''Tarık ve Şermin''
Tarık: ''Umreye gideceğim, iki hafta kadar kalacağım'' deyince yerdeki gözlerini aniden kaldırıp Tarık'a emin olmak için baktı ve indirdi Şermin. Tebessüm etti. Kim gitmek istemez ki o kutlu şehre... Şermin içinden bende gelsem, beni de götürseniz, dese de dışından bunu söyleyemezdi, ancak bir Veysel Karani hüznüyle başını yere eğerek yetinirdi. gidenleri duyunca kendi kalanlardan olduğu için hep Veysel Karani gibi hissediyor işte insan. Şüphesiz o Mekke'de Medine'de, Peygamberimizin vefasına mazhar olmuş iki şehir... Öyle bir Peygamberin ümmetiyiz ki şehirlere bile vefalı... Şermin tekrar tebessüm ederek: ''Allah kabul etsin inşAllah Tarık bey. Ben dönerim şirkete merak etmeyin.'' Dedi. Tarık buna sevinmişti. Ama daha eve gidip uçak bileti ayarlaması gerekiyordu bu yüzden Şermin'e kısa vedasını: ''Allah'a emanet olun Şermin Hanım... Bir gün inşAllah siz de gidersiniz, Allah size de nasip etsin, o güzel beldeye gitmeyi.'' bu sözlerle bitirip arabasına bindi, Şermin'de sanki kendi gidecek gibi sevinçle apartmana girdi.
Tarık evin kapısını açtı ve içeri girdi. Bir az dinlendi... Bir kaç dakika sonra bilgisayardan babasını aradı. Erdem bey ile görüntülü görüşme yaptı. Erdem bey: ''Alo, oğlum... Nasılsın?'' Dedi. Tarık: ''Elhamdülillah. Siz nasılsınız?'' Dedi. Erdem bey: ''İyiyiz çok şükür oğlum. Bir derdin yok inşAllah'' Dedi. Tarık: ''Yok baba... Ben dış ülkeye gidecektim, onu haber vereyim dedim.'' Dedi. Erdem bey: ''Git oğlum, işin bu senin, dikkat et oldu mu... Nereye gideceksin?'' Dedi. Tarık: ''Umreye... Artık oraya varmak istediğimi hissettim. Gönlüm oraya gitmek istiyor baba. İçim hiç olmadığı kadar farklı. Bambaşka... İlk defa böyle hissediyorum. Sanki ilk bahar gelmiş... Akdeniz'e gitmişiz böyle ılık ılık meltem eser ya... Bembeyaz evlerin olduğu sokakları gezip pembe çiçeklerin kokusu gelir burnuna. Çivit mavisi pencereler... Öyle bir hava var içimde çok farklı...'' Dedi heyecanla, Tarık ilk defa böyle hislerle karşılaşıyordu, huzur dolu... Ferah... Rahat. Erdem bey oğlunun hislerinin ne demeye çalıştığını anlamasa da, ne kadar heyecanlı olduğunu görüyordu: ''keşke bizi beklesen de birlikte gitsek... Hem sen tek başına gidemezsin ki... Evet... Kırk yaşın altındakilerin yanında bir yakınını getirmek zorunda!'' Dedi bir ümitle biz de böylece gideriz diye. Ama Tarık: ''Yok baba, ben bu seferlik Ali Rıza dedemle gideceğim. Sizinle başka zaman gidelim. Mutlaka gideriz söz'' dedi. Erdem bey bu sözü alsa da: ''sen bilirsin. Kendine dikkat et oldu mu oğlum?... Şermin nasıl? O da gelse ya sizinle...'' Dedi. Tarık bunu düşünmüştü ama oraya yalnız başına gitmek istiyordu, en fazla bir kişi olsun istiyordu yanında... ''Tamam. Şermin... İyi, o da iyi şükür.'' Dedi. Erdem bey oğlunun durgunluğunu fark etmişti: ''Ne oldu sana? Umreye gideceksin ama durgunsun?'' Dedi. Tarık bunu fark etmemişti... Ama içinden kıpır kıpır olmak gelmiyordu. Gülümsedi ve: ''Hiper aktif olunca, normal hallerim size durgun gibi geliyor tabii...'' Dedi. Erdem bey: ''Şermin'de gelecek mi sizle?'' Dedi. Tarık:'' Şermin de Şermin Şermin de Şermin! Ne Şermin'miş! Gelmeyecek!'' Dedi. Erdem bey: ''Kıskanma kıskanma, iki ay daha sabret... Sonra geleceğiz zaten.'' Dedi. Tarık konu değiştirdi: ''Nuray ile Hasan nasıl? En son snap atmış ikisi, deli gibi eğleniyordu zavallılar.'' Dedi gülerek. Erdem bey: ''Eğlensin çocuklar ne yapıyorsun sen? Kıskançlığın alemi yok, sen de evlenseymişsin sende eğlenirdin!'' Dedi. Tarık gülerek: ''Birlikte inek sağmak gerçekten eşimle yapacağım son aktivite!'' Dedi gülerek. Erdem bey: ''Gül sen gül! Evlenince göreceğim seni ben!'' Dedi. Tarık babasını korkutmaya çalışarak: ''Baba... Ne diyorum bak, ben umreye gidince belki Arap bir kız bulurum. Arap gelin istiyor musun!?'' Dedi gülerek. Erdem bey: ''Eğleş bakalım Tarık efendi eğleş! Arap gelinmiş, o kız seni züğürt diye beğenmez ben sana söyleyeyim.'' Dedi. Tarık gülerken çıkışarak: ''Niye!? para desen ben de var, boy pos... Ühüüüü...'' Dedi elini sallayarak. Erdem bey kızarak: ''Yürü git! Manyak herif! Elin Arap'ıyla mı uğraştıracaksın beni?!'' dedi. Tarık gülüyordu: ''Elin Arap'ı mı? Tamam Tamam. Şaka yapıyorum! Neyse... Saliha hanıma hürmetler... İletirsin, ellerinden öptüğümü söyle, herkese de selam!'' Dedi. Erdem bey: ''Sen de Şermin'e selam söyle! Hadi... Hoşça kal!!'' Dedi. Böylece kapattılar sohbeti. Tarık uçak bileti almak için seyahat sitelerinden birine girdi ve iki gün sonrasına Suudi Arabistan'a bilet aldı. vizesini, pasaportunu hazırladı ve valizini hazırlamak için bavulunu dolabın başından aldı. Kıyafetlerini toparladı. Zaten umre için de alış veriş yapacaktı. Daha sonra çekmeceden seccade ve takkesini alacaktı. Derin bir nefes alarak açtı çekmeceyi. Seccadesini alıyordu ki, eline Şermin'in, ona sardığı şalı geldi. Tarık şalı aldı, gönlünden babasının ve Ali Rıza dedenin dedikleri geçti. Ne yapması gerektiğini hala bilmiyordu. İsteseydi bir çırpıda karar verirdi ama istemek için de karar vermek gerekiyor. Tarık hep içinden çıkamayacağı şeyleri kenara fırlatıp atıyordu. Tıpkı o buruşmuş şal gibi, çekmeceye tıktı bütün düşüncelerini. Bavuluna koydu seccade ve takkesini ve fermuarını çekti. Omuzladığı gibi, antreye götürdü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Münzevi
SpiritualSessizliğin kör olduğu bir şehirdi Tarık... Şermin'se Dibi görünmez, muallak bir kuyu... Suyun sesi niyedir bu denli nazik ve nazlı? Sebebi ki o suyun duruluğu ve saflığı... Ey güvenli şehir, Sina dağı kadar esrarengizdir gözlerin, Nil'e düşer gö...