"Geçekler ardında saflığı saklar."
Bölüm 28 | Gerçeğin Arkası
♧
"Bir okyanusun dibinde gibisin." Cılız bir kar tanesinin yeryüzüne doğru akışıyla birlikte iliklerine kadar hissettiği soğukla ürperdi, kumral saçlarına beyaz noktalar akın etmişti o sabah. "Bu devir kıyametin devri kral, herkes yerin dibinde çürüyor zaten, neyi sorguluyorsun?" dedi etrafı süzen gözleriyle; öyle yorgun, öyle bitikti ki kaybetmeyi gözünde küçültür olmuştu. "Mesela nasıl ölmek istediğini."
Başını öne eğip elindeki simite bakındı, yüzünde alay dolu bir ifade serildiydi; kibirli ve kendinden emin. "Kazanarak." Dedi kafasını kaldırıp. "Kazaranarak ölmeyi." Yan bankta oturan ihtiyar üzerindeki yırtık monta rağmen İstanbul karına iyi direniyordu. Elindeki yarım simitten ısırık alıp gözlerini grileşmiş denize çevirdi. "Biliyor musun? Yakında bir salgın başlayacak ve o zaman tüm dünya basit bir şekilde ölecek."
Kutay gülmeye devam etti, "Hayırdır sen mi başlatacaksın?" Gülerken bile yüzündeki o yorgun bitmiş ifadeyi atamıyordu ve yorgunuğu ile uzlaşamıyordu da, uyması şarttı. "Benim gözlerim çekik değil komiserim." Bedenindeki yorgunluğa soğuğun etkisiyle yenik düşmeye başladığını hissetti; kar tanelerinin emdiği ses dalgaları sayesinde oluşan sessizlik uyuksunu daha da getiriyordu. "Ya sen ne anlatıyorsun?" Dediğinde iyice mayışmıştı.
"Bu defa Amerika'nın değil çekiklerin oyunu diyorum komiserim, çekiklerin!" Ani bir heyecanla Kutay'a dönen adam büyük bir iştahla konuşmaya başladı: "Önce hastalığı yayacaklar tabii öncesinde tedavisini bulup, sonra hastalığı yayıp ilacı satacaklar ve bir bakmışsınız dünya ekonomisi çökerken onlar devleşmiş! İlk onlar yenecek! Göreceksiniz!" son kelimesini bağırarak söylemesi Kutay'ın irkilmesine ve sinirlenmesine sebep olmuştu.
"Ne saçmalıyorsun lan sen? Kardeşim sokakta bile huzur yok!" diyerek ayaklandı, ona dikkatle bakan ihtiyarın gözlerindeki canlılık sokak şartlarına rağmen fena sayılmazdı. Kutay ona göz ucuyla bakınıp seri adımlarla beyaz örtü üzerinde izleriyle birlikte uzaklaştı. "Salgınmış, mal herif." Elindeki simitten ufak bir ısırık alıp sokağın tam ortasında duraksadı. Bembeyaz bir örtüyle serinmiş caddelerin üzerinde kurnaz bir tilki gibi avcı bir kurtun ayak izini aradı.
O an sadece sokağın ortasında dikilmişti; sağında grileşmiş İstanbul denizi solunda ise beyaza bürünmüş bir şehir; içindeki karanlık ayak izlerini beyaza boyamış bir şehir. Telefonundan yükselen ilginç melodi ilkten irkilmesine sebep olsa da sonrasında bu melodinin en sevdiği şarkıya ait olduğunu hatırlayınca sırıttı. Ardından telefonu kulağına götürüp derin bir nefes aldı. "Öğrendin mi?"
"Öğrendim komserim."
"Başkomiserim diyeceksin geri zekalı."
"Yani başkomiserim."
Omuz üstünden kısaca ihtiyara bakındı, o da elindeki simiti yiyordu ancak gözlerini aç ama cingöz bir köpek yavrusu gibi ona dikmişti. Kutay ona boş boş bakıp önüne döndü. "İyi, konum at." deyip telefonu kapattı sonrasında başını göğe kaldırıp derin bir nefes alıp tüm temiz havayı bronşlarına topladı, karlı havanın sessizliği bu şehrin kirli gürültüsünü kafeslemişti sanki, garip bir huzur vardı havada.
Telefonuna gelen mesaj sesi ile birlikte arabasına doğru yönelip direksiyonun başına geçti, motoru çalıştırırken beyni karıncalanmaya başlamıştı bile; darmaduman bir pazılı yavaş manevralarla bir araya getirmeye çalışıyordu tam iki aydır, ince düşünmesi gerekiyordu ancak sabırsız yapısı onu oldukça zorluyor. Derin bir nefes daha alıp gazı kökledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBEDENLER
Mystery / Thriller#131 Burası cinsiyet kavramının olmadığı yer. Burası duyguların işlemediği bölge, burda sevgi yok. Merhameti kimse bilmiyor, acı her bedeni eksik kıldı. Adalet kimindi? Kurallar kime ait? İyilik kime göre doğru, Tanrı kimin yanında? Kim yaşamayı hak...