Bölüm 9: Ayak Üstü Uthar

1.1K 57 2
                                    

"Ne yapalım? Havadan gözetleyelim mi, yoksa gelmelerini mi bekleyelim?" Galapagos karnını ovuşturdu. "Önce yemek yiyelim, sonra düşünürüz." Archanger güldü. "Ne hazırlamalarını istersin?" Galapagos, kemerinden bir kese çıkarttı ve içinden birkaç parça altın sikke uzattı. "Mutfakta pek bir şey kalmadı. Şunu ver de, gidip bir şeyler alsınlar. Misafirlerimiz gelecek: Dolabı doldursunlar."

Archanger başıyla selamladı ve tapınağa ilerledi. Alt kata inip, mermer mutfakta ilerledi ve Port'u buldu. "İyi oldu bu: Yiyecek hiçbir şey kalmamıştı," dedi ve parayı cebine atıp seslendi. "Hazırlanın: Limanlara gidiyorsunuz." Ardından Arch'a döndü. "Gitmek ister misin?" Archanger umursamazca geçiştirdi. "Burada kalmam daha iyi olacak. Hem, tanıyabilirler." Port onayladı. "Haklısın."

Dört muhafız çıkarken, ikisi mutfağa daldı. "Etrafı temizlemeli miyiz?" Archanger normalde muhafızlara doğrudan emir vermezdi ve buna hakkı da yoktu ama karar için beklendiğini fark etti. "Yarınız benimle gelsin ve koridorları temizleyelim. Diğer yarınız da, kalacakları odaları temizlesin." Muhafızlardan biri, "Odalar zaten temiz, efendim," diye hatırlattı. "O halde siz de bizimle gelin. Girişte buluşuruz," dedi ve mutfaktan çıktı Archanger.

Kapının önündeki merdivenlere oturmuş, etrafa bakınıyordu. Arkasından gelen ayak seslerini duydu ve o tarafa döndü. Ellerinde kovalar, bezler ve fırçalarla gelen Muhafızlar, Archanger'in yanında durdu ve Arch ayağa kalktı. 

"İkiniz, mutfağı ve alt kattaki depoları halledin. Siz üçünüz de üst katları halledin ve siz de, bahçeyi sulayın." Herkes anladığını gösterircesine başını salladı ve söylenen yerlere doğru ilerledi. Archanger tekrar durdurdu: "Bir kova ve bezi bana bırakın. Heykelleri sileyim." Kırmızı bir kova ve eski bir bez, merdivenlerin yanına bırakıldı. Archanger bezi suya batırdı ve iyice sıkarak, Luminos heykellerini silmeye başladı.

Önce ağız kısmını ve ardından da tüm yüzünü sildi. Boynuna doğru ilerledi ve yelesinin üzerindeki tozları da aldı. Gövdesine geçince, bezi tekrar ıslattı ve sıkıp, sırtını ve karnını sildi. Tüm heykeli temizleyince, diğerine geçti ve onu da aynı şekilde temizleyip, merdivenlere oturdu. Birkaç dakika orada kaldıktan sonra, yukarı çıktı ve odasına girdi. Tavandaki meşalenin yanmadığını görüp, yatağına geçti ve sırt üstü yattı. Karanlıkta, uyuyakaldı.

Uyandığında, aynı karanlığın içindeydi. Odasından çıkıp aşağı inerken göz kenarlarında biriken çapaklarını, parmaklarıyla temizledi. Kollarını açarak gerindi. Güneş batıyor, çiçeklerin rengi değişiyordu. Archanger ardına döndü ve kapıda dikilen Crangor'u gördü. "Aç mısın?" Archanger cevap vermedi. "Biz yedik. Hadi mutfağa gidelim." Birlikte alt kata inip mermer mutfağa girdiler. 

Mutfak, dört sıra tezgâhtan oluşuyordu. En öndeki tezgâh, duvara dayanıyordu ve her tezgâhın arası, yaklaşık üç adımlık bir boşluktan oluşuyordu. Kapıdan girince solda, duvara dayalı ve aşırı büyüklükte bir dolap vardı. 

Bu dolap da, Galin'in fikirlerinden biriydi. Yemekleri koydukları bölgenin dışında, bir bölge daha vardı ve orası buzla doluydu. Buzu soğuk tutabilmek için, bölmenin dışına bir bölme daha koyup, havayı kesiyor ve buzun daha uzun süre kalmasını sağlıyordu. Bu sayede yemekler dolapta donmuyor ve bozulmayacak kadar soğuk kalıyordu. 

Crangor dolabı açıp, "Ne yemek istersin?" Diye sordu. Archanger tezgâhlardan birine zıplayıp oturdu ve "Sürpriz olsun," dedi.  Crangor dolaptan birkaç parça kızarmış et ve ince uzun dilimlenmiş hamurları çıkarttı. En sondaki tezgâha gidip, tezgâhtaki siyah yerlerden birine koydu eti; tezgâhın üzerindeki dolaptan aldığı bir ızgaranın üzerinde. Çekmeceyi açtı ve iki taşı alarak, birbirine sürttü. 

Archanger Destanı: İkinci Kısım (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin