''Tarık ve Şermin''
Tarık, artık her şeyi öğrenmişti, elinin tersiyle sildi göz yaşlarını ve çatık kaşlarını gevşetti. Gözlerini yavaş yavaş açıp kapattı. Su içmekten vazgeçti, turktu boğazına yutkundukları... Boğazı düğüm düğüm oldu. Beyninden vurulmuşça dona kaldı, geri adım attı. Hızlı adımlarla geri döndü ve odasına çıktı.
Şermin Erdem hocasıyla vedalaştı. Erdem beyin uzun bir yolculuğu vardı, Denizli'ye gideceklerdi. Mutfaktan ikisi de ayrıldı. Şermin, ninesinin yanına gitti. Abisi çoktan ayaklanmıştı, Şermin nine Saliha hanımla konuşuyordu. Şermin'in geldiğini görünce ayaklandı. Tarık merdivenlerden aşağı indi ve salondakilerin yanına vardı. Şermin Nuray'la da vedalaştıkdan sonra, Tarık'a hiç bir şey söylemeden gidecekti ki Tarık: ''Şermin hanım!'' Dedi, Şermin abisine gitmelerini söyleyerek Tarık'a göndü. Tarık: ''Hadi Düşün önüme...'' Dedi. Şermin hiç bir şey anlamıyordu, Tarık en ufak açıklama yapma lüzumu duymuyordu, Şermin titrek sesiyle sordu: ''T..Tarık bey nereye gideceğiz ki?'' Diye. Tarık bahçe kapısını açarken Şermin'e baktı ve: ''Yemeğe! İş hakkında konuşacağız.'' dedi. Şermin en azından kalabalık bir yere gidiyoruz diye ses etmedi, abisini arayarak beklememelerini söyledi. Tarık'ın peşi sıra o da arabaya bindi. Bir kaç metre gittikden sonra bir lokanta da durdular, gece olması hasebiyle az insan vardı. Şermin için Tarık sandalyeyi çekti, ama Şermin Tarık'ın sandalye çektiğini görmediği için kendisi oturu vermişti. Tarık başını sağa çevirdi ve tekrar önüne getirdi. saldalyeye oturdu ve ceketini düzeltti. Şermin tebessüm ederek masaya baktı ve Tarık'a: '' Hayırdır Tarık bey... Siz toplu yerlerde iş konuşmazdınız?'' Dedi. Tarık: ''Haklısınız... Konuşmam...'' Dedi. Gelen garsona Tarık iki yemek söyledi. Şermin bedava yemeğe bayılırdı, haliyle daha çok sevindi. Tarık Şermin'le konuşabildiğine inanamıyordu, gelen yemekten bir iki kaşık aldı, Şermin yemiyordu, sonuçta Tarık, biriyle yemek yemeyi sevmiyordu. Tarık Şermin'in yemediğini görünce: ''Yesenize Şermin hanım.'' Dedi. Şermin: '' yok ben sizi rahatsız etmeyeyim.'' Dedi. Tarık: ''Bu defa durum başka! Yiyebilirsiniz!'' dedi. Şermin yemeğe baktı, bir de kaşlarının altından çaktırmadan Tarık'a baktı. Muzip muzip gülümsedi ve kaşığı yavaşça aldı ve çorbaya daldırdı. Tarık Şermin'e ciddi ciddi baktı. Şermin yeşil gözlerin üstünde olduğunu biliyordu, buna sinir olsa da sesini çıkaramıyordu, sadece yemeğine konsantre olmuştu. Yutkunuyordu, böyle insan utanınca yüzünü bir ateş basar, hep öyle oluyordu Şermin'de. Utanıyor işte... Şermin bir kaç kaşıktan sonra kaşığı bıraktı ve Tarık'a: '' Tarık bey, Ne oldu ki yani, siz birisiyle yemek yemekten hoşlanmıyordunuz, hep söylediğiniz için soruyorum...'' Dedi. Tarık ağzını peçeteyle kuruladı ve: '' annem, babam ve beni terk ettiğinde ben 8 yaşındaydım. Evde babamla hep yalnız kaldık. O her zaman işe erken gittiği için, ben hep kahvaltılarımı tek başıma yaptım, aynı şekilde işten çok geç döndüğü için öğlen yemeklerimi ve akşam yemeklerimi yalnız başıma yedim. Bu duruma bayağı alıştım, sonra büyüyüp iş hayatına atıldığım zaman başka insanlarla yemek yemek hoşuma gitmedi. Tuhaf... Rahatsız edici... O yüzden hep yemekli davetlerden kaçtım.'' dedi ve yemeğine devam etti. Şermin üzülmüştü : ''Şimdi daha iyi anlıyorum sizi...'' Dedi. Tarık: ''Ama bu asla kimseyle yemek yemediğim anlamına gelmiyor tabii ki de... İş ortaklarımla, müşterilerimle, hayatıma giren kadınlarla... Ama bu onları bir daha görmek zorunda kalmayacağım içindi.'' Dedi. Şermin gözlerini masadan katman katman kaldırdı ve Tarık'a bir kaç saniye ne demek istedi diye baktı ve gözlerini yine indirdi. Tarık devam etti: ''Ve bu akşam, sizinle bu yemekten sonra bir daha görüşmeyeceğimiz anlamına geliyor. Kovuldunuz Şermin Hanım!'' dedi. Şermin aniden kaldırdı gözlerini, kaşları hafif çatık Tarık'a baktı bir kaç saniye... Sonra: ''Kovuldum mu? O ne demek?'' Diye titrek bir ses tonuyla sordu Şermin. Tarık oynadığı kaşığı bıraktı ve: ''Şu demek, Bir daha şirkete gelmeyeceksiniz demek. Bir daha benim şirketimin psikologluğunu yapmayacaksınız demek. Yarın sabah, hatta hiç bir sabah, sizin o yalancı, hain riyakar, iki yüzlü suratınızı görmeyeceğim demek!-'' Dedi ve Şermin Tarık'ın sözünü kesti: ''Ben... Sizin bu hakaretlerinizi işiterek kovulmayı hak edecek, ne yaptım Tarık bey?... Daha geçen gün siz bana her şey için teşekkür ettiğinizi söylediniz, Ne oldu da en başa döndük?'' dedi. Tarık: ''Yapmayın Allah aşkına Şermin Hanım. Siz o desteği babama verdiniz, siz hiç benim şirketimin çalışanı olmadınız ki... Hoş olamazdınız da... Çünkü emirleri sürekli babamdan alan, bana ihanet etmek için babamın zoruyla bu görevi kabul edip ruhunu şeytana satmış casusun tekisiniz. Babamla bana son bir oyun oynadınız. Babamın o eve getirdiği kadına, kızına beyaz bayrak çekerken benim yanımda olduğunuzu düşünmüştüm. Beni kandırdınız... Yakın davranışlarınız, meğer beni kandırıp, kafamı karıştırmak içinmiş...'' Dedi. Şermin bu sözler karşısında Tarık'a kaşlarını narince çatmış şaşkın şaşkın bakarken: ''Bakın Tarık bey... Durum asla öyle-'' Derken Tarık Şermin'in sözünü kesti: ''Şermin hanım... Ne olursunuz... Ağzınızdan çıkan her şey bana yalan geliyor artık... Size güvenip inanmam mümkün değil...'' Deyip sanlayesini geri çekti ve kalktı, Şermin'de aniden kalktı: '' Tarık bey... Beni kovamazsınız.'' dedi. Tarık: ''Ya... Neden kovamaz mışım? arkanızda koskoca Erdem hocanız durduğu için mi? Duymadınız mı daha? Erdem bey 3 aylığına Denizli'ye gitti... Ve dahası şirketin sahibi benim! İstediğimi kovar, istediğimi işe alırım!'' dedi. Şermin masum masum bakarak: ''Benim kendimi savunabilmem için Erdem hocamın desteğine ihtiyacım yok efendim... Ama böyle özel bir durum için bir çalışanınızı kovmanız hiç doğru değil.'' dedi. Tarık hiddetle: ''Özel bir durum ha! Patronunu aptal yerine koymak, muhpirliğini yapmak, sırtından bıçaklayıp, ihanet etmek, kandırıp aldatmak, özel bir durum mu?'' dedi. Şermin yutkundu ve odaklandığı peçeden gözlerini sakince kaldırıp: '' Tarık bey... Gerçekten benim amacım sizi kandırıp, aptal yerine koymak değildi.'' dedi. Tarık: ''Ya neydi? Babamla o kadınla benim arkamdan gülüp eğlenirken çok mu hoşunuza gitti beni tufaya düşürüp aslanlara yem etmek?'' Dedi. Şermin başını iki yana sallayıp Tarık'ın yeşil gözlerine bakarak titrek sesle: ''Ne olur böyle kötü şeyler söylemeyin benim için Tarık bey, ben sandığınız gibi kötü biri değilim.'' dedi. Tarık: ''En çok neye üzüldüm biliyor musun Şermin?... Bizi, aynı yerde zannetmiştim. Sana inanmıştım. İlk defa hayatımda birisine güvenmiştim. Meğer ne kadar büyük bir aplatmışsın Tarık...Meğer ne tufaya düşmüş, tongaya basmış hemde böyle'' Derken masaya yumruklarını vurdu ve: '' bana bu hayatta herkesin çıkarları için yaşadığını ve kimseye güvenmemem bir kez daha hatırlattığınız için sağ olun'' Dedi. Şermin: ''Sizi üzdüysem, eğer kırdıysam gerçekten özür dilerim. Hakkınızı helal edin. Ama benim gerçekten tek amacım babanızla sizi-'' derken Tarık ellerini sallayarak: ''AAAAH!! Beni bir kez kandırırsan, bu senin suçun olur, ama beni ikinci defa kandırırsan bu benim aptallığımdır. Beni bir kez daha kandırıp aptal durumuna düşmeme asla izin veremem.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Münzevi
SpiritualSessizliğin kör olduğu bir şehirdi Tarık... Şermin'se Dibi görünmez, muallak bir kuyu... Suyun sesi niyedir bu denli nazik ve nazlı? Sebebi ki o suyun duruluğu ve saflığı... Ey güvenli şehir, Sina dağı kadar esrarengizdir gözlerin, Nil'e düşer gö...