Bölüm 29: İt Dalaşı

248 32 3
                                    

Muhafızlar yukarıda dizilimi kursa da, Belat'ın fedaisi olan Arch'ın komutlarını dinlenmekle yükümlüydüler. Emin olmak için krala baktılar ancak kral dizilimlerine önem vermiyormuş gibiydi. Yüzlerce ejderha alevler kusarken Archanger çabucak dizilimin önüne geçti ve göğü kaplayan alevleri püskürttü. Alevler bir avuç Muhafız'ın etrafını dolandı ve ilk taarruz başladı.

Syclaes ve Periabus ilk hamleyi yapmak için yarışsa da, Rainen birinin üzerine atlamak için fırsat kolluyordu. Bunu gören Sancester da ejderhasının sırtında pozisyon aldı ve atlamaya yakın halde bekledi. "İlk kan her zaman benimdir!" Periabus pençelerden kaçtığı anda Sancester süvarinin üzerine atladı ve tuttuğu gibi ejderhasının sırtından fırlattı. Kocaman bir gülümsemeyle Rainen'e baktı ve elindeki bıçağı gördü. Gözü hemen belindeki bıçaklığına takıldı. Bıçaklarından biri eksikti. Eğilip yere doğru baktı ve düşen birini gördü. Rainen gülüyordu. "Benden hızlı olduğunu sanma sakın." Sancester sinirlendi ve avuçlarını birbirine sıkıştırıp, az önce süvarisini fırlattığı ejderhanın boyun köküne defalarca vurdu. Elleri o kadar iri ve sertti ki, ejderhayı bayıltmak için çıplak elleri bile yetiyordu.

Ejderha yere düşerken Periabus yaklaştı ve Sancester tekrar ejderhasının sırtına geçti. Rainen ve Sancester birbiriyle yarışırken, Archanger biraz daha arkada kalmış ve henüz birini kılıçtan geçirmemişti. Kimin neler yapabildiğini görmek istiyordu. Kimlerle omuz omuza olduğunu, hangi büyük savaşçılarla birlikte çarpıştığını bilmek istiyordu. Gözleri Tolp'u arasa da, aklı Walcomir ve yaralı ejderhası Morrew'deydi. Kintaro, arka sıradan dalışa geçen iki ejderhayı gördü. Archanger sordu. "Kendi başına hayatta kalabilir misin koca bebek?" Kintaro yana devrildi ve Archanger'i üzerinden attı. O havada kendi savaşını verirken, Archanger zamanlamayı ayarlamakla meşguldü. Alçalıp piyadelere saldırmayı düşünen iki ejderhanın yolunu kesip birinin sırtına inebilmeliydi. Kendini yormayan ufak büyülerle yavaşlayıp hızlandı ve öndeki ejderhanın sırtına, binicisinin hemen ardına düştü. Süvari daha ne olduğunu bile anlamadan Arch süvarinin ensesini yaktı ve düşürdü. Sırtına oturduğu ejderha deliye dönmüş gibi manevralar yaparak Arch'ı sırtından ayırmaya çalıştı ama olmadı. Arch'ın aklına küçükken bindiği atlar geldi. Hırçın atların biniciyi sırtından atmak için yaptığı hareketlere çok benziyordu. Tek farkı, bu at kendi etrafında da dönebiliyordu. Archanger sağ eliyle tutunurken sol elini ejderhanın başına doğru uzattı ama kolu bir ejderhanın boynuyla yarışamazdı. Kılıcı kınından fırlayıp eline geldi ancak kendi de kılıcını göremediği için ejderhanın kulağına saplaması oldukça zor oldu. Nihayetinde kılıcı istediği yere soktuğunda, Arch kılıcı nereye çekerse ejderha canının acısından o tarafa gitmek zorunda kalıyordu. Yaptığını kendi bile saçma bulsa da, görünmez kılıcını ejderha için dizgin gibi kullanıyordu. Kulağındaki kılıcını iyice çekiştirerek arkadan gelen ejderhanın yolu kestirdi ve kulağını koparıp hızlı bir hamleyle tek kanadını yırttı. Bir ejderhanın kanadındaki yırtık dengesini sağlayamayacağı anlamına geldiğini bilen Archanger ejderhayı öldürmeden bıraktı ve kendi basit büyülerle diğer ejderhanın sırtındaki süvariyi düşürdü. Rüzgarlar zayıf olsa da, kimsenin beklemediği anlarda çok işlevsel olabiliyordu. Arch bunu bir kez daha kanıtlamıştı.

Kendi büyüleriyle süzülerek yere indi ve Galapagos'a baktı. "Beni fırlatmanı istesem ayıp olur mu?" Galapagos yanıtladı. "Yok canım, ne ayıbı?" İki Kadim'in büyüsüyle yükselen Archanger havada kendi yolunu çizdi ve Kintaro'nun boynuna geri oturdu. "Erken geldin." Archanger kılıcını kınına koyup koymadığını kontrol ederken yanıtladı. "Biraz yardım aldım diyelim." Kintaro güldü. "Tek başına yapamayacağını biliyordum." Arch geri kalmadı. "Yükselme işini mi diyorsun? Çok haklısın." Gözleri Walcomir'i ararken, Kintaro bir ejderha ile kafa kafaya girdi. Gövdeleri birbirine çarpan ejderhalar birbirini ısırmak için uğraşırken Archanger çoktan kılıcını çekip süvariye savurmuştu. Görünmez bir kılıcı bloklayamayan süvari anında öldü. Ejderhanın da direnci kırılınca Kintaro son darbeyi yaptı ve sıradaki ejderhaya yöneldi.

Kintaro gözüne birini kestirmişti. Oldukça küçük ve Kintaro'nun ne pençelerine, ne de çenesine karşı koyabilecek bir ejderha değildi. Bunun farkında olan ejderha kaçabildiği kadar kaçtı. En arka sıralara doğru ilerlerken, Archanger ejderhasını durdur. "Yemliyor olabilir, başkasını bul". Kintaro oralı değildi. "Beni havada alt edebileceklerini düşünmen üzücü Arch. Neyse ki hiç umurumda değil." Ejderhanın peşinden ilerlemeye devam etti. Muhafızlar'dan fazlasıyla uzaklaşmış, süvarilerin arkasına doğru ilerliyordu. Ejderhanın kanatları bir Siyah'ın kanatları ile kıyaslanamayacak kadar küçüktü. Bu sayede Kintaro hiç zorlanmadan arayı kapatıyordu. Tam cılız ejderhayı yakalamak üzereyken, Archanger sol kolunu kaldırdı ve görünmez kılıcı sağ elinden ayrılıp soluna geçti. Kılıcı hissettiği anda yumruğunu sıkıp kabzayı yandan sardı. Kendine doğrultulan kılıcı göremeyen ejderha, Kintaro'nun sırtındaki Arch'ı ve belki de sırtının bir kısmını ısırmak için hamle yaparken ve kendi kendine damağını yardı.

Kintaro cılız ejderhanın kuyruğunu ısırdı ve kendine doğru çekti. Dengesini kaybeden süvarisi düşerken, ejderha tamamen Kintaro'nun zevkine kalmış, ne tarafa çekerse o tarafa savrulmaya devam ediyordu. Üzerine gelen iki ejderhaya doğru fırlattı yeni oyuncağını ve ejderhalardan birini iki kanat kadar uzağa püskürttü. O geri gelene kadar diğeriyle rahatlıkla ilgilenebilirdi. Tam üzerine giderken, önünden bir gölge geçti ve ejderhanın boynu ile bedeni ayrı ayrı düşmeye başladı. Kintaro ne olduğunu anlamazken, Archanger dikkatle Morrew'e baktı. Morrew'in asıl özelliği keskin kanatlarıydı. Zorlasa, bir ormanı bile dümdüz edebileceğinden emindi ancak yaralıyken bu kadar peşinden gelmesini onu iyice yormuş olmalıydı. Walcomir Arch'ın arkasına atladı ve ejderhasını kılıcına çekti. "Geldiler." Archanger kafasını kaldırdı ve gökyüzündeki siyah şeylere baktı. Tahtaları birbirine bağlayıp dört kanatlı bir ejderha şekli verilmiş, tahtaların etrafı da siyah kumaşlarla sarılmıştı. "Galin mi," diye sorguladı Arch. Walcomir boğazından çıkarttığı sesle doğruladı. Kintaro hemen Galin'in yanına gitti. Galin, "Nasıl ama," diye sordu. Arch tam cevap verecekken, "Bir de şuna bak," dedi Galin ve kaskete benzeyen şeydeki hortumdan bir yudum aldı. "Şarapsız savaşılır mı?" Archanger hayran olmuş bir şekilde, "Bana da yaptın mı ondan," diye sordu. Galin tek elini tahtadan ayırıp kemerindeki mataralardan birini kavradı ve Arch'a fırlattı. "İdare et işte."

Ayakları en arkada, kanatların hemen altında sabit duruyordu. Göğüs hizasında diğer kanatlar, arkadakinin iki, belki de üç katı büyüklüğünde kanatlar vardı. Elleri ise baş kısmındaki tahtaları kavrıyordu. Rahatsız gibi görünse de, Cornost'un zirvesinden buraya kadar gelmelerine, fersahlarca yolu aşmalarına yetmişti bu tasarım. Arch matarayı hiç açmadan kemerine sabitledi. Gökyüzünde hala ejderhaların çığlıkları yankılanıyordu. "Hadi temizleyelim şurayı," dedi Ach. Galin reddetti. "Burası artık bizde Arch, senin gidip kardeşinle uğraşman gerek." Archanger emin olamıyordu. Galin'i ve icatlarını yenebilecek biri şimdiye kadar hiç çıkmamıştı ama yine de düşmanın sayı üstünlüğü çok fazlaydı. Emin olmak için sordu. "Bunu yapabilecek misin?" Galin başıyla selamladı. "Hepsini yenemeyiz, ama senin tahta çıkmana yetecek kadar oyalayabiliriz. Acele et." Arch minnettar bir şekilde teşekkür etti ve elini kaldırıp göğü tekrar alevlere boğdu. Anlayan Crangor her şeyi bırakıp hemen yanına geldi. Üçü yan yana, ejderhaların üzerinde sekerek, çoğu zaman kavga ederek gelen Rainen ve Sancester'e baktı. Arch'ın yanına gelirken bile altı ejderhayı düşürmüş, başka bir hedef için etrafa bakınıyorlardı. Siyahlar birleşince Kintaro yana yattı ve kanatlarını sertçe vurarak Galin ve adamlarının bir kısmı için rüzgar çıkarttı. Archanger da biraz yardım edince Galin'in tüm adamları savaş meydanının içindeydi.

Arch son kez dönüp baktı ve çarşafların alev aldığını ama zarar görmediğini fark etti. Crangor hemen açıkladı. "Çarşafı yağlarla sertleştirmiş, üzerine de işlenmemiş şarap dökmüş. Bilirsin, elinde yanar ama elini yakmaz." Archanger içten içe taktir etse de, artık surların ötesine geçme ve geri dönmeme vakti gelmişti.

Archanger Destanı: İkinci Kısım (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin