"Tarık''
Tarık, kapşonlu montunu ve şifoniyerin üzerindeki araba anahtarını aldı ve odasından çıktı, hızla merdivenleri indi, salondan çıkacaktı ki Nuray: ''Abi Nereye gidiyorsun?'' Diye sordu, Tarık hiç aldırış etmeden, büyük adımlarla yürüdü ve: ''Misafirliğe! İşi varmış dersin!'' dedi ve salonun sürgülü koca kapısından bahçeye çıktı, daha sonra dekoratif taşlı yolu buldu ve üstünden geçerek, en büyük demirli dış kapıyı açtı ve çıktı, garaja girdi ve arabasını öttürerek açtı. Daha sonra arabasının önüne durdu ve: ''Sen benim sevdamsım! Bunu biliyorsun değil mi Bum Bum!? Tabii biliyorsun! Bizim ki bir çocukluk aşkı!'' Dedi arabasına alaycı, yarım bir gülüşle.Ve arabasına bindi, kemerini taktı, kontağa bastı, çalıştırdı. Eli radyoya gitti ve evet, onu da açtı. Arabanın içi elektro gitarla gümbür gümbür: ''Bir diriliş neslidir! Cesurdur yürekleri, korkutur zalimleri ayak sesleri, Hakk'ın erleri peygamber'in gülleri!'' parçasını çalıyordu.
Tarık Şermin'lerin mahallesine girdi ve karman karışık dar sokaklardan geçerek sonunda bulmuştu Şermin'in binasını. Binanın kapısı açıktı içeri girdi. Son derece dar ve içeri güneş girmiyordu, ışık yandı, merdivenleri süpüren bir kadına: ''Bakar mısınız?'' Dedi, Kadın elini süpürgeye dayayarak: ''Buyur?'' Dedi. Tarık: ''Şermin AZAT, hangi dairede oturuyor? Ben onu arıyorum da...'' dedi. Kapıcı kadın: ''Ha...! Sen bizim Şermin'in evini arıyorsun! Ne yapacaktın onu sen?'' Dedi gülen yüzüyle. Tarık alaycı bir tebessümle: ''Ben onun patronuyum! İş için geldim diyelim!'' Dedi. Kadın: ''Hadi Ya... Vay bizim Şermin ne ara büyüdü de psikolog oldu, patronları ayağına geliyor... Çok saf kalpli bu kız çok, ondan kazanıyor!'' Dedi elindeki süpürgeyle oynayarak, Tarık sinirleniyordu: ''Şermin hanımın dairesini söyleyecek misiniz siz?!'' Dedi kaşlarını çatarak. Kadın korkarak: ''7. numara.'' dedi. Tarık kadına yine alaycı ve kibirli bir gülüşle: ''Kolay gelsin size...'' Dedi. Ve asansöre baktı, içinden, 'bu hiç güvenli değil Tarık... HafazanAllah ya yine düşerse... Ya Allah korusun yüzüne bir şey olursa!? Boş ver, tabana kuvvet.' dedi ve 4. kata kadar çıktı, 4. katın merdivenlerini sürüne sürüne çıkıyordu Tarık... Bir yandan da: ''Hay ben bu merdiveni bu kadar dik yapanın!'' Diye yaşlı dedeler gibi trabzanlara tutuna tutuna çıktı ve sonunda 7. numaranın ziline bastı. Açan olmadı... Bir de baktı ki, karşı ki dairenin ayakkabılığını gördü. Şermin'in az topuklu ayakkabısını görünce: 'Vay iş birlikçi temizlikçi kadın vay!' dedi. Sanıyordu ki, o kadın Şermin'le iş birliği yapıp yanlış numarayı söylemişti. Oysa Ayşegül korkudan yanlışlıkla 7 demişti. 8 diyecekti. Neyse ki çaldı zili ve kapıyı kısa boylu tontiş, pamuk yüzlü, koyu kahve gözlü, yaşlı bir kadın açtı. Şaşkın şaşkın Tarık'ın suratına bakıyordu, Tarık: ''Burası Şermin Azat'ın evi mi? Ben onun patronuyum... Tarık GÖKSU!'' dedi. Şermin Ninenin gözleri açıldı içinden eyvah dedi ve kekeleyerek: ''B.. Buyur oğlum...'' Diye içeri geçirdi. Tarık ayakkabılarını çıkarttı. Nine tam terlik için eğiliyordu ki, Tarık hürmeten kendi aldı ve: ''Siz zahmet etmeyin, ben giyerim.'' Dedi. Şermin nine tebessüm etti. Tarık: ''Şermin Hanım yok mu?'' Diyordu ki, Şermin mutfaktan çıktığı gibi karşısındaydı, ayağında yeşil patik, saçına doladığı pullu yazma ve mutfak önlüğüyle tam bir ev hanımı görünümündeydi. Elleri köpüklü, Gözleri şaşkınlıkla Tarık'a bakıyordu. Ne yapacağını bilemedi ve hemen mutfağa koştu. Tarık nineye dönerek güldü, Şermin nine de tebessüm etti. Ne yapsın. Şermin tekrar geldi ve: ''Hoş geldiniz Tarık bey'' Dedi. Tarık: 'Ne işiniz var burada sizin?' Gibisince şeyler bekliyordu ama, Şermin başı eğik, hoş geldiniz demişti. Tarık hoş bulduk dedi, ve mutfağın karşısındaki kapıya yöneldiler, salona. Şermin nine kapıyı açtı ve misafirler ayağa kalkmıştı bile. ''Biz gidelim artık Şermin teyze, sizde buyurun gelin bir gün.'' Dediler. Sonra Tarık'ı karşısında görünce kadınlar: "hoş geldin bey oğlum..." Dediler. Kapıya doğru ilerlediler, Şermin nine onları uğurlamak için gitti. Tarık şaşkınlıkla etrafı izliyordu, evin içinde durmadan koşturan çocukları, o gürültüde kitap okuyan genç kız, test çözmeye çalışan 14 yaşlarında bir kız çocuğu. Kirişlerin arkasına saklanmış adeta duvarla bütünleşmiş koca bir dolap, iki eski kanepe, yer döşeklerini, yerdeki el dokuması kilimleri, kırık beyaz tonlarında alt tarafları rutubetli duvarları ve ayağa kalkmış genç bir adam, 25 26 yaşlarında... ''Hoş geldiniz'' diye elini uzatmıştı, Tarık genç adamın elini aldı ve tokalaştı. Tebessüm eder gibi yaptı. Daha sonra çocukların her biri gelerek Tarık'ın elini öpüp hoş geldiniz demek istediler ama Tarık elini öptürmeyerek onlarla tokalaştı, yanaklarından öptü, diğer kızlarda sadece hoş geldiniz diyerek, tekrar derslerine döndüler. Tarık da buyur edilen yere, kanepeye oturdu. Tek bir lamba ile soluk aydınlatılan salona az geliyordu ışık. Şermin çoktan yere oturmuştu. Önünden çocuklar koşarak geçiyorlardı, Şermin onlara bakarak gülüyordu, Tarık, karşısındaki genç adama döndü ve: ''Ben Şermin hanımın patronuyum misafirliğe geleyim dedim.'' Dedi, Yusuf: ''Ben de abisi oluyorum, adım Yusuf, sizin şirket inşaat üzerineydi galiba?'' dedi. Tarık başıyla onaylayarak: ''Hm.. Evet, siz ne iş yapıyordunuz?'' Diye sordu. Yusuf göğsünü gere gere: '' özel okulda Sınıf öğretmenliği yapıyorum'' Dedi. Tarık, yine yapmacık bir gülüşle: ''Hmm... Güzelmiş'' Dedi... Bir yandan da gözü koşturan çocuklara takılıyordu. Bir tanesinin elinde kırmızı Mustang vardı. Tarık arabayı görür görmez çocuğu yakaladı ve diz çöktü: ''Arabanı bana verir misin?'' Dedi ve cebinden Mercedes anahtarını çıkartarak: ''Sana bunu veririm'' Dedi. Çocuk ne bilsin? araba arabadır: ''Benim arabamla mı oynamak istiyorsun, birlikte oynayalım!'' dedi, Tarık inatla omuz silkti: ''bu arabayı beğendim bunu istiyorum, benim olsun!'' Dedi şakasına. Çocuk yavaş yavaş kaşlarını çatmaya başladı: ''Rüyanda görürsün Şermin ablam aldı onu bana!'' Dedi ve hızla koşarak Şermin'in kucağına oturdu. Tarık güldü... Çocuğa yaklaştı yere oturdu: ''Sana uzaktan kumandalı araba alsam bile onu bana vermez misin?'' Dedi son bir umutla, çocuk Şemin'e: ''Abla, ona söyle Şermin ablası alır ona güzelini, vermiyecemiş de! Tamam mı!?'' diyerek iyice Şermin'e sarıldı, Tarık ve Şermin güldü. Şermin tamam dedi. Tarık, yere oturmuş top oynayan çocukları gördü, Şermin'e dönerek: ''Şermin hanım... Sizden çok iyi iş kadını olur bir de eve anaokulu açmışsınız, bravo...'' Dedi gülerek, Şermin tebessüm ederek: ''kucağımdaki benim kardeşim, şu iki kız da kardeşim. Diğerleri teyzemin çocukları.'' Dedi. Tarık birden yüzüne anlamlı bir ifade verdi ve: ''Teyzeniz nerede?'' Diye sordu, Şermin, kucağındaki çocuğa: ''Hadi sen Yusuf abinle oyna'' dedi sonra Tarık'a dönerek devam etti: ''Teyzem 2 sene önce vefat etti...'' Dedi. Tarık: ''Ya enişteniz?'' diye merakla kaşlarını kaldırarak sordu, Şermin: ''Çocukları bize bıraktı, kendisi para biriktiriyormuş buralarda... Ama gelecek almaya, söz verdi...'' Dedi. Tarık birden içinden 'inşAllah öyledir. İnşAllah çocuklarını terk etmez...' dedi. Şermin'e döndü: ''Eniştenizin adı ne?'' Diye sordu, Şermin, Tarık'ın bunu sormasına anlam veremedi: ''Erdal... Erdal Azizoğlu'' dedi. Tarık bu ismi duyar duymaz şaşırdı... Çünkü böyle bir ismi yakından tanıyordu. Şermin'e döndü: ''Bir resmi var mı peki?'' Dedi. Şermin: "ne oldu ki, albümde olacaktı..." Dedi ve kanepenin altından fotoğraf albümünü buldu ve Tarık'ın yanına oturdu. Teyzesi ve Erdal eniştesinin düğün fotoğrafını gösterdi. Tarık'ın ağzı bir kez daha açık kaldı, bu adam geçen sene, Kahramanlar holdingin müdürünün kızıyla evlenip, holdingin başına geçmişti... Tarık Şermin'e baktı, Şermin'de Tarık'a bakmış bulundu ki, gözleri çarpışınca utandı, kızardı ve gözlerini yere eğdi. Tarık: ''Şermin hanım bu meseleyi etraflıca bir konuşalım sizinle...'' Dedi. Tarık hiç bir çocuğun terk edilmesine dayanamazdı... Şermin şaşkınlıkla ve soğuk bir ses tonuyla: ''İhtimal vermiyorum ama... Eniştemi tanıyor muydunuz? '' Dedi. Tarık derin bir nefes aldı ve: ''Daha sonra konuşalım'' dedi. Şermin üstelemedi ve mutfaktan anne annesi çağırıyordu. Hemen yanına gitti, Şermin'in arkasından tin tin tin 5 yaşındaki kardeşi Eyüp de gitti. Şermin nine sofrayı yazacaktı, Şermin Eyüp'ün eline dürülü sofra bezini verdi. Küçük adımlarla Eyüp koştu ve içeri sofra bezini yarım yamalak yazdı, bunu gören 9 yaşındaki Aynur koşarak mutfağa gitti ve tepsi altını alarak sofra bezinin üstüne koydu, derken 3 yaşındaki Mirza'da gelmişti, Şermin onun eline de ekmek poşetini verdi. Bıdık bıdık adımlarla Mirza salona girdi. Ekmeği sofra bezinin üstüne attırıverdi. Tarık çocukların ne yaptığını izliyordu, ayağa kalktı ve mutfağa yöneldi, Şermin ve ninesi mutfakta tepsiyi hazırlıyorlardı, Tarık kapıya yaslanmış izliyordu. Küçücük mutfaktaki Her şeyi: guzineyi, yerdeki kilimleri, duvara asılı kurutulmuş, yiyecekleri, raflara dizilmiş turşu, reçel, bal, salçayı, demirden, etekli tezgahı. Fırınlı ocağı, musluğun üzerindeki çiftli pencereyi, perdeleri... Ve Şermin'nin koşturuşunu... İş yerinde de böyle koşturuyordu... Her şeye yetişmeye çalışıyordu. Tarık durdu ve bir az düşündü: 'bu kız gerçekten zararsız... Eniştesinin onları terk ettiğini bile bilmiyor... Ne bilsin beni terk etmeyi?'' dedi ve gülümsedi. Hazırlanan tepsiyi habersizce aldı ve kaldırıp salona götürdü, sofra bezinin üstüne koydu, Yusuf onu görür görmez ''Niye zahmet ettiniz?'' diye koştu ama çok geçti, Yusuf kendi kendine sordu, ben niye bu kadar ince düşünceli değilim? Benim getirmem gerekirdi, ayıp oldu adama... Diye düşündü... Şermin arkasını döndü ve, tepsinin nereye gittiğini merak etti, salona gitti ki çoktan tepsi götürülmüştü bile. Tarık bey hala oturuyordu, abisine sordu: ''Abi sen mi getirdin tepsiyi? Sağol.'' Dedi ve mutfağa geri döndü, Yusuf gıkını çıkaramadı ve Tarık'a baktı, Tarık önemli değil dercesine el oynattı.
Şermin bir sofra daha hazırladı ve çocukları çağırdı, bu sofra onlar içindi. Çocuklar da yavaş yavaş oturdu. Şermin:"hadi buyurun dedi. Tarık maalesef sadece oturdu. Ağzına bir lokma koymuyordu. Çok geçmedi, Şermin Tarık'ın yemediğini fark etti. Tarık'a: "Tarık bey, ne oldu? Niye yemiyorsunuz?" Dedi, Şermin nine de fark etti: "yesenize oğlum!" Dedi ısrarla, önüne ekmeği bölüp koydu ve : "çatalın kaşığın tam mı çocuğum! Hm? Ye bakayım, hadi kaşıkla kaşıkla" dedi. Tarık hep şunu söyledi: "teşekkür ederim, eksik olmayın, ben sadece oturayım. Hm?" Şermin 3 yaşındaki Mirza'yı kucağına oturtmuş yemek yediriyordu. Yanındaki kardeşi Eyüp'ün kulağına bir şeyler fısıldadı. Eyüp ekmekten küçük bir parça böldü ve fasulyeye bandırdı. Sonra araba sesi çıkartarak Tarık'ın ağzına götürdü, küçük Eyüp fısıldayarak: "eğer yersen, sana arabamı veririm, sana arabamı verirsem, ablam o zaman daha güzelini alacak. Hadi... Aç ağzını." Dedi. Tarık Eyüp'e baktı ve güldü. Sonra ağzını açtı ve yedi. Tarık biliyordu, Şermin'in ona yemek yedirmek için uğraşlarındandı. Ama öyle şirin bir fikirdi ki bu Tarık hayır diyemedi. Ve yemek yemeye başladı. Ayrıca çok güzel olmuştu yemekler, salata taptazeydi. Tarık kendi planını unutmuştu bile. Öyle samimi bir ailenin içindeydi ki, geldiğinde tiksindiği evi unutmuş, o sımsıcak gülümsemelerle mutlu olmaya başlamıştı.
Şermin, anneannesiyle sofrayı topladı, sofra bezini çöpe silkti, ardından semaverden maşrafayla sıcak su aldı ve soğuk suyla ılıştırıp tencerenin içine döktü, sonra süngere deterjan dökmüştü ki, Tarık mutfağa gelmişti: "bulaşık mı yıkayacaksınız?" Diye sordu, Şermin:"evet..." Dedi devam etti: "bir şey mi oldu? Otursaydınız içeride" dedi. Tarık: "su içmeye gelmiştim" dedi, Şermin hemen bardak aldı ve ellerini duruladıktan sonra pompalı damacanadan su koydu, buyurun diye uzattı ki, Tarık çoktan ellerini köpüklemiş, bulaşığa girişmişti. Şermin elindeki bardağı bıraktı ve: "Tarık bey! Ne yapıyorsunuz? Ben yıkardım, niye elinizi batırdınız?" Dedi. Tarık tebessümle: "olur mu öyle şey, çok yorulmuşsunuz bu gün, şu kadarcık şeyi halledi veririz." Dedi. Şermin: "en azından önlük taksaydınız, üstünüz kirlenecek." dedi. Tarık: "ellerimi çoktan köpükledim boş verin artık." Dedi. Şermin, önlüğü aldı ve karşısında duran Tarık'ın boynuna asıyordu, gözlerini kaldırdı ve Tarık'la göz göze gelmişti. İki üç kez göz kırptıktan sonra Şermin yine gözlerini yere eğdi ve önlüğün arkasını bağladıktan sonra durulamaya başladı, Tarık tabakları güzelce köpüklüyordu, Şermin'de duruladı. Şermin nine mutfağa gelmişti ki Tarık'la Şermin'i gördü. Tarık'a bakıp tebessüm etti, yanlarına vardı ve: "Oğlum? Ne yapıyorsun sen? Biz yıkardık Şermin'le..." Dedi. Tarık birden kendine geldi, ne yapıyorum ben dedi, bir Şermin nineye bir de Şermin'e baktı. Elleri köpüklüydü, duruladı ve önlüğü yavaşça çıkarttı.:" müsadenizle... Ben artık gideyim, yarın önemli bir toplantım vardır kesin benim. Ona çalışayım en iyisi" dedi. Şermin de önlüğü alel acele çıkarttı ve kapıya yönelen Tarık'ın peşinden koştu. Şermin nine torununa: "ben bunları hallederim kızım sen uğurla..." Dedi. Şermin yürümeye devam ederek 'tamam' dedi. Ve Tarık'a yetişti, kapının koluna bastırdı ve anahtarı alarak kapattı, ayakkabılarını giydi. Tarık kapının dışına çıkmış çoktan ayakkabısını giymiş, Şermin'i bekliyordu, Şermin kafasını kaldırdı, Tarık'la göz göze geldi ama başını yine eğdi, Tarık söze girdi; "Bu misafir perverliğiniz için teşekkür ederim Şermin hanım, keşke ayakkabınızı giymeseydiniz, aşağı kadar inmenize gerek yok." Dedi.Devam etti: "Şermin Hanım, gerçekten sadece misafirliğe mi geldiğimi düşünüyorsunuz?" Şermin başını yavaşça evet anlamında salladı ve: "Başka ne için gelebilirsiniz ki? Ama Tarık bey... Neden aniden, bir anda gitmek istediniz?" Dedi. Tarık sabırla cevapladı: " kendi hayatıma geri döndüm Şermin hanım. Sizin hayatınızdan, kendi hayatıma geri döndüm. Hayatınız güzelmiş... Baksanıza kendi hayatıma dönünce somurttum." Dedi Şermin yine başı eğik: "Her kes kendi hayatından şikayetçidir Tarık bey... Kimse demez ki, ben gibi herkesin derdi var. Akıl edip şükretmez... İnsan-ı kamil olmak, mütevazilikten, tevazudan geçer unutmayalım hiçbirimiz. Tevazu şükür durağına saptırır, şükür ise haddi bilmeye götürür. Böylece insan saadeti yakalar. Çektiği sıkıntının acısından haberdar olmaz. Ama yarın Hak divanında mükafatını alır" Dedi. Tarık, anlamlı anlamlı dalmıştı Şermin'in eğik başına... Derken birden o eğik baş kalkmış, badem gözlerle bakmakta Şermin. Tarık gözleri yanmışçasına bakıyordu, yanağındaki çizgiler belli oluyordu, kaşları hafiften çatılmış, gözleri Şermin'in gözlerine bakıyordu, 1-2 saniye sonra Şermin gözlerini indirmese, hala ona bakıyordu. Şermin devam etti: "Erdem hocama, Saliha hanıma çok selam söyleyin. İyi akşamlar." Dedi, Tarık: "Aleyküm selam. Ha... Şermin hanım ! Eyüp hasta mı? İkide bir öksürüyor, bence bir doktora gösterin erken tedavi iyidir. Hatta... Yarın öğlene kadar izinlisiniz, o zaman bir gösterin." Dedi. Şermin'in aklında da o vardı, Tarık'a ne diyeceğini bilemedi... Başını tamam anlamında salladı ve: "teşekkür ederim Tarık bey..." Dedi. Tarık gülümsedi: "hadi artık eve girin hava soğuk ben giderim kendim" dedi ve Şermin'i eve yolladı, Şermin kapıyı kapayana kadar bekledi, kapatınca merdivenleri düşünceli düşünceli indi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Münzevi
SpiritualSessizliğin kör olduğu bir şehirdi Tarık... Şermin'se Dibi görünmez, muallak bir kuyu... Suyun sesi niyedir bu denli nazik ve nazlı? Sebebi ki o suyun duruluğu ve saflığı... Ey güvenli şehir, Sina dağı kadar esrarengizdir gözlerin, Nil'e düşer gö...