Bölüm 27: İçeri Hücum

348 39 9
                                    

Port yaklaştı. "Kadimler okları engeller ama gerisini siz halledeceksiniz." Archanger atını mahmuzlarken, "O iş kolay," dedi. Gece ileri atılırken, kralın tüm ordusu da peşinden geliyordu. Archanger yeterince mesafe kat edince Gece yavaşladı ve atlılar kralın önüne geçip düşmanın üzerine ilerlemeye devam etti. Arch'ın bir gözü duvarın üzerindeki okçulardaydı. O emri vermedikçe arkasındaki Kadimler harekete geçmeyecekti. Doğru an gelene kadar atının üzerinde ilerlemeye devam etti ancak işler beklediğinden farklıydı. Okçular bir türlü yayını germiyordu. Sadaklarını boşaltmak için can atan okçular, hiçbir hamle yapmıyordu. "Dikkatli ol," dedi Archanger, naibi Crangor'a ve atının üzerinde ayağa kalktı. Eğerde dengesini sağladığı anda yükseldi ve sis perdesi altında belirdiği anda Kintaro kontrolü ele almış, okların ulaşamayacağı yüksekliğe bir an önce çıkmak için hızla kanat çırpıyordu.

Archanger'in tek başına yükselmemesi gerektiğini bilen Walcomir hemen ejderhasını çağırdı ve savaş meydanından ayrıldı. Ona Port da katıldı ve Archanger savaşı havadan yönetmeye karar verdi. "Port, surları almamız gerek. Muhafızlar nerede?" Port meydana baktı ve pelerinleri inceledi. Yerlerini tarif ettikten sonra, "Galin gelmeden yükselmeyecektik diye hatırlıyorum," dedi. Archanger güldü. "Kuzeye bak, göreceksin." Port'un gözleri yeterli olmasa da ejderhası kralın sözlerini doğruluyordu. "Güzel," dedi Port ve ekledi. "Ne yapıyoruz?" Muhafızlar'ı topla, hepsini... Benimle yukarıda buluşun, dalışa geçip süvarileri yükselmeye zorlayacağız." Port başıyla selamlayınca ejderhası yan yatıp meydana doğru ilerledi. Çok kısa bir sürede tüm süvariler kralın yanında yerini almıştı. "Tolp, sana yerde ihtiyacım var," diye söze girdi genç kral. "Hünerlerini sergilemene her ne kadar ihtiyacım da olsa, yerde birine ihtiyacım var. Süvariler kendini belli edince ava çıkabilirsin. O ana dek yerde kal ve kapıya kadar ilerleyin. Ok menzilini bizim lehimize tutman gerek, hattı kaybetme." Tolp başıyla selamlayıp ejderhasını devirdi ve serbest düşüşe geçti. Archanger daha planı anlatmaya başlamadan Tolp ordunun başına geçip hattı tutmaya başlamıştı.

"Port, adamlarını üç gruba ayırmanı istiyorum. İlk grup önden gidip dikkati üzerine çekecek. Oklar onları takip ederken ikinci grup da bizimle kapının ardına inecek." Archanger planı anlatırken Port çoktan grupları ayırmıştı. "Üçüncü grup senin kontrolünde olacak Port, biz yerdeyken süvarilerin yükselip bizi sıkıştırmasını engelleyeceksiniz. Hatta biraz duvarları da dövseniz fena olmaz." Port başıyla onayladı. "Sorun olan var mı?" Kimseden ses çıkmayınca Kintaro burnunu havaya dikti ve bulutların ötesine, göğün merkezine doğru yükseldi. Yeterince yükselince yavaşladı ve birinci grubun öne geçmesi için bekledi. Birinci grup başıyla selamlayıp dalışa geçti. Archanger bir süre bekledi ve ejderhasının sırtından atlayıp kendini boşluğa bıraktı.

Kintaro'nun gülen sesini işitiyordu Archanger. "Günün birinde yere çakıldığını göreceğim Arch." Archanger gülerek karşılık verdi. "Yere çakılırsam altımda sen olursun."

İkinci ve üçüncü grup birlikte dalışa geçmişken, Archanger tüm ihtimallere karşı en önde ilerliyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar bulutların arasından çıkıp ok menziline girdiler ve okçuların birinci grubu hedef aldığını gören Archanger ejderhasını çağırdı. "Gel de beni al." Kintaro güldü. "Hayır, yere çakıldığını görmek istiyorum." Archanger karşı çıktı. "Kendi şehrimi dağıtmak istemiyorum." Kintaro ısrarını sürdürdü. "Sen iniş kısmını hallet, ben de surlara yöneleyim. Ne dersin?" Archanger teklifi kabul etti. "O halde it beni." Kintaro hızlanıp süvarisinin yanına geçti ve kendi etrafında dönerek kuyruğuyla Archanger'i itti. Yere serbest düşüyor gibi görünse de, Urhundiel ona ihtiyacı olan her şeyi öğretmişti. Yere çarpmasına ramak kala havada asılı kaldı ve usulca yere bastı. Surların üzerindeki okçular ve kapının ardında bekleyen destek bölükleri Arch'a dönerken o kafasını kaldırıp peşinden gelmesi gereken süvariler baktı. Süvariler sırayla yere inip arkasına dizilirken genç kral görünmez kılıcını çekti. Arkasındaki süvariler ile destek birliklerinin konuşlandığı kapıyı almakta kararlıydı.

Üzerine koşan bir grup süvariden ve başlarındaki Penta'dan korkan askerler daha doğru düzgün bir pozisyon bile alamadan çarpan kılıçların sesleri duyuldu. Rainen her zamanki gibi adamları yarıp mümkün olduğunca içeri girmiş ve yarım yamalak da olsa dizilimi bozmuştu. Sancester Rainen'in hemen arkasında onun açtığı koridorun kapanmasını engelliyordu. Bir şey olur da Rainen çıkmak zorunda kalırsa diye Sancester yolunu korumalıydı. Her ne kadar kavga etseler de, aslında harika bir ikiliydiler.

Archanger dikkatli baktığında askerlerin kenara çekildiğini görebiliyordu. Bunun tek açıklaması mızraklıların geliyor oluşuydu.

Normalde mızraklılar en öne dizilir, atlıların üstünlüğünü silerdi ancak Arch ve diğerleri arkadan girdiği için mızraklıların gelmesi o kadar da kolay olmadı. Yakın dövüşte mızrakların kılıçlar kadar efektif olmadığını herkes bilirdi ama içeride kalan bir kişiyi mızraklarla sıkıştırırlarsa içeridekinin hiçbir şansı kalmazdı.

Rainen'e seslenmeye çalıştı ama beceremedi. Rainen üzerine düşeni yapıp dizilimi mümkün olduğunca bozmak için daha da derinlere gidiyordu. Dostunu içeride bırakmaktansa kendisi de içeri girmeyi tercih ederdi. Her zamanki gibi gösterişli bir giriş yapmaya hazırlandı.

"Fırlat beni!" Sancester sesin geldiği yöne bakınca üzerine koşan Archanger'i gördü. Aceleyle en yakınındaki askere dönüp baltasını yüzünün tam ortasına geçirdi. Kafa tasının kırılırken çıkardığı sesten her ne kadar zevk alıyor olsa da, hemen dizlerini hafifçe kırarak avuçiçlerini birleştirdi. Kusursuz bir zamanlayla avucuna basan Archanger'i arkasına doğru fırlattı. Archanger Rainen'in yanına düşerken, Sancester baltasını yerdeki askerin kafasından aldı ve sıradaki kafaya doğru savurdu. Rainen sevecen bir edayla, "Seni bu kadar kesin görmek hoşuma gidiyor," dedi. Archanger mızraklıları anlattı, "çıkmamız gerek." Rainen arkasına bakınca yolun kapanmak üzere olduğunu gördü. Takımın stratejisine alışık olmayan Muhafızlar koridoru tutmayı hiç düşünmemişti. Rainen ve Arch kaçış planı yaparken Morrew önlerindeki sura çarptı. İkisi birden aval aval Morrew'e bakarken Walcomir hemen yanlarına düştü. Arch ve Rainen hiç zaman kaybetmeden askerleri biçerek Walcomir'in yanına gitti. "O nasıl bir iniş?" Walcomir kılıcını çekip işe koyuldu. "Morrew hedef aldı, geri çekmek zorundayım." Arch başıyla onaylayınca Morrew toza dönüşüp süvarisinin kılıcına girdi. Arch üzerine koşan bir askere görünmez kılıcını doğrulttu ve asker kendini mıhladı. "Çıkmamız gerek." "Hepsini yaksana," dedi Rainen. Walcomir anında karşı çıktı. "Gücünü harcatma."

Archanger da gücünü harcamak istemiyordu ama başka yol göremiyor gibiydi. "Walcomir, kalkan!" Walcomir hic düşünmeden yumruğunu sıktı ve kalkanını açtı. Kalkanı, dikkatinden kaçan bir kılıcı durdururken Walcomir kendi kendine mırıldandı. "Galin'imiz çok yaşa..."

Üçü birden birkaç askeri daha yere serince askerler saldırmakta tereddüt ediyordu. Aralarında bir adım bırakarak beklediler. Bu sırada düşünmek için birkaç saniyelerin vardı. Arch yine planlar kurmaya başladı. "Kalkanın... bileğini acıtıyor diye altına kumaş koymuştun, hatırlıyor musun?" Walcomir anlamasa da başıyla doğruladı. Arch güldü. "Biraz ısınsa sorun olur mu?" Walcomir de güldü. "Demek deli dana gibi koşmamı istiyorsun." Rainen söze atladı. "Arkanı kollarım, merak etme." Walcomir kalkanını uzattı. Bu ani hareketten irkilen birkaç asker üzerlerine koştu. Rainen adım atıp önlerine geçti ve Arch kalkanı ısıtırken onları korudu. Sonunda kalkan pempe tonlarında bir renk alınca, "olduğu kadar artık," dedi Arch ve dostunun kolundan tutup düşmanın üzerine savurdu. Kızgın kalkan dokunduğu herkesin çığlıklar atmasına ve yollarından çekilmesini sağlıyordu. Walcomir kalkanını önüne çekip diğer eliyle de bileğinden destek oldu ve koşa bildiği kadar koştu. Rainen ve Arch da arkasından koşup hem kendilerini, hem de kalkandan önünü göremeyen Walcomir'i korumaya çalışıyordu. Sonunda Muhafızlar birkaç sıra askeri geçip yanlarına gelebildi ve Arch'ı arkalarına aldılar. Rainen'in omuzlarında kesikler vardı. Arch onunla ilgilenirken Walcomir bağırmaya başladı. Aceleyle bilekliğini çıkartmaya çalışıyordu. Arch elini kalkana yapıştırıp anında soğuttu. Elini çektiğinde kalkanın soğukluğu abartılıydı. "Elinin ayarına başlama şimdi." Arch söylene söylene kalkanı tekrar ısıttı ve ideal sıcaklıkta bıraktı. "Süvariler hala yok mu?" Crangor başını iki yana salladı. Sancester de aralarına gelince, "Port! Burası sende," diye bağırdı Arch ve beş siyah kılıçlarını kınlarına koyup meydandan ayrıldı. Üzerlerinde siyah pelerinleriyle göğe yükseldi.

Archanger Destanı: İkinci Kısım (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin