Bölüm 15: Başlıyoruz

504 40 0
                                    

Siyahlar ve Muhafızlar denizin üzerinde ilerleyebildiği kadar ilerledi. Kintaro her ne kadar devam etmeye kalksa da, onu çok yormak istemiyorlardı. Bir süre havada kalıp, biraz denizden devam ediyorlardı. Uzun bir yolculuktan sonra nihayet kasaba görünüyordu. Kasabanın önünde bekleyen Wernest ordularının bir kısmı ve kasaba halkı, kasabayı eski haline getirmek için uğraşıyordu. Ejderhaları gören Raffe hemen yanlarına geldi. "Olay ne?" Archanger ve diğerleri ejderhalarından indi. "Bugünlük buradayız. Şafakta yola çıkacağız. O arada yardımcı olacağımız bir şey var mı?" Raffe biraz düşündü. "Yardımcı olmanız gereken o kadar çok şey var ki..." Archanger ellerini birbirine vurdu. "Hadi başlayalım."

Muhafızlar gruplara ayrılıp, değişmeli olarak ileri gözcülük yapmaya başladı. Bu sırada Walcomir Wernest'in orada bulunan askerlerini ve kasabalıları eğitmeye başlamıştı. Pozisyon almayı ve komutları öğretiyordu. Raffe sağ olsun, kasabalıları eğitmek hiç de zor değildi ama Wernest orduları tam bir hayal kırıklığıydı. Askerler kendi aralarında söylenmeye başlamış, krallarından başkasından emir almamak için diretiyorlardı. Walcomir'in umutsuz çabalarını gören Archanger askerlerin karşısına dikildi. Tüm meydanın duyabileceği şekilde, "Hiçbiriniz, kralınız da dahil, benim için savaşmak zorunda değilsiniz. Sizin üzerinizde yetkimiz yok, farkındayız ve sizi zorla buraya getirmedik," dedi. Bu sırada askerler düzenlerini bozuyor ve Clau'nun öne çıkması için yolu açıyordu. Archanger devam ediyordu sözlerine. "Herkesin hayatına değer veririm ve çoğunuzun bu savaştan canlı çıkamayacağını da biliyorum. Bu yüzden," Clau askerlerin önüne geçti ve Arch ile gös gözeyken konuşmayı dinlemeye devam etti. "Hiçbirinizi savaşmaya veya eğitim almaya zorlamıyorum ama günün birinde kendi topraklarınızı kendiniz savunmanız gerektiğinde 'keşke yeterince eğitilseydim' demenizi istemem." Hala göz gözeydiler. "Kasabalılardan Muhafızlar'a, kraldan süvarilere herkes... Gitmek isterse gidebilir." Kimseden ses çıkmaz ve Clau merakla bakarken Arch devam etti. "Önceden yaptığım şeyler için teşekkür beklemiyorum, buraya gelerek borcunuzu zaten ödediniz. Şimdi giden kimseyi suçlamam. Ne de olsa sizin savaşının değil..."

Archanger sustu ve ortamın tepkisini ölçtü. Askerler kıpırdanıyor, gitmek için birinin ilk hamleyi yapmasını bekliyor gibiydiler. Fısıltılar iyice yükselip karar verilmek üzereyken Clau'nun sesi herkesi susturdu. "Wernest benim şehrim, haliyle bu adamlar da benim adamlarım." Archanger ve Walcomir dikkatle Clau'ya bakıyor, geri çekilişini izliyordu. "Onlara savaşması için emir verebilirim, buna hakkım var ancak tanımadıkları bir adam için hayatlarını sunmalarını isteyemem." Arch'a iyice yaklaştı ve bir adım önünde durdu. Bakışları resmen Arch'a meydan okuyordu ve Arch'ın hiç hoşuna gitmemişti. Clau devam etti. "Bu karar herkesin bireysel vermesi gereken bir karar, benim bile." Tek dizini kralın önünde yere koyup boynunu eğdi. "Wernest'in hükümdarı olarak, arkamda tek adamım dahi olmasa bile, senin için çarpışırım. Kılıcım senindir, Archanger Wallerdo Thurpagon."

Askerler şaşkınlıkla yeni kralın önünde diz çökerken, Muhafızlar dahil herkes, diz çökmüş Clau'ya ve onu kaldırması gereken Arch'a bakıyordu. Arch bir süre sessiz kaldı. Elleri sinirden titriyor, çenesi kasılıyordu. Dişlerini sıkarak, "Kılıcını kabul ediyorum," dedi ve meydandan uzaklaştı. Crangor yanına geldiğinde, "Gidip ne yapması gerektiğini söyle," dedi ve konuşmayı noktaladı. Crangor gidip Clau ile konuştukkonuştuktan sonra Clau şehre dönmek için hazırlıklarını yaptı.

Bu sırada Walcomir askerleri eğitmekle meşguldü. Sonunda Crangor'dan yardım isteyip okçuları eğitmesini istedi. Ok atma konusunda Crangor içlerindeki en beceriklisiydi. Kısa sürede hedef tahtalarını kurup, talimlere başlamışlardı. Arch binaların alt zeminini basit büyüleriyle düzeltirken, geri kalanlar da yapıyı sağlamlaştırıyordu. Günün sonunda okçular bi' hayli gelişmiş, piyadeler de nizamlı durmayı öğrenebilmiştim. Bir grup kayık kıyıya yaklaşıp balıkları getirirken, bir grup da pişirmek için ateşi yakıyordu. Büyük bir ateş için Arch'ın baya katkısı olsa da, o daha çok evlerin sağlamlığına kafayı takmıştı. Kendi savaşı yüzünden masum insanların evsiz kalmasını kabullenemezdi. Ne bir krala, ne de bir süvariye yakışmazdı. Yemek yenip gece eğlenceleri düzenlendiği sırada Port Arch'ı yalnız yakalayıp konuştu. "Hala söylemedin, değil mi?" Archanger başını iki yana salladı. "Kabul etmeyebilirler." Port daha fazla devam etmek istemese de, söylemesi gerekenler vardı.
- Hoş karşılanmayacaksınız.
- Biliyorum.
- Yine de bunu yapacak mısınız?
- Yapmak zorundayım.
Port biraz susup Arch'ın yokladı. Yine yüzünden bir şey okunmuyordu. "Sizinle gelmemi ister misin?" Archanger Port'un elini kavradı. "Aslında işime yarardın, ama Belat'ı savunmasız bırakmak istemiyorum." Port itiraz için ağzını açtığı sırada Arch onu bastırdı. "Bu benim yapmam gereken bir şey. Yüzleşmek zorundayım." Port başıyla selamlayıp çekildi. Kasabanın biraz dışındaki ateşe ve eğlenceye doğru adımladı.

Archanger Destanı: İkinci Kısım (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin