Bölüm 3: Kurtarıcı

1.3K 100 5
                                    

Bölüm 3: Kurtarıcı

Adamlar yanına geldi ve ellerindeki kovaları gösterdi: “ejderhalardan biri kuyunun üzerine devrilmiş: biraz geciktik. Merhemi de bulamadık: binaların yarısı yıkılmış halde.” Kafasını uzatıp Kintaro’ya baktı: “o iyi mi?”

Archanger umursamaz bir şekilde; “O su temiz mi?” diye sordu. Adamlardan ikisi kafasını hızla yukarı aşağı salladı. Archanger demir kovalardan birini aldı ve başından aşağı döktü. Sol eliyle, suratından akan suları sildi ve saçlarını geriye attı. “Hala kan var suratınızda,” Diye uyardı adamlardan biri. Archanger kılıcını uzattı: “tutar mısın?” adam tereddütle kabzayı tuttu ve Archanger, ellerini kovalardan birine daldırarak suyu suratına kadar taşıdı ve yüzünü temizledi.

Son olarak da ellerini, suyun içinde iyice ovuşturdu ve derisinde büyük bir rahatlama hissetti. Ardından diğer kovayı aldı ve ağzına götürdü. Her yutkunuşunda, boğazındaki hareketlilik belli oluyordu. Birkaç yudum aldı ve kovayı yere bırakıp, sağ bileği ile ağzını sildi.

Archanger kılıcını tekrar eline alırken; “ne durumdayız?” diye sordu. Son adam da elindeki kovayı yere bıraktı ve sırtındaki yayları ellerine aldılar. Kasabadan koşarak çıkan insanları göstererek; “tek çizgi halinde dizilip onları kıyı şeridinde tutmaya çalışacağız. Gemilerle de araya alıp, iki kanattan da saldıracağız.” Diye açıkladı adamlardan biri.

“Plan değişti: onları kasabanın çıkışında tutacağız.” Archanger oldukça kesin bir emir vermişti. Adamlar afallayarak birbirine baktı ve birisi koşarak diğerlerinin yanına gitti. “Planınız nedir, efendim?” Archanger ufka baktı: “Yardım gelene kadar oyalamak. Sonrasında zaten kaçarlar.”

Göğe baktı ve güneşin tam tepede olduğunu gördü. İçliğini boğaz kısmından tutup iki kez yavaşça silkeledi ve “Sıcak oldu burası,” dedi.

Kasabalılar, ellerinde yayları ile Archanger’in etrafına dizildi. Archanger denize baktı ve gemilerin alev aldığını, sadece öndeki iki geminin normal olduğunu gördü. Onlar da hızla karaya ilerliyordu. “kılıç da kullanabilir misiniz?” diye sordu Archanger. Yaylarını omuzlarına geçiren kasabalılar, kılıçlarını çekti. “kıyıya doğru bir yarım çember istiyorum.”

Kasabalılar, Archanger’ emri ile açıldı ve Archanger yarım dairenin ortasında ve sahilden en uzak noktada duracak şekilde dizildiler. Kasabanın girişine kadar açılan kadın, çocuk, yaşlı ve genç insanlar, ellerinde kılıçlarıyla bekliyordu. Archanger kollarını gerdi ve açılmalarını işaret etti. Yanındaki adamlar iyice uzaklaştı ve Archanger’in iki yanında, on kişin sığabileceği bir boşluk oluştu.

Archanger kılıcını yere batırdı ve imalı bir şekilde elini salladı. Yarım çemberdeki herkes, kılıçlarını aynı şekilde yere batırdı ve yaylarını omuzlarından alıp, yere doğrulttular. Archanger, toprağa saplanan kılıcının kabzasına yaslandı ve gemilerin gelişini izledi.

Öndeki gemi karaya yaklaşmışken, kasabalılardan biri bağırdı: “hazır olun!” ve tüm yaylar gerildi. Archanger elini kaldırdı ve bağırdı: “hayır! Gemide adamlarımız var.” Tüm yaylar gerisin geriye yere çevrildi.

Öndeki gemi karaya oturdu ve mürettebat gemiden bir halat sarkıtarak, gemiden indi. Yarım çembere doğru koşarlarken, arkalından turuncu bir ejderha hızla yaklaştı.

“Efendim, ejderha…” Bir kasabalı, ne yapılacağını soruyordu. Archanger, dikkatle ejderhaya baktı. Karaya doğru alçalıyor ve mürettebatı hedef alıyordu. “Okçular!” Archanger’in emriyle yaylar turuncu ejderhaya çevrildi. Archanger kıyıya doğru birkaç adım attı ve dikkatlice izledi. Ejderhanın fazla yakın olduğunu düşünerek; bir anda koşmaya başladı.

Bir ayağı yere değmeden, diğeri yerden kalkıyordu. Kolları dirseklerinden kırılmış bir şekilde göğsünün üzerine dönüyor ve her adımında bedenini daha öne çekiyordu. Yumrukları sıkılı, nefesleri keskindi.

Her adımında, bastığı toprak daha da yumuşuyor ve kumsala ne kadar yaklaştığını belli ediyordu. Mürettebat, önlerinde Seyl ile Archanger’a doğru koşuyordu. Archanger da büyük bir hızla, mürettebat’a yetişmeye çalışıyordu ama her adımında altındaki kum kayıyor ve onu yavaşlatıyordu. Yarım çemberden daha yeni çıkmışken, ejderha ile mürettebat arasında hiç mesafe kalmadığını fark etti Archanger ve sesini tüm meydana duyurdu: “okçular!”

Yaylar gerildi ve ikinci emir için beklendi. Archanger ile Seyl karşı karşıya geldi ve Archanger, Seyl’in yanından geçip gitti. Seyl şaşkın bir şekilde, dibinden hızla geçen Archanger’a döndü ve olduğu yerde durup Archanger’i izledi.

Mürettebat, Archanger geçerken yana çekiliyor ve geçişini kolaylaştırıyordu. Yanından geçtiği herkes koşmayı bırakıyor ve Archanger’i izlemek için durup dönüyordu. Archanger mürettebatın yarısını geride bırakmışken, ejderha ağzını araladı.

Archanger tüm hızıyla ileri atladı ve en yakınındaki iki adamın omuzlarından tutup destek aldı. Onları arkasına iterken, kendini de ejderhaya doğru itip; arkada kalan dört kişinin daha gerisine düştü. Yerde bir tur takla attı ve tek dizinin üzerindeyken, iki kolunu da önüne siper etti.

Archanger’in tüm vücudu titredi ve alnından soğuk ter damlaları kaymaya başladı. Kollarından başlayan ve önünü komple kapatan ince bir alev şeridi, ejderhanın alevlerinin Archanger’a ulaşmasını engelledi. Ejderhanın alevleri kesildi ve Archanger’in üzerinden geçti. Ejderhanın kanat sesi, Archanger’in içine boğuk bir şekilde işledi ve Archanger, titreyerek yere devrildi.  Bir kılıcın çınlamasını duydu Archanger ve hemen ardından da Seyl’in korkutucu sesi geldi: “indirin!”

Islık çalarak gökyüzünde ilerleyen oklar, güneşin önünden geçiyor ve çok kısa süreli gölgeler oluşturuyordu, Archanger’in yüzüne. Ardından bir kükreme daha duydu ve turuncu ejderhanın vurulduğunu anladı. Yüzüne zafer edası yayarak, kükremeleri dinledi.

Seyl’in sesi tekrar duyuldu: “öldürün!” bir dizi ok daha salındı ve doğrudan yerdeki ejderhaya saplandı. Böğürtüler kesildiğinde Seyl, koşarak Archanger’in yanına geldi ve kendini dizlerinin üzerine attı. Çıplak derisine yapışan toprağın acısını düşünmeden, Arch’ın suratını tokatladı ama eli değdiği anda, karşı konulmaz bir acıyla geri çekti ve elini ağzına götürerek acısını hafifletti.

Archanger’in yanakları, tıpkı vücudunun geri kalanı gibi; alev alevdi. “Su getirin bana!” diye kükredi Seyl ve Archanger’a dokunmadan, öylece izledi.

Gökyüzünde bir çığlık daha yankılandı ve birkaç kasabalı, ellerinde dolu kovalarla geldi. Seyl aceleyle birini kaptı ve Archanger’in suratına boşalttı. Tepki alamayınca, geri kalan kovaları da üzerine devirdi ve elini yavaşça yaklaştırdı.

Hala sıcaklığı hissedebiliyordu ama eskisi kadar yakıcı değildi. Hiç düşünmeden, Archanger’in suratına sert bir tokat yapıştırdı ve Archanger irkilerek gözünü açtı: “Hala ölmedim mi?” Seyl, bir an olsun kaybetmediği ciddiyetiyle; “Bizi; başımıza açtığın bu beladan kurtardıktan sonra, ölmekte özgürsün,” dedi. Archanger somurtarak yanıtladı: “kaldır o halde beni.”

Ayağa kalkıp, elini uzattı Seyl. Archanger’in bileğini kavradı ve bir kadın için şaşırtıcı bir kolaylıkla onu kendine çekip, ayağa kaldırdı. Archanger doğrulup denize baktı ve göğü saran alevleri gördü. Çaresizce havada süren savaşı izlerken, irkilerek arkasını döndü.

Dört siyah ejderhaya eşlik eden yeşil bir ejderha ve hemen altlarında, tüm hızlarıyla koşan tam donanımlı büyük bir ordu vardı. Ellerinde yayları, sırtlarında sadakları ve bellerinde, zırhlarının üzerinde kılıçları vardı. Archanger yorgun bir şekilde elini Seyl’in omzuna koydu: “Sanırım başınıza açtığım beladan kurtardım siz.”

Dizlerinin bağı çözüldü ve yere düşerken, Seyl onu son anda tuttu.

Archanger Destanı: İkinci Kısım (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin