BÖLÜM -20-

93 13 6
                                    

"Bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz." şarkısıyla uyandım. Güneş bunu mırıldanıyordu içinden.

"Sabah sabah ne bu haller Güneş?" dedim yatağımdan doğrulurken.

"Bu gün çarşamba." dedi.

Ve bu da bana yetti. Hatırlarsanız çarşamba günleri, bizim YouTube da komik panda videolarında başrol performansı sergilediğimiz gündü. Ve artık beden eğitimi dersleri çok ağırlaştırılmıştı. O bildiğimiz normal liselerdeki beden eğitimi derslerini özlüyordum. Hani şu; Hazır ol! Rahat! Serbestiniz...

"Gençler yapacak bir şey yok. Kalkın da güzel bir kahvaltı yapalım bari." Doğru söylüyordu Aleyna. En azından enerjimiz yerinde olursa bir nebze katlanılabilir olurdu. Hemen aşağı inip kahvaltıya gömüldük resmen. Önceki gece oynadığımız oyun sayesinde ortaya çıkan gerçeklerden midir bilinmez, hepimiz birbirimize karşı çok rahattık. Çocuklar bize karşı güleryüzlülerdi. Bizde onlara karşı tabiki. Saçma sapan gülücüklü kahvaltımız devam ederken Ömer birden oturduğu sandalyenin üstüne çıkıp ellerini havaya kaldırdı "Eeey gençlik." diye bağırdı ciddi bir edayla. "Patatesini yemeyen var mı?" diye sordu. Ah cidden bu çocukta eksik birşeyler vardı. Hepimiz göz devirip yemeklerimize dönünce o da pes edip sandalyesine geri oturdu.

"Lan bende ciddi birşeyler söyleyeceksin sandım." dedi gözlerinde kaybolduğum. Tamam tamam Çınar işte. "Bence patates kızartmaları kadar ciddi birşey yoktur." dedi Ömer.

"Ya Rüzgar." dedi usulca Aleyna.

"Efendim canım."

"Sonuçta biz asker olmayacağız."

"Ee aşkım sadede gel." dedi sabırsızca.

"Vural Hocaya söylesen de bizi beden eğitimi derslerine sokmasa olmaz mı?" dedi. "Yani biz kızları."

"Aşkım ben bunu söylersem amcama, ne olacağını düşünemiyorum bile."

"En azından denesen olmaz mı?"

"Ufaktan çıtlatırım." dedi huzursuzca.

Açıkcası benim aklıma daha iyi bir fikir gelmişti. "Kızlar bence biz bu konuyu Hale ablaya açalım." dedim.

"Aaa çok iyi fikir." Rüzgara dönüp "Aşkım tamam senin konuşmana gerek yok." dedi. Rüzgar da huzursuz surat ifadesinden kurtulmuş oldu. "Sende amma korkaksın ha!" dedi sevgilisine. "Bahsettiğimiz kişi Vural Hoca. Okulda canavardır kendisi biliyorsun." Yanıtını aldı. Sonra kendi kendine görünmez bir fermuar çekti dudaklarına.

Kahvaltılarımız bitince öğleden önceki derslere girmek üzere hazırlanmaya çıktık. Okul kıyafetlerimizi giyip gerekli kitapları aldıktan sonra sınıflara dağıldı herkes. Açıkcası bu okulun havasını seviyordum. Hepimiz okulun verdiği eşofmanları giyip kahvaltıya iniyorduk. Aslında o eşofmanları gece uyurken giymemiz için veriyorlardı ama biz kızlar giymiyorduk o ayrı. Normal pijamalarla yemekhaneye inmek yasaktı. Bir iki kere Güneş bu durumu ihlal etmişti ama olsun. Ardından odalarımıza çıkıp yine tek tip giyinip derslere giriyorduk. Bence bu güzel birşeydi. Burda kimse kimseden farklı değildi. Kültür farkları elbette vardı ama kimin umrundaydı ki? Herkesin tek bir amacı vardı burada. Asker olmak. Herkes farklı branşlarda bir rütbe istiyordu o ayrı. Ha tabi bir de biz kızlar. Zaten biz bu okuldan gidecektik. O yüzden bizim için bir gelecek vaat etmiyordu bu okul. Yine de bir yanım seviyordu bu okulu. Çünkü Çınar vardı bu okulda. Son zamanlarda sadece gölgesi vardı ama olsun.

TERTİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin