Burnumu çekip ''İyiyim. Yalnız kalmaya ihtiyacım var,'' dediğimde bir süre sesini çıkarmadı. Keşke neler olduğunu anlatabilsem. Platonik ya da bilinmeyen her neyse onun aşkına inanmıyordum. Beni kandırmışlardı. Ve bu his tarif edilemezdi. Tüm gün banyoda bağırarak ağlamak istiyordum. Çığlık atarak. ''Destiny kapıyı açar mısın?'' sesimi çıkarmadığımda devam etti. ''İyi olduğundan emin olmak istiyorum...'' gözümden akan yaşa engel olamamıştım. Elimin tersiyle sildiğimde ''...lütfen'' dedi yorgun bir ses tonuyla. Onun bana bu şekilde davranması hiç içime sinmiyordu. Ben onu terslerken nasıl hala iyi niyetini koruyabiliyordu.
''Cameron, git buradan'' bunu neden dedim bilmiyordum ancak gidecek gibi durmadığı için bunu yapmak zorundaydım. Bir süre uzun bir sessizlik oldu. Gittiğini anladığımda hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Şu an neden ağladığımı bilmiyordum. Ancak içimden gelmişti. Beni zayıf nokta görüp kandırdıkları için olabilir miydi? Büyük ihtimalle.
''Sen aptalın tekisin Des!!'' tek yapabildiğim kendime kızmaktı. Çok sinirliydim. Beni kandırmalarına izin vermiştim. Aniden gelen sinirle telefonumu elime aldım ve whatsappa girdim.
Bilinmeyen Numara: Seni kandırmak mı? Bunu düşünmen bile canımı yaktı.
Bilinmeyen Numara: Destiny lütfen tek mutluluğumu elimden alma
Bilinmeyen Numara: Hayalin bile içimi huzurla kaplarken seninle konuşmanın verdiği mutluluğu hayal edebiliyor musun?
Destiny: Sevgine inandığımı sanıyorsun...
Hala çevrimiçiydi. Mesajımı görür görmez 1 saniye bile geçmeden yazmaya devam etti.
Bilinmeyen Numara: İstersen bana bağır çağır ağzına geleni söyle.
Bilinmeyen Numara: Ama bana, aşkıma engel olamayacaksın.
Bilinmeyen Numara: Hiç kimse olamayacak.
Dolan gözlerim görmemi zorlaştırdığında telefonumu tekrar kilitleyip kucağıma koydum ve elimin tersiyle gözlerimi silip telefonumu ayağa kalktığımda tekrar klozetin kapağına koydum. Soğuk fayansta aynaya doğru adımlarken vücudum titriyordu. Aynanın önüne geldiğimde yüzümü inceledim. Sevilecek bir kız da değildim. Oyun oynadığı kesindi. Kapım tekrar çaldığında çok geçmeden arkadan bir ses geldi. ''Ya oradan çık ya da Sara ve Nick'i çağırırım sonra da kapıyı kırarım,'' cidden yapar mıydı? Cameron'dan bahsediyoruz kesinlikle yapar.
''Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim,'' sesim titremişti ve güçsüz çıkmıştı. Beni böyle güçsüz görmesini istemiyordum. Güçsüz olduğumu düşünmesini dahi istemiyordum.
''Seni bu anda yalnız bırakmayacağım, ve sen çıkana kadar kapının önünde oturacağım. İstersen sabaha kadar orada dur. Kıpırdamadan seni bekleyeceğim. Her zaman olduğu gibi,'' her zaman olduğu gibi? Ne demek istiyordu?
''Her zaman olduğu gibi mi?'' burnumu çekip kapıya biraz daha yaklaştım. Fısıldaşıyordu kendi kendine. Ne dediğini anlamak için kulağımı kapıya dayadım ve dinlemeye çalıştım. Ancak ses kesilmişti. ''Cameron, ne demek istiyorsun?''
''Yok bir şey ağzıma geleni söyledim işte,'' bir adım geri atıp anahtarı döndürdüm ve kapıyı açtım. Öylece bakışırken bana doğru hızlı adımlarla yaklaştı ve kollarını doladı. ''Tanrım, iyisin'' güçlü kollarını belimden çektiğinde elleriyle yüzümü kavradı ve gözlerimin içine baktı. Ağladığımı görmesini istemediğimden gözlerimi çektim gözlerinden. Başımı eğemiyordum çünkü elleriyle engel oluyordu.
''Des, bana bakar mısın?'' gözlerim tekrar gözleriyle buluştuğunda ciddi ifadeyle derince süzdü. ''Sen ağlamışsın.''
''Beni güçsüz görmeni istemiyorum Cameron. Sadece git.''
''Sen böyleyken hiçbir yere gitmiyorum. Polis çağırsan bile,'' acı bir gülümseme yolladığımda başımı omzuna gömüp kollarını tekrar belime doladı. İçinden geçenleri bilmek isterdim. Beni böyleyken bile seviyor olması tuhafıma gidiyordu.
Elleri saçlarımı bulduğunda huylanmıştım. Ancak saçımla oynanmasını çok sevdiğim için öylece durdum. Elleriyle saçlarımı yukarıdan aşağıya tarıyordu. Mayışmıştım. Sonsuza dek onun kollarında olmak istiyordum. Ta ki bir ses ona seslenene kadar. An bozulmuştu. İkimizde ayrılıp sesin geldiği yöne baktık. Sesin kaynağı Nick'ti.''Cameron sen burada ne yapıyorsun?''
''Sen burada ne yapıyorsan,'' verdiği cevapla onunla gurur duymuştum. Nick tökezlemişti. Bana dönüp sinirli ve keskin bir ses tonuyla tekrarladı sorusunu ''Destiny o burada ne arıyor?''
Ukalaca gülümseyip ''Cevabın sana ulaştığını sanıyordum,'' deyip Cameron'ı elinden tutup çekiştirdim. Arkamdan ismimi sesleniyor olsa da onun laflarına sağırdım. Arkadaşımla çıkıyor diye abim gibi davranamazdı. Herkesin hayatı kendineydi.
Odaya girip kapıyı kilitledim. Ve Cameron'a döndüm. ''Aklımdan milyonlarca senaryo geçiyor, Destiny'' kıkırdadığında gözlerimi devirdim ve soluyarak ciddi bir tonda konuştum ''Sapık,'' dudaklarını gülmemek için birbirine bastırıyordu ve bu görünüşü bebeksiydi. O kadar şirindi ki yanaklarını sıkmamak için kendime zor hakim olmuştum. O sırada aklıma gelen şeyle kendi kendime sayıklamaya başladım.
''Hayır, hayır, hayır. Lanet olsun,'' meraklı gözlerle bana bakan Cameron'a arkamı dönüp kapıyı açmaya çalıştım.
''Destiny neyin var?'' Kapıdan çıkarken cevapladım. ''Telefonum! Banyoda kaldı!!'' Banyonun kapısına koşar adımlarla geldiğimde elinde telefonumla Nick'i gördüm.
''Nick?'' Mesajlarıma mı bakıyordu? Lanet olsun!
BÖLÜM SONUU
TA-DAAAM JWUE0RIJGRGEPJI
Nasıl beğendiniz mi?
666 kelime ;(
Vote & yorum lütfen <3
Sizi seviyorum ballarımm<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Excellent | Cameron Dallas
Teen Fiction"Sen benim gökkuşağımsın. Ve eğer gökkuşağını seviyorsan, yağmura katlanmak zorundasın."