Uçurumdaki

225 18 5
                                    

"Diz çök."

Bölüm 19| Uçurumdaki
                                 ♧

"Kafanı kaldır etrafa bak, kim kimin neyiki? Herkes yalnız ölecek, takılma."

Bozkurt bunu söylerken gözlerinde dalgın bir esinti gezinmişti, kayıpları bir toz bulutu gibi esip geçmişti zihninden, kendini hatırlatmak istermiş gibi. Günler ilerledikçe etrafındaki insan sayısı giderek azalmıştı; herkes ondan bi adım uzaklaşmıştı bir anda, zamanla yasak biri olduğunu hissetmeye başladı, zehirli bir madde gibi. Geçmişte ne kadar çok acı çektiğini anımsadı bi an; her şeyin düzelmesini tüm benliğiyle umuyordu, ışıkların yanmadığı bu dünyaya asla alışamayacağına inanıyordu, kaybolmuş bir enikti ve sahipsiz asla yaşayamayacağına inanıyordu. İçinde yaşayan ufak bi ses her şeyin bir gün düzeleceğini fısıldıyordu, yaratıcı seni böyle bırakmayacak sonsuza dek diyordu.

Ama... Onun başlattığı sınavlar tahmin ettiği kadar kolay değildi, belkide sınavı geçememişti ve battıkça batmıştı. Ormanın kıyısında, ağaçlardan ve diğerlerinden uzakta bir çamur gölüne sıkışıp kalmıştı. Geçecek diye ummaktansa alışmaya karar verdi sonra, şimdide her şeye karşı duygusuz biri olmuştu artık; ne mutlu ne mutsuz, tamamen nötr. Diğer herkesin hissettiği duygulara epeyce uzaktı artık, ona verilen sürenin dolmasını beklercesine oyalanıyordu hayatta ama ara ara ruhunu dürten nefret ve intikam, insanlara olan sevgisizliği öfke dedikleri duyguyu ona sonuna kadar yaşatıyordu.

"Nasıl bu kadar umursamazsın? Sen çok insan öldürdün, senin nefes almanı dahi istemeyen yüzlerce insan var nasıl olurda bu kadar rahatsın? Söyle." boş bakan gözlerini Savaş'a çevirdi, dikkatle bakıyordu ona. Saçları darmadağın, gözleri kanlanmış ve kiprikleri ıslaktı. "Çünkü canını aldığım herkesin gitmesi gerekiyordu." O an Savaş'ın gözlerine korkunç bi karanlık çöktü, tek kelime etmedi Azra'ya bakarken. Yüz hatları, elleri, alçalıp yükselen göğsü bile o an hareketsiz kalmıştı; ceylan pusudaki kurtu görmüştü ama kaçmıyordu tüm soğukkanlılığıyla onu gözetliyordu, sanki intikama adanmış bir av gibi.

"Ve sen..." diye devam etti Bozkurt. "Benim diri diri gömmek istediğim insanlar birisin, bunu hissediyorum. Kim olduğunu bilmiyorum ama seninde bir günahının olduğuna yemin ederim." öylesine soğuktuki, bir makina kadar hissiz ve nefretten uzak intikam ateşiyle kavrulmamış gibi söylemişti bu sözleri. Kurt, ona tüm karanlığıyla bakan ceylanın etrafında daire çizerek dolanmış sonrada arkasına bak baka uzaklaşmıştı ordan, her an geri dönecekmiş gibi. "Diğerleri gibi uzak dur benden, olabildiğince kaç."

Yavaşça yerden destek alarak doğruldu Bozkurt, ayaklandığında ona kafasını kaldırarak bakan Savaş'a bakmaya devam etti; her göz göze geldiğinde, siyah lavlarıyla parıldayan o gözleri tanımaya çalıştı ama anılarında hiç rastlamamıştı onun yüzüne. Ancak hisleri ve aldığı koku onu huzursuz ediyordu, kısa saçlarını geriye atıp göz temasını kesti. Kapüşonunu başına geçirip öylece yürüyüp gitti ordan, ona arkadan bakan Savaşsa izlemişti bir süre onu. Kendinden emin adımlarla yürümüyordu, başını öne eğip iyice küçülmek istercesine yürüyordu, hiçkimsenin onu görmesini istemiyordu belki.

Savaş hızla duvarın dibinden doğrulup ayaklandı bedeni duvara dönükken kafasını katilden hiç ayırmadı, gözleriyle onu takip etti. Kaşları hafifce çatılmış az önceki karanlık nefretinden arınmıştı. Korktuğu için değildi bu şaşkınlık, beklediği bi katilden daha farklı biriyle karşılaştığı içindi. Önüne dönüp düz duvara baktı aynı surat ifadesiyle, saçlarına seyrek inen damlalardan biri yüzüne inmişti. Bu defa bakışlarını yere çevirip onun sözlerinin zihninde yankılanmasına izin verdi; 'Canını aldığım herkesin gitmesi gerekiyordu.'

KAYBEDENLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin