"Burası, tam olarak yerin altı."
Bölüm 10| Ölümsüz
♣Issız bir ormanın acımasızlığı çökmüştü herbirinin üzerine, sığ çamların gölgelerine çekilen yabanilerin çığlıkları sarmıştı bu puslu geceyi. Eniklerin iniltileri tepelerdeki yaşlı kurtların ulumasına karışmış, çakalların ayak izleri toprağa kara leke misali mühürlenmişti. Karlı tepelerden başka her yanı düşman kuşatmıştı, bir grup sürü açlığın melodisine kendini kaptırmış kıstırıldıkları kapana rağmen nefes almaya devam ediyordu. Açlık, her saniye bir kurbanı içine çekiyordu.
Ulumaların, iniltilerin ve anlamsız çığlıkların bir birine karıştığı bu gecede herbirinin kimliği yok olmuş, gölgelere sinmişlerdi. Duvarlara yaslanan gölgelerin kavgası bu yabani evreni yönetiyordu belkide; birileri savaş istiyordu, kendi kimligini kaybedenler ise sahte kimlikleriyle o gölgelere itaat ediyordu. Ve dünya bir cehenneme dönüşüyordu, liderlerse... Onlar çoktan uzlaşmıştı.
"Bu taktik eskiden beri var... Liderler bir şey ister ve onlar itimat edenlere itaat ettirirler. Her kürsüye çıkana inanmamalısın." gözlerini onun yüzünden cok parmaklarına dikmişti, her parmağı neredeyse gümüş yüzüklerle doluydu. Kolunda ise kıvrılarak yukarı doğru uzanan bir yılan dövmesi vardı. "Haklısın," diye cevap verdi en sonunda ve ekledi; "Belkide siz çoktan uzlaşmışsınızdır bizlerse sadece siz istediniz diye diğer insanlar gibi yaşamıyoruz."
Gülümsediğinde sarı dişleri ortaya çıkmıştı, basını hafifce sallayıp mırıldandı, "Belkide..." Aslında Teoman Ecevit'in her zaman güvenilmeyecek biri olduğunu bilirdi ama kuralların baştan yazıldığı bu ormanda hiçbir gölgenin güvenilir olmadıgınıda bilirdi. "Planın nedir? Yaşamak icin çabalıyor musunuz? Bir planın var mı?" gözlerini, kapısı açık olan limuzinden dışarı çevirdi. Öfkeli bir yağmurun ardından nemli bir hava kendini göstermişti. Serin rüzgarı teninde hissedebiliyordu.
"Benim değil, Maria'nın... O kadın çok akıllı. Ona bi can borçluyuz belkide." diyerek gözlerini tekrar Ecevit'e çevirdi, seyrek ama uzun olan saçlarını arkadan toplamıştı yine, kulağındaki gümüş küpenin parmaklarındaki yüzükle takım olduğunu düşündü. "Zeki kadınlardan korkmalısın, Hürrem'de zekiydi unutma." Teoman hafifce gülümsedi, koca bir imparatorluğu bir kadının yıktığı zırvalıklarına inanmıyordu. "Ya Bozkurt?"
Ecevit bir süre sessiz kaldı, buruşuk suratı düşünceliydi. "Azra zeki bir kadın değil Teoman. O merhameti kafasından atmış bir canavar. Geçmişi onu duygusuz bir kurta çevirdi, söyleneni sorgulamadan yapmaya programlanmış bir makina gibi. Anlıyorsun değil mi?"
Belkide oyunun kuralı buydu, onlar güçlüyü değil zayıfı istiyorlardı. Çünkü bir ormanda sadece bir krala yer vardır ve güçlü olanda odur. Çakallar kurtların arasından en zayıf olanı belirler ve onu kendi yollarına saptırırlardı, güçlü olana dokunamayacak kadar acizlerdi belkide. Azra Bozkurt çakalların gözündeki en zayıf kurttu. "Hadi, hayatta kalmak için çabala. Sen ve sürün yaşamak istiyorsanız bu işi bitirmeye baksanız iyi olur."
Parmakları gümüş yüzüklerle dolu olan elini hafifce kaldırıp dışarıyı işaret etti, "Sokaklar seni bekliyor." Başını hafifce sallayıp limuzinden dışarı çıktığında kapının önünde bekleyen takım elbiseli zaman kaybetmeden arabanın kapısını kapattı ve dakikalar sonra siyah limuzin karanlığa karışırken kendini ölmüş bir sokağın ortasında yalnız buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBEDENLER
Mystery / Thriller#131 Burası cinsiyet kavramının olmadığı yer. Burası duyguların işlemediği bölge, burda sevgi yok. Merhameti kimse bilmiyor, acı her bedeni eksik kıldı. Adalet kimindi? Kurallar kime ait? İyilik kime göre doğru, Tanrı kimin yanında? Kim yaşamayı hak...