İntikam

168 10 1
                                    

"Her son bir başlangıçta gizlidir."

Bölüm 25| İntikam

                               ♣️

Sonu gelmeyen bi karanlığa çekilmiş gibiydik; gözlerimiz bağlı ellerimiz havada korkak adımlarla ilerliyorduk, karanlık tenimize işlemiş, buz kesen damarlarımızaki kan artık akmıyordu, bedenimiz katılaşmış yüreğimizde derin bir sancı, bizim bi kalbimiz yoktu sanki. Ruhumuzu sarıp sarmalayan koyu bulutların arasında ışıktan giderek uzaklaşıyorduk belkide... çığlık attık! Geriye doğru hızla koştuğumuzda sert bir bariyere çarpıp yere devrilmiştik, hissedemediğimiz kalbimiz çiziklerle doluydu.

Bi ses nereye gittiğimizi sordu, bu belki tanrıydı belki de şeytan. Geri dönmeyi hak etmiyorsun ki? Onun tanrı olduğuna inandığımız gün içimizde korkunç bir karanlık çöktü, diz çöktük ve başımızı öne eğdik. Ruhumuzu kaplayan nefret gözlerimize sıçramış yumruğumuza sinmişti. Öyle bir histiki bu, içimizde bizi durduracak tüm güzel duygular alev almıştı, merhametimiz ve sevgimiz bizi terk etmiş ve biz kalbi kararmış birine dönüşmüştük; isyankar ve inançsız.

Koştuk, delice. Karanlığı en ucuna, en dibine, battıkça battık, yanan ve yakan hep biz olduk. Ta ki, onu söyleyenin şeytan olduğunu fark edene dek.

"Onun için üzülme." bunu soran Maria idi, ışığı cansız bir odanın içinde oturmuş tüm gerçekliği ile bakıyordu karşısıdakine, o da şeytanı Tanrı sananlardan biriydi. Saatler önce şahit olduğu o anı sindirmeye çalışıyordu, zihninin içinde bastırmak için her şeyi yapıyordu, oysaki hayatı boyunca nelere şahit olmuştu, neler akıp gitmişti gözlerinden. Ama o, bir kadının merdiven basamaklarından düşüşüne takılıp kalmıştı... Suzan yaralı bi ceylan gibidi, yavrusu için tuzaklarla dolu ormanın içinden her gün geçiyordu, her gün bir tuzak onu aşağı doğru çekiyordu. Onun gözlerindeki acıyı görebiliyordu Maria; sözleri keskindi, bedeni bir bariyer gibiydi ama gözlerinde öyle bi his vardı ki, büyük savaştan kayıplarla çıkmış en zayıf piyon gibiydi. Öyle yanıyordu canı.

"Annen güçlüdür. Zaten... durumu iyimiş." dedi tekrar. Maya sessizdi. Kollarını kırdığı dizlerinin etrafına sarıp başını öne eğmişti. Aklından geçenlerin hiçbiri o durgunluğunu bozamıyordu, hiçbir şey canını yakmıyor gibiydi sanki vücudunda güçlü bir narkoz geziniyordu, hislerini öldürmüştü yavaşca. Sessizliğini bozmadı. Maria ise yavaşça ona yaklaşıp oturduğu koltuğa iyice yayıldı. "Sana yardım edeceğim Maya, seni bu kafesten kurtaracağım. Bir iyilik meleği olduğuma inanmazsın biliyorum, ki zaten değilim. Ama seni yavaş yavaş kurtaracağım burdan."

Maya yine sessizdi, bomboş bakan gözleri ardı karanlık olan o camda dalıp gitmişti, nerde olduğunu kim bilebilirdi ki? "Babanı sevmiyorsun değil mi? Hayır. Seviyorsun, hemde çok. Neden biliyor musun?" Biraz yaklaştı. "Çünkü o senin baban. En çokta bu seni yaralıyor Maya, baban seni yakıyor bir başkası değil. En çok baban." Maria dikkatle gözlerinin içine bakarken Maya hisleri ölmüş bir biçimde aynı noktaya odaklıydı, belki onu dinlemiyordu bile ama Maria dinlediğini varsayıyordu. "Bir başkası olsa kaçıp gitmiştin ama onun karşısında kaderine boyun eğmeyi seçtin, çünkü hâlâ neden diye sorguluyorsun."

Bi an dalıp gitti Maria, gözlerinin ıslandığını hissedene kadar öylece durmuştu. Ardından başını hızla sallayıp bir avcı gibi yaklaştı Maya'ya; geçmiş, anılar, yaşanmışlıklar... onlar artık birer çöptü, Maria ise zayıf olmaktan uzak bir avcı, bir katil. "Bunu yapanlara ne oldu biliyor musun? Senin gibi yapanlara ne oldu? Koskoca yılları mahvoldu, gelen giden yaktı... Böyle mi olmak istiyorsun?" dedi bozuk türkçesiyle, gözlerinde şeytanın bakışları saklıydı, sanki şeytan Maria'nın bedenine sızmış gözlerini aralı bir pencere gibi kullanıyordu, öyle buluyordu hedefi.

KAYBEDENLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin