Bölüm 23: Seyl Tarzı

477 47 3
                                    

"Çok sevgili amiralimiz nerededir sence?" Kintaro, Arch'ın göremeyeceği kadar uzaktaki limana döndü. Limanda demirleyen siyah yelkenli bir gemi görünüyordu. Kintaro limana indiğinde, tüm mürettebat onları selamladı ve gemilerden birinden Raffe geldi. "Ne o, kaleyi erken mi aldınız?" Archanger kollarını kavuşturdu. "Hayır, siz geç kaldınız." "Hadi ama dostum, Seyl'i bilirsin. Kendi kafasına göre iş yapar." Seyl'in sitemkâr sesi duyuldu. "Acıktığını söyleyip duruyordun. İstediğin kadar ye, kalanları da gemilere yüklet. Ardından gidiyoruz." Raffe peşinde bir grup adamla limanın depolarına ilerlerken, Arch sordu. "Cidden, sadece yemek yemek için mi durdunuz?" Seyl gözlerini devirdi. "Siz erkekler neden bu kadar salaksınız? Donanmayı geçip almamız gereken bir kale var. Sabahında şehre yürüyeceğiz. Aç aç mı beklemek istersiniz?" Archanger ona hak verse de, geciktiği gerçeğini değiştirmiyordu. Seyl devam etti. "Filolar birbirine girdiğinde, süvarilerin de gelmesi olası. Bu yüzden süvarileri biraz geri tutmak istedim ve eski numaralara başvurdum." Dönüp limandaki gemilerden birine bakar. Siyah bir flama yelken direğinin tepesinde dalgalanmaktadır. "Süvarilere karşı tüccarları mı kullanacaksınn," diye sordu Archanger. Seyl'in suratı biraz daha asıldı. "Bu kafayla, o tahtı alsan bile çok uzun süre kalacağını zannetmiyorum. Belat'a ilerlerken, boş gemilerle sizi kandırmadılar mı? Biz de sayı üstünlüğü yaratıp süvarileri uzak tutmayı düşünüyoruz. Gelmişken de yemek yiyeceğiz. Anladın mı, daha mı basit anlatayım?" "Ne zaman hazır oluruz?" Seyl bir cevap verebilmek için dönüp Raffe'ye bakındı. Ortalıkta görünmüyordu. "Biraz dinlenmemiz lazım. Hangi gemiler boş?" Seyl gemiye kadar onlara eşlik etti ve "Merdivenlerde yatabilirsiniz," dedi. Arch somurturken Seyl son hazırlıklarını yapıyordu.

Çok geçmeden adamlarını diğer gemilere de dağıtıp, istediğine ulaşmıştı. Gemiler yelken açarken, Arch ve ekibi merdivenlerde uyuyordu. Limandan ayrılıp bir hayli yol aldılar ve bu sürede kara birlikleri de onlara eşlik ediyordu. Zamanı gelince Seyl adamlarından birine işaret verdi ve adam yelken direğine tırmanıp, uzun bir sopanın etrafına sardığı sarı kumaşı salladı. Kumaşı gören diğer gemiler de yelken direklerinin tepesinden aynı renkte kumaşı sallayarak karadaki birliklere haber verdi ve atlıların bir kısmı düzeni bozup Wernest kontrolündeki Telfo'ya döndü. Oradan gelecek kara garnizonuyla birlikte Telfu'yu almaları çok daha kolay olacaktı.
Atlılar ayrılırken, gemilerin de bir kısmı açığa çıkmaya başladı ve Seyl'in ileri gözcüleri olarak önemli bir görevi üstlendiler.

Formasyonun en ortalarında yer alan Seyl'in gemisi, en önden gelen işaretleri gayet rahat görebiliyordu. Öndeki gemiler sırasıyla kırmızı kumaş çekmiş ve yelkelerini biraz kapatarak yalpalamaya başlamıştı. "Raffe, biraz görüş lazım." Raffe söyleneni yapmak üzere ejderhasını bindi ve yükseldi. Geri indiğinde, "Kruvazör var, ne yapalım," diye sordu. Seyl yelken direğinde bekleyen adamına döndü. "O gemiyi istiyorum." direkte bekleyen adam, yanına aldığı kumaşları özenle seçti ve mavi kenarlı kırmızı kumaşını eline alıp salladı.

Seyl'in planlarında kırmızı bayrak düşmanı temsil ederdi. Mavi kenarlık ise kırmızıyı, yani düşmanı sarmak anlamına gelirdi. Sarı renkler zamanlanmış emir işaretleri, yeşiller de hamle göstergeleriydi. Arada başka kombine renkli bayrakları da vardı ancak onları sadece Seyl ve yüksek rütbeli mürettebatı anlar, geri kalanlara ne yapması gerektiğini söylerdi. Gemiden gemiye bağırmanın pek kullanışlı olmadığını fark eden Seyl, kendi filosu için böyle bir sistem geliştirmişti ve işe yaradığı da apaçık ortadaydı.

Mavi kenarlı bayrağı gören diğer bayrak sorumluları hemen mavi kenarlı bayraklarını sallamaya başladı ve en öndeki gemi, orta grupta seyir eden Seyl'den emri alıp küpeşteye bağladığı kayıkları hemen suya indirdi. Kayıklara binen mürettebat kruvazöre ilerlerken, gemiler de yelkenlerini açıp arkalarından vuran rüzgarla pupa seyretmeye ve kruvazörün arkasına geçmeye başladı. Çok geçmeden kruvazörü çevreleyen filo, gemiden ayrılıp teslim olmalarını beklese de, kruvazörde kimse güverteye çıkmadı. Seyl'in görevlendirdiği ön grubun komutanı teknelere işaret verdi ve tekneler kruvazöre dayanıp güverteye kanca attı. Gemide kimsenin olmayışı herkesi şaşırtsa da, ön gözcülerin salladığı siyah kumaş daha da şaşırtıcıydı. Ön gözcüleri gören gemiler sırayla siyah kumaş sallayarak Seyl'e haber verdi.

Siyah kumaş, flamaya gerildiği sürece Arch'ın ordularını temsil edecekti ancak direkten sallanan siyah kumaş, amiralin gelmesini gerektirecek kadar acil bir şey olduğunu söylüyordu ve Seyl'i çağırmak için gerçekten de önemli bir şey olmalıydı. Diğer türlü, Seyl'in gazabı tüm mürettebatça bilinen bir şeydi.

Raffe hemen ejderhasını çıkarttı ve Seyl ile ön gözcü gemisine gittiler. Seyl daha güverteye adımını atmadan bağırmaya başladı. "Bu kadar önemli olan ne?" Seyl'in görevlendirdiği biri hemen gelip başıyla selamladı. Seyl'i selamlayacak kadar yakında olmak bile çoğu mürettebat için korkutucuydu. Hatta konuşmak için birkaç kez yutkunması bile gerekti. "En ileri gözcüler biziz sanıyordum, ancak bize aksi yönde bir bilgi verilmedi," diye söze başladı.

Seyl kızdı. "Zaten aksi yönde bir bilgi yok, en ileride siz varsınız." Asker bir şey söylemek yerine parmağıyla güneydoğuyu gösterdi. Seyl dönüp baktığında en az elli gemilik bir filonun siyah sancaklarla demirlediğini gördü. Seyl, yanı başında duran Raffe'ye bağırdı. "Kadimler'in filoları neden arka sırada değil?" Raffe anlamsızca bakıyordu. "Limandan ayrılırken kontrol ettim, Kadimler'in filoları arkada sırada duruyor. Hatta başlarında da ben görevliyim." Seyl hala bağırıyordu. "Seni görevlendirdiklerini bildiğim için sana kızıyorum zaten!" Raffe kendinden emin bir şekilde, "O filolar arka sırada Seyl, boşuna bana kızma," dedi. Seyl ejderhayı bindi ve hemen kendi siyah yelkenli gemisine gitti. O kadar sinirliydi ki, süvarisini bile beklemeden gidecek kadar korkutabiliyordu bir ejderhayı.

Güverteye indiği anda merdivenlerde yatan Arch'a koştu ve tüm hızıyla sağlam bir tekme attı. Uykusunda ne olduğunu bile anlamayan Archanger çığlıklar atmaya başladı. Çığlıkları Rainen hariç hepsini uyandırmıştı. Gerçi Sancester gözünü açıp çığlık atanın Arch olduğunu görünce tekrar uyumuştu ama o da bir an için gözünü açmıştı. Archanger sırtını ovuştururken acıdan tuhaf sesler çıkartmaya devam ediyordu. Yine de burnundan soluyan Seyl'e bir şey diyemedi. "Bu deniz baskınından başka kimlerin haberi var?" Archanger "Kimsenin yok," diye inledi ve bir tekmeyi de çenesine yedi. Bu sırada Lorpet Raffe'yi getirdi. Seyl tekrar sordu. "Sana söyledim, kims..." Archanger cümlesini bitiremeden bir tekme daha yedi. Araya girmek için hamle yapan Walcomir, "Bi' dursanıza," dediği anda Seyl'in tüm nefretini üzerinde hissetti. Sadece bakması bile Walcomir'i susturup merdivenlere oturtmaya yetti. İleride siyah flamalı gemiler var Arch, kime söyledin!" Archanger bir tekme daha yememek için iyice düşündü. Onu kurtaran Crangor oldu. "Tolp gelmeyecek miydi?" Seyl Crangor'a döndü. Bir açıklama bekliyordu. Crangor devam etti. "Camprich donanmasından birkaç gemi çalıp Belat'ı savunan Arch'ın lordlarından biri... Adamlarıyla birlikte bizim yanımızda, kuşatmaya katılacak." Seyl küplere bindi. "Bundan benim niye haberim yok!" Gemi salladı ve Lorpet, Raffe ile uzaklaştı. Walcomir cesaretini toplayıp, "Sana Raffe söyleyecekti. Malum, seninle görüşemedik." Seyl dönüp baktığında Raffe çoktan bulutların arasında kaybolmuştu. Tahtaları kırarcasına çıktı merdivenlerden ve kamarasına girip kapıyı vurarak kapattı.


Archanger Destanı: İkinci Kısım (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin