"Kaybolan çocuklar sokaklara dağıldı."
12. Bölüm| Kayıp Çocuklar
♣
Ufak bir çizgiyle başladı onun yolu. Karanlığın tam ortasında gözle görülemeyecek kadar ufak bir nokta belirdi, sonra uzayıp gitti. Her ilerleyişinde üzerinden geçtiği o yollarda onun izi belirdi; onun pençlerinin, çırpınışlarının, döktüğü kanın ve en önemlisi aldığı nefesin izi... Kokusu sinmişti. Bir savaş esiriydi, peşinde binlerce yabancının olduğu bir kaçak. Yıllar onu kendi bedenine hapsetti, kafasının içinde var olan dünyaya kilitledi.
Orası onu paramparça etmişti, derisi kemiklerinden soyula soyula yüzülmüştü. Postu çok kirliydi artık, kalbi hasarlıydı. Birgün korkuluklarını yıkıp geçtiğinde yaralı bedenini bir savaşın ortasında buldu; ortalık tozdumandı, koyu bir sis sarmıştı inini, yaralı bedenler inlerken sürü hâlinde gezinen çakallar leşlerin derileriyle oyalanıyordu.
Dönüp ardına baktı, esir dünyası alabola olmuştu. Çakallar ölen sürüsünün etrafını sarmış gökte kanat çırpan leşçiler hedefin üzerinde daire çiziyordu. Önüne dönüp ona yaklaşan sürüye baktı, önce delice hırlamayı dendi, saldırmayı... Ama hayatın gerçekleri katıydı, aç sürünün karşısındaki ufak bir kurt yavrusuydu o, başkaldırabilir miydi? Dev bir kasırganın karşısındaki zayıf esintiydi.
Koşmaya başladı, deli gibi hemde. İçindeki dünya alev almıştı korları onu izliyordu, küllerin rüzgarda dans edişini korkulu gözlerle seyretmişti. Onu fark etmişlerdi, kalabalık bir çakal sürüsü onun yabancı kokusunu almıştı, açlığın inlemesi buharlı nefeslere karıştı. Sonra sisli ormanda korkunç bir kovalamaca başladı.
Kurt koşuyor, sürü kovalıyordu. O henüz toydu; ufacık hava kesesi ona yeterli oksijeni sunamıyordu. Hemen ensesinde, onu sıyırıp geçen dişlerin birbirine çarpışını işitti, korku dolu bi inlemeyle kendini çalılıkların içine attığında dünyası kendi etrafına dönüyordu.
Dikenli çalılklarda aşağı doğru sürüklendi, görüş açısı kendi etrafında dönerken uçurumun tepesinde sıra sıra dizilen sürüyü görebilmişti. Hepsi açlığın, kaderin onlara sunduğu bir gerçek olduğunu biliyor olsada susamadılar. Sise karışan nefesleriyle göğe doğru çığlığa benzer inlemelerle Tanrı'yı andılar.
Yavru onlara yem olmamıştı ama saniyelerdir tepeden aşağıya doğru sürüklenip duryordu. Dikenli çalılar derisine derin yaralar açtı, denk geldiği kayalıklar yüzünü parçaladı belki ön bacağı kırılmıştı. Ama ölmemişti.
İşte, kaydebenlerin hikayesi böyle başladı; dünyaları bir anda yerlebir oldu, sonra sorumluların hedefi oldular. Sırf yem olmamak adına baş kaldırdıklarında bir uçurumdan aşağı savruldular. Ve birgün ayağı kalktıklarında, hayat onlar için en dipten başlamıştı.
"Yürüyün hadi yürüyün!" Savsak adımları birbirlerini takip etti, hâlisiz bedeni son enerjisini kullanıyordu. Nefes aldı, acıyan gözleri sızladı ve ardına bakındı. Diğer çocuklar dar koridora yığılmış bir yetişkinin dahi ağzına almayacağı argo kelimelerle birbirlerini itiyorlardı, küfürler havada uçuştu. "Kimse sizi beklemek zorunda değil aptal veletler!" Birkez daha ardına bakındı, orta yaşlı gardiyan buruşturduğu yüzüyle önüne çıkanı itekiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBEDENLER
Mystery / Thriller#131 Burası cinsiyet kavramının olmadığı yer. Burası duyguların işlemediği bölge, burda sevgi yok. Merhameti kimse bilmiyor, acı her bedeni eksik kıldı. Adalet kimindi? Kurallar kime ait? İyilik kime göre doğru, Tanrı kimin yanında? Kim yaşamayı hak...