''Tarık-Şermin''
Ali Rıza dede antreyi gösterip, buyurun diyerek yavaşça içeri girdi. Başındaki Kafasından kepini çıkarttı, ardından Şermin ve Tarık'da girdi, Ali Rıza dedeyi takip ediyorlardı. Antrenin karşısındaki kapıya yöneldiler, dede sürgülü kapıyı, duvarın içine doğru itti. Sürgülü kapı açıldı ve karşıda boydan camlı pencere gözüktü. Öğle saatinin ışıkları süzülüyordu içeriye, Tarık ve Şermin içeri adım attılar, yerde püsküllü halı, bembeyaz masa ve sandalyeleri, ahşap dolaplar, buzdolabı ve fırın vardı. Ali Rıza dede: ''Mutfak nasıl kızım, iyi mi?'' Dedi Şermin'e. Şermin: ''Evet, çok güzel hem de rahat...'' dedi hiç bir şeyden habersiz. Tarık dolapları açıp içine bakıyordu, buzdolabını açtı, Şermin'e bakarak: ''Tam takır kuru bakır!'' Dedi şakasına, Şermin şakayı anlamamış gibi yaptı ve Tarık'a bakarak dolabı kapattı, Tarık yüzünü astı. Suçunu biliyordu. Şermin arkasına döndü ve masanın üstündeki duvara monte edilmiş küçük televizyona yöneldi, Tarık görmeden muzip muzip tebessüm etti. Televizyonu açtı, aniden çocuk kanalı çıkı vermişti. Çizgi flimde ki çocuklar Ankara havasında oynuyorlardı,
hepsi birer seğmen olmuş dansa ayak uyduruyorlardı. Tarık müziğin geldiği yöne ilerledi, televizyondakileri görünce güldü, bir de o oynamaya başladı. Aynı Ankaralı'lar gibi oynuyordu, Şermin yanına gelen Tarık'a baktı, dans ettiğini görünce, güldü, alkışla izliyordu, Ali Rıza dede pek sevmiyordu gürültü şamatayı ama Tarık'ın o güzel oynayışını görünce sandalyeye oturdu ve bastonuna dayanıp tebessümle izledi: ''Hey gidi gençlik...'' diye içinden geçirdi. Tarık bir yandan şarkının sözlerine eşlik ediyor, bir yandan oynaya oynaya Şermin'in etrafında dönüyordu. En sonunda bitmişti müzik, Tarık da öyle... Yorulmuş ve bitkin bir halde:''Oyh! dans etmeye etmeye hamlamışım'' dedi ve sandalyeye oturdu. Şermin Nuray'ı o gün Tarık'ın evine geldiğinde gördüğünden: ''Nuray'ın düğününde döktürürsünüz artık!'' Dedi Şermin. Tarık: ''O zamana yaşarsak, bizim kız evlenecek de... Ölme eşeğim ölme'' dedi. Şermin: ''Nasip...'' Dedi. Tarık anlamlı anlamlı Şermin'e baktı, Şermin'in gözleri ocaktaydı. İçinden: 'moderin ocaklardan olsa gerek!' diye geçiriyordu. Tarık tebessüm etti ve Ali Rıza dedeye döndü: ''Biz evi temizleyelim, bir alış veriş yapalım, sonra yavaşça taşınırız İnşAllah. Çok sağolun geldiğiniz için.'' Dedi. Şermin aniden ayağa fırladı ve dedenin tarafına geçerek: ''Olur mu öyle şey!? Buraya kadar gelmişsiniz. Ben size bir kahve yapayım öyle gidin...'' Dedi ve cezveyi aramaya koyuldu ki, makinenin olduğundan bihaberdi. Tarık ayağa kalktı ve: ''Makine...'' Dedi makineyi göstererek. Şermin makineyi kullanamazdı: ''Yok! Olur mu hiç öyle makineyle! Ellerimle yaparım ben!'' Dedi. Tarık içinden: ''makineyi kullanmayı bilmiyorum demiyor da...'' Dedi. Ve alaycı bir gülüşle yerine oturdu. Şermin iki fincan su koydu cezveye ve kahveyi iki dakikada yapıp, önlerine koydu. Ali Rıza dede böyle kahve içmeyeli bayağı olmuştu, yüzüne bir özlem, hasret ifadesi yerleştirdi ve iç çekti, Şermin dedesine bakıyordu, belliydi yalnızlık çektiği. Tebessüm etti: ''Afiyet olsun dedem!'' Dedi. Yerine oturdu, Tarık'ın yanına. Tarık kahveyi koklaya koklaya içiyordu Şermin'e: ''Şirketteki kahveleri hizmetliye yaptırıyordunuz demi? O kadar belli ki, bir kere bu kahve o kahveden daha güzel, sizin yaptığınızı adeta bağırıyor.'' dedi, Şermin içinden: 'kırdığını biliyor ya gönlümü almaya çalışıyor işte...' Diye geçirdi, aman der gibi bakıp: ''Her kız kahve yapar, ne olacak ki.'' Dedi. Tarık: ''Bu kahveyi adriana lima bile yapsa içmem.'' dedi. Şermin yandan bakıp tebessüm ederek: ''Kim ki o?'' Dedi. Tarık güldü ve tebessüm ederek: ''Çok ünlü bir kadın.'' Dedi. Şermin 'hm.' deyip kafasını önüne eğdi ve masaya gözlerini dikti. Ali Rıza dede: ''Ellerine sağlık kızım. Hiç dert görmeyin, rızkınız bol olsun, dostunuz çok olsun, düşmanlarınız yok olsun, Allah sizi bir ömür muhabbetli eylesin.'' dedi. Şermin ve Tarık bir şey anlamadığı için sadece ''Amin.'' Dediler tebessüm ederek. Tarık kahvesini bitirdi ve Şermin'e: '' alış verişe gidelim de eksikleri alalım.'' Dedi Şermin yavaşça ayağa kalktı: ''Hadi madem.'' dedi. Tarık dedesine döndü: ''Biz eksikleri alıp gelelim, siz bizi burada bekleye koyun.'' dedi. Ali Rıza dede: '' Öyle ya işim ne? Hadi gidin bakalım.'' Dedi. Tarık ve Şermin evden çıktılar. Sitenin içinde market olduğu için hemen oraya indiler ve eksikleri almaya başladılar. Tarık Şermin'e: ''Şermin Hanım, bir de yemek alış verişini de yapıverelim buradan. Ha Bir de bana bu günlük yemek yaparsanız, çok makbule geçer Şermin hanım.'' Dedi. Şermin 'Hm.' dedi tamam anlamında. İçinden: ''Sakin ol Şermin. Bunu bir danışmanın gibi gör, bu adamı tedavi etmezsen kurtulamayacaksın, hatta sadece onunla uğraşıp başka insanlar için bir şey yapamayacaksın.'' dedi. Tarık abur cubur reyonlarında dolanıyordu, Şermin: ''Tarık bey! Hadi o zaman ben size mercimek çorbası yapmasını öğreteyim, ama önce bakliyatların oraya gitmeliyiz, hadi reyonu bulalım.'' Dedi ve minik minik koşarak bütün reyonları hızla inceledi, Tarık'da onun arkasından koşuyordu, Şermin bakliyatları buldu ve: ''Tarık bey buldum!'' Dedi sevinçle. Tarık nefes nefese Şermin'in yanına vardı ve Şermin Nasıl mercimek çorbası yapılır anlatmaya başladı: ''Önce ocağa yağı koyun.'' Dedi Sonra Tarık'a aniden döndü ve: ''Yağ olur mu!?? Önce soğanları doğrayın, 2 tane yeter orta boy olsun, öyle incelemenize gerek yok nasılsa robottan geçecek, sonra patates ve havuçları doğrayın, sonra size yarım bardak yeter, yarım su bardağı turuncu mercimeği yıkayın, şimdi tencere yağ koyabilirsiniz, yağ bir az ısınsın, böyle soğanı içine atınca cısırasın, sonra her şeyi kavurun, mercimek bir az şefaflaşınca su ısıtıcıdan bir az su koyun, bırakın. Bu kadar!'' Dedi tebessümle, bir yandan da havuç ve patatesleri poşete dolduruyorlardı. Tarık Şermin'in anlatışını tebessümle dinliyordu, o bunları biliyordu ama hiç çıt çıkartmadan dinliyordu, bir yandan da poşete havuç dolduruyordu, sonra Şermin tartıya götürdü patatesleri ve havucu: ''Size bu kadar yeter Tarık bey. Şimdi bir de ıspanaklı börek yapalım yanına-'' Dedi ki Tarık: ''Ben ıspanak sevmiyorum, maydanoz falan-'' derken, Şermin: ''Ben yapayım! Parmaklarınızı yiyeceksiniz! Hem ıspanak yenmez mi! Koskoca adam oldunuz, nasıl taşıyacak ayaklarınız sizi!'' Dedi. Tarık 'iyi madem' der gibi bakıyordu, Şermin Tebessüm etti ve birden korkmadığını fark etti, hatta Tarık'a alıştığını fark etti. Kalbi artık ilk dakikalardaki gibi çarpmıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/52926231-288-k759031.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Münzevi
SpiritualSessizliğin kör olduğu bir şehirdi Tarık... Şermin'se Dibi görünmez, muallak bir kuyu... Suyun sesi niyedir bu denli nazik ve nazlı? Sebebi ki o suyun duruluğu ve saflığı... Ey güvenli şehir, Sina dağı kadar esrarengizdir gözlerin, Nil'e düşer gö...