düşünüyordum. "Hem de hala sırılsıklam."

"O zaman aramızda kalsın Dilan. Onu her gördüğümde, yumruk kadar kalbim kocaman olup göğüs kafesime sığmıyor. Fakat ona olan aşkım, gururumun önüne geçemiyor ne yazık ki."

"O zaman akışına bırakmak zorundasın bebeğim. Belki bir şekilde sana kendini affettirir." dediğimde "Kim bilir." deyip omuzlarını kaldırıp indirdi.

Bahçede oturmaya devam ederken Çınar ve Ömer yurdun kapısında belirdi. Bizi gördüklerinde tebessüm edip parkurlara doğru yöneldiler. Açıkçası yanımıza gelip bir "Günaydın." demelerini beklerdim. Yahu bu kitaplardaki odun karakterler tatliş, az çok romantik bir odun sıfatını taşıyorlardı.  Ama bunlar hakkını veren odunlardandı. Tam odun. Katıksız.

TERTİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin