Bölüm 30: Direnişin Adamları

234 32 1
                                    

"Öküzler, ana meydana iniyoruz. Önden girip temizleyin. Walcomir, Kintaro ile gidip çatıları temizleyin. Okçularla uğraşacak vakit yok." Crangor'a bir şey söylemeden ejderhasından atladı ve meydana çıkan yollardan birine indi. Meydanın doğusunda kalan tüm yolları tek tek kapattı Arch. Yolu kapattığı kayaya benzeyen devasa toprak kütleleri, binaların boyuyla yarışacak haldeydi. Yedinci yolu kapatmak üzereyken, karşısında bir grup piyade belirdi. Arch piyadelerle hiç vakit kaybetmeden yolu kapattı ve sıradaki yola koştu. Daha sokaktan çıkamadan, kendini yere attı ve üzerine çektiği toprakla ejderhanın alevlerinden kurtuldu. "Hepiniz havadasınız sanıyordum?" Süvari reddetti. "Sarayı ve şehri korumakla görevli olanlarımız var. Camprich'in tüm gücü havada sanıyorsan yanılıyorsun." Archanger'in kaybedecek vakti olmasa da bilmek istediği şeyler vardı. "Camprich'in bu kadar süvarisi yoktu. Yarısından fazlasını kaybetmişti hatta." Süvari yanıtladı. "Tahtın varisi bir Penta var, hatırlatmama gerek var mıydı?" Archanger bıkkın bir halde, "Ben de Penta'yım, hatırlatmama gerek var mıydı," dedi. Süvari tepki vermedi. Arch şansını denedi. "Seni öldürmek bana bir şey katmayacak. Bence dönüp arkanı git. Ne ben zaman kaybedeyim, ne de sen hayatını kaybet. Nasıl fikir?" Süvari reddetti. "Ben bir süvariyim, onurumla yaşarım. Görevim buysa, denemeliyim." Ejderha ağzını açtığı anda sokakta bir bağırış, hatta kükreyiş duyuldu. Elinde neredeyse iki insan boyu kadar bir kılıç tutan, gri ve paslı zırh giyen, Sancester kadar iri biri çatıdan atlayıp ejderhanın boynunu tek hamlede kesti. Yere düşen süvariye kılıcını doğrulttu. Kılıcı o kadar uzundu ki, süvari arkasındaki barikata yapışmış haldeydi. Archanger dikkatle adama bakıyordu. Omuzluğundaki çiviler, miğferindeki boynuzlar ve iki aşamalı kılıcı o kadar tanıdık geliyordu ki, hatırlamak için kendini zorluyordu. Boğuk ve pek de gür olmayan bir sesle, "Öldüreyim mi, kalsın mı," diye sordu. Archanger sesi de hatırlıyordu ama hala emin olamıyordu. "Bırak," dedi genç kral. Zırhlı adam kılıcının ucunu sırtında taşıdığı sadağa benzeyen yuvaya uzatıp kabzasına vurdu ve kılıcın yarısı sırtındaki yuvaya düştü. Elindeki kılıcı eskisi kadar uzun değildi artık. Archanger'a doğru yürümeye başladı. Zırhı hareket ederken kulak tırmalayan bir ses çıkartıyordu. Vücudunun her yerini kapatan zırhından  ve miğferinden tek görünen mavi gözleriydi. İki adım kala diz çöktü adam ve kılıcının iki ucu iki avucunda olacak şekilde Arch'a uzattı. "Tekrar size hizmet edeceğim günü çok uzun süre bekledim." Archanger eski yaverlerinden birini görmekten mutluydu. Onun çoktan öldürüldüğünü sanıyordu ama şu an eski dostu karşısında duruyordu. Kendinden emin bir şekilde, "Diz çökmeni yasaklamıştım," dedi. "Kralımın önünde daima diz çökerim," diye karşılık verdi adam. Archanger adamın kılıcını aldı ve bileğinde çevirip kabzasını uzattı. Bir törendeymiş gibi sakin, tok bir sesle, "Ayağa kalk, Lord Anseim," dedi genç kral. Lord Anseim ayağa kalktı. Archanger sordu. "Direniş ile alakan olabilir mi?" Anseim'in kahkahası duyuldu. "Ordu olmadan tahta yürünmez, adettir." Archanger boş gözlerle baktı Anseim'e. "Yolları kapamaya ara verip gidelim mi?" Archanger teklifi kabul etti. İkisi birlikte koşarak meydana çıktı.

Gönderin altında bekleyen bekleyen dört Siyah Arch'ı görünce kınlarını kılıçlarıyla doldurdu. Archanger, meraklı bakışları çok bekletmeden, "Lord Anseim'i hatırlayan var mı," diye sordu. Theron soyundan olan Crangor elbet tanıyordu. Tüm soyluları ve görevlerini bilmek taht naiplerinin görevlerindendi. "Ölmedi mi," diye şaşkın bir edayla sordu. Lord Anseim, "Uzun bir hikaye. Şimdi buna zaman olduğunu sanmıyorum," dedi. Archanger doğruladı. Tam yola koyulmak üzerelerken, Lord Anseim parmaklarını ağzına götürüp uzun bir ıslık çaldı. Meydana bakan evlerin kapıları bir bir açıldı ve insanlar kralın etrafını sardı. Lord Anseim, "Direniş'in hepi topu iki lordu var. Geri kalanların neredeyse hepsi inanışçı," dedi. Archanger etrafını saran kalabalığa baktı. Arch'a hayran bir şekilde bakıyorlardı. Adeta tüm yaşam amaçları oymuş gibi, dikkatlice ve sindire sindire inceliyorlardı. Archanger, "Savaşabilirler mi," diye sordu. "İnsanlar inandıkları şey uğruna hayatlarını bile verirler," dedi Lord Anseim ve kralı selamladı. Lord Anseim'in selamıyla yüzlerce inanışçı kralın önünde diz çöktü. Archanger sinirlenmişti.
- Bu bir savaş Anseim, sivilleri mi kullanacağız?
- Aralarında savaşabilecek olanlar da var.
- Yine de süvarilere karşı  şansları yok. Ölüme mi götürmemi bekliyorsun?
- Sadece yolu kapatsalar yeter. Camprich ordusundan ve filosundan kimde sivillere zarar vermez. Bunu biliyorsunuz.

Archanger zor bir karar veriyordu. Yüzlerce masumun hayatı, ağzından çıkacak söze bağlıydı. Anseim ekledi. "Saray çevresinde de gelişinizi bekleyen Direniş ekibi var. Ordudan da destekçileriniz olduğunu unutmayın. Siviller sadece iç duvara kadar sizinle gelse yeter." Archanger pek istemese de teklifi kabul etti ve saraya giden sokağa girip yürümeye başladı. İnançlılar arasında eli kılıç tutanlar ön sıralara gelip Anseim'den komut bekledi ancak duvara ulaşana kadar hiçbir müdahale olmadı. Sokaklarda devriye gezen birkaç piyade de Arch ve arkasındaki kalabalığı görünce silahlarını bırakıp bekledi. Sokaktan geçerken evlerin camları veya kapıları açılıyor, yeni kralın taht yolundaki adımları izleniyordu. Archanger'in tahta çıkışını sevinçle kutlayan da, şehrin bu kadar içine girebildiği için tahta çıkması kaçınılmaz olduğundan korkuyla kutlayan da vardı. Archanger hiçbirine bakmıyor, dik vücuduyla emin adımlar atmaya devam ediyordu. Duvara gelene kadar dört devriyeyi geçtiler. Anseim Arch'a yaklaşarak, "İse yarayacağını söylemiştim," dedi. Sonunda duvarın önüne çıktıklarında demir kapı birkaç adım önlerindeydi. Archanger kapalı kapıya ilerlerken, hemen önüne yeşil bir ejderha indi. Yeşil ejderhaların sadece koruyuculara bahsedildiğini, Camprich'deki tek koruyucunun da Theron soyu olduğunu biliyordu Archanger. Lord Kane'e baktı. "Meydandan ayrıldığınızı çok geç gördüm." Archanger suratı asılmış bir halde, "Her çatıda okçu varken nasıl buraya kadar gelebildin," diye sordu. "Ben kralın sağ koluyum." Dedi ve ekledi Lord Kane. "Sizin tarafınızda olduğumu sadece meydandakiler biliyor. Okçulara haber gitmemiştir." Archanger güldü. "Kapıyı da açmanı sağlar mı bu gizli bilgi?" Lord Kane başını iki yana salladı. Onlar konuşurken kapının ardına askerler diziliyordu. Arch demir parmaklıklı kapıyı kırmak üzereyken Anseim engel oldu. Piyadeler kapı ardında dizilimini tamamlayınca, Anseim bağırdı. "Bir ruhu yeniden diriltin!" Piyadelerin arasındaki bir grup, anında miğferlerini çıkarttı ve miğferini çıkartmayanları kılıçtan geçirdi. Tüm bunlar o kadar çabuk oldu ki, askerlerin kendini savunacak vakti bile olmamıştı.

Kapı ardındaki savunma düşünce, Direniş kapıyı açtı ve kralın geçmesi için iki yana çekilip selamladı. "Anseim. Siviller burada kalacak." Anseim başıyla selamladı ve sivillere durmalarını söyledi. Archanger ekibine baktı. "Gerisi bizim işimiz." Dört Siyah aynı anda kılıcını çekti. En son Archanger kılıcını çekti ve kılıcından yükselen alevleriyle, kendini selamlayan askerlerin arasından geçip saray basamaklarını çıktı.

Archanger Destanı: İkinci Kısım (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin