Bölüm 33: "Ve Ordu Kralı Takip Eder"

248 28 5
                                    

Alevler artık kılıcın ucunda çarpışıyor, Oberon'u uzak tutamıyordu. Kılıcın dibinde biten alevler kabzadaki buzu eritmeye başladı. Buz tamamen eriyip kılıç yere düşünce Oberon son hamle için pozisyon aldı ve alevleri saldı. Alevler salonun diğer ucundan Arch'a gelene kadar salonun kapısı açıldı ve içeri Sancester ile Rainen daldı. Oberon üzerine koşan Sancester'i görünce hemen dönüp alevlerini Sancester'e yönlendirdi. Kapının önünde duran Rainen kemerini yokladı ama başka bıçağı kalmamıştı. Sancester'in de kendini korumaya pek niyeti yok gibiydi. Kılıcını çoktan bırakmış, Oberon'un üzerine koşuyordu. Rainen ilk aklına geleni yapıp ejderhası Syclaes'i serbest bıraktı. Syclaes salonda henüz formuna tam bürünemeden Oberon alevlerini Sancester'e salmıştı. Syclaes araya girmek için hamle yapmış olsa bile, Oberon'un büyüsü hedefine ulaşmıştı. Syclaes çığlıklar atarak dönmeye başladı ve kuyruğu Oberon'u duvara yapıştırdı. Oberon duvara çarptığı anda yapıştı. Archanger doğrulmuş, iki eliyle birden kardeşini duvarda tutuyordu. Odadaki meşaleler Archanger'in büyüsüyle sönmemek için direniyordu. Oberon'un arkasındaki duvar çamur kıvamına gelip büyük kısmını yuttu. Kolları ve ayakları duvarın içinde kalmış, gövdesi ve başının yarısı hala dışarıdaydı. Archanger avucunu açtı ve kılıcı yerden kalkıp eline geldi. Archanger'in kılıcı eline oturduğu sırada Syclaes'in cansız bedeni yere serildi ve salon sessizliğe gömüldü. Archanger kılıcı kardeşine doğrulttu. Aralarında en az on beş adımlık mesafe vardı ama Arch'ın yürüyecek hali yoktu. Elini bıraktı ve kılıcı havada kaldı. "Ben Archanger Wallerdo Thurpagon," Ayakta duracak hali dahi yoktu ancak ritüelleri yerine getirmeliydi. Soluklandı. "Wallerdo Thurpagon'un torunu, Nocius Thurpagon'un oğlu, Siyah'ın Kanı, Agnxa'nın oğlu Kintaro'nun binicisi..." Devam edemeyeceğini anladı ve dizlerinin bağı çözülmeden hemen önce salona Walcomir ile Crangor girdi. Crangor hala Nocius'un boynuna dayadığı kılıcıyla duruyordu. Gözleri hemen kapıda beliren dostlarına kaydı. Gülümseyerek sözlerini bitirdi. "Alev tahtına el koyuyorum." Archanger yere düşerken kılıcı hızla ilerledi ve Oberon'un alnına saplandı. Walcomir koşarak Arch'ı tuttu ve genç kralın düşmesine izin vermedi. Dizlerinin üzerinde, dostuna sarılmış halde duruyordu Walcomir. Rainen ise Sancester'in yanında dizlerinin üzerine çökmüş, dostunun kafasını kendi bacağına koymuş ve yüzüne düşen saçlarını itiyordu. Crangor o an ayakta duran son Siyah idi. "Daha fazla kan akıtmamak için son bir ölüme ihtiyacımız var," dedi ve kılıç tutan kolunu yana doğru çekti. Nocius'un kanı salonun ortasına fışkırırken Crangor Walcomir'in yanına geçti. Elini omzuna koydu. Walcomir yapması gerekeni anladı ve Arch'ı kaldırıp kırmızı halının sonundaki tahta kadar taşıdı. Archanger'i tahta oturturken elindeki ıslaklığı fark etti. Dostunun daha fazla dayanamayacağının farkındaydı. Yine de tek damla göz yaşı dökmeden onu tahta oturttu ve karşısına geçip diz çöktü. Kendi kılıcı hemen dizinin önünde duruyordu. Crangor da Walcomir'in yanına geçip genç kralın huzurunda kılıcını yere koyup diz çöktü. Arkadan Sancester'in sesi kısık da olsa duyuluyordu. "Sarhoş olmasam bile beni taşır mısın?" Rainen ıslak yanaklarını koluna sildi kafasını sallayarak dostunu kucakladı ve tahtın önüne bıraktı. Onlar kralı selamlarken, kralın güçlükle konuştuğu duyuldu. "Crangor, meyhane..." Herkes eğik kafasını kaldırıp krala baktı. Walcomir bir an için öyle sevinmişti ki, tahta tek hamlede ulaşıp Arch'ın kolunu sıktı. Walcomir o an ne demek istediğini anlamamış olsa da, Crangor gayet anlamıştı. Gözyaşlarına aldırmadan güldü. "Tamam." Yine de kendine hakim olamıyordu. "Buraya kadar geldik," dedi Sancester. Kral doğruladı. "Evet, buraya kadar geldik." Yüzünde bir zafer edası vardı. Gözleri yorgunluktan kapalıydı. Sadece kısık sesle konuşabiliyor gibiydi. Bu arada Kintaro'yu serbest bırakmak istiyordu ama bir türlü beceremedi. Ona dokunabilmeyi çok istese de, sadece duygularına dokunabiliyordu zihninde.

- Nihayetinde hakkımız olanı aldık, ha?

- Hakkın olanı kullanamayacaksın Arch, böyle bir şey için ölmene anlam veremiyorum!

- Hakkım olan taht değildi, amacım hiçbir zaman bu olmadı. Ben sadece sizin özgürlüğünüzü istedim. Kaçmadan yaşamamızı istedim.

Kintaro aralarındaki bağın gittikçe zayıfladığının farkındaydı. Sözlerini toparladı. "Her ne olursa olsun Arch, seninle kaçmak bile güzeldi. Bir ejderha için hiç fena bir binici değildin." Kralın yüzü oynamasa da, zihnine dokunan Kintaro onun güldüğünü hissedebiliyordu. Kintaro, "Çok zamanın kalmadığını hissediyorum. Dostlarına ayır son anlarını," dedi ve kralın zihninden ayrıldı.

Genç kral gözlerini araladı. Kısa bir süre bile olsa tüm salonu görmüştü. Kintaro, kardeşine saplı halde salonun diğer ucunda duruyordu. Kapıya doğru babasının cesedi, az ilerisinde de Syclaes'in cansız bedeni duruyordu. Tahtın hemen önünde yatan yaralı Sancester ve onu tutan Rainen, hala kralı selamlayan Crangor, ayağının dibinde ise kolunu sıkan Walcomir vardı.

"Şairler, hikayeciler... Hepsi bizden bahsedecek," dedi genç kral ve ekledi. "Siyahlar'ın Destanı'nı anlatacaklar." Crangor eğik başını kaldırmadan karşı çıktı. Kayan yaşlarını gizlemek istiyordu. "Savaşı ordular değil, krallar kazanır." Kral kurumuş dudaklarının elverdiği ölçüde gülümsedi. "Archanger'in Destanı..." Sancester, "Beni anlatırken sakın olduğumdan daha az yakışıklı anlatmalarına izin vermeyin," diye homurdandı. Genç kral öyle bir güldü ki, kurumuş dudağı çatladı ve kavisli dudağından kayan kan ön dişlerine bulaştı. Şu halde bile dostunun mutlu olduğunu biliyordu. "Olduğundan daha az olabileceğini pek sanmıyorum." Rainen hariç hepsi gülmeye başladı. Archanger hariç hepsinin gözü yaşlı olsa da, gülmelerine engel değildi. Sancester öksürükler boğulurken, Rainen yanan yerine basmaya ve dostunu hayatta tutmaya çalışıyordu. "Duymak istiyorum." Genç kral acı çeken dostuna baktı. Bunu anlatacak gücü olmadığını biliyordu ama hemen dibinde güvendiği dostları duruyordu. Onun başladığı işi bitireceklerine emindi. Boğazını temizledi. Sesi, yaşlı bir anlatıcıyı andırıyordu. Fazlasıyla kısıktı. "Yakışıklı Sancester savaşa hazırdı." Biraz düşünüp devam etti. "Karşısında en az kendi kadar yakışıklı bir rakip arıyordu." Sancester araya girdi. "Ama öyle biri yoktu ve olmayacağından emin olmak için herkesi öldürdü. Nasıl ama?" Rainen hariç gülmeye devam ediyorlardı. Bu kez Crangor konuştu. Yanağındaki yaşları elinin tersiyle silmiş, çocuksu yüzünde beliren buruk gülümsemesi ve çatlamış sesiyle konuşmaya başladı. "Destan şöyle başlar: Önce, Siyahlar kılıcını çeker..." Bu sırada Sancester'in öksürükleri ve inlemeleri azalıyordu. Arch'ın kolunu tutan Walcomir, dostunu kaybettiğinin farkındaydı ama yine de bu anı bozamazdı. Crangor'u sözü bitene kadar dinledi, hatta Crangor bitirene kadar tek damla göz yaşı akıtmadı. Crangor son söz için Walcomir'e bakıyordu. Aralarında Arch'a en yakın olan şüphesiz oydu ve bunu onun yapmasını istiyordu. Walcomir dostunun kolunu sıktı. Dayanamıyordu. Yine de dostu için yapmalıydı. Buram buram sadakat ve dostluk kokan şanlu Archanger'in Destanı'nı gururlu ve bir o kadar da yüksek bir sesle noktaladı:

"Ve ordu kralı takip eder..."

Archanger Destanı: İkinci Kısım (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin