"Drunk"

842 91 22
                                    

Bir gün bu kelimeleri yan yana sıralayıp, bazıları için bu kadar kötü cümleler kuracağımı sanmıyordum ancak bu şekilde giderse yazmayı bırakacağım. Ya madem tüm bölümleri özenle okuyorsunuz + kitabım kütüphanenizde, neden oy vermiyorsunuz? Sizin için bir şey ifade etmeyebilir ancak bu durum yüzünden gözüme uyku girmiyor. Yayımlar yayımlamaz 3-4 okuma geliyor. Bu da demek oluyor ki kütüphanenize alıyorsunuz ancak oy vermiyorsunuz. Ben o kadar satırı gecemi gündüzüme katıp yazıyorum. Azcık emeğin kıymetini bilin. Hadi yapamıyorsanız empati kurun. Bunların hepsine rağmen oy vermemekte kararlıysanız okumayın. Gördükçe üzülüyorum ve yazmaktan vazgeçiyorum. Artık sınır koyacağım böyle devam ederse. Neyse iyi okumalar.

Kalbim ağzımda atıyordu sanki. Nefes alış verişlerim hızlanmıştı ve gözlerim kocaman açılmıştı. O ise sadece yola bakıyor konuşmak için çaba gösteriyordu. "Orada beklediğin kişinin ben olmadığını da biliyorum-" sözünü kesmeseydim konuşacağı yoktu. "Cameron, asıl konuya gelir misin artık?"

Tekrar arabayı çalıştırdığında konuşması için hala iki dudağının arasına bakarken o sadece yutkunmuştu. Üzerinde bir baskı vardı. Ve bu onun konuşmamasına neden oluyordu. "Demek konuşmayacaksın."

"Yapamam."

"Benim için zaten neyi yaptın ki?" Keskin bir ses tonuyla cevap verip dışarı izlemeye başladığımda bir bana bir de yola bakıp durdu. "Beni o kadar çok kırdın ki, bir daha asla eskisi gibi olmayacak" gözleri dolmuş bir şekilde gözlerimin içine baktı. Yalvarır bir ifadesi vardı. İçim acıyordu. Ancak bunu belli etmemeliydim. Sinirlice yola döndüm ve bir an önce varmayı diledim.

《》《》《》《》

Arabayı durdurduğunda kollarımı göğsümün altında birleştirip sanki durmamışız gibi kaşlarım çatık bir şekilde yoldan gözümü ayırmadım. Bana bir süre baktıktan sonra arabadan indi ve çekine çekine önden dolaşıp kapımı açtı. Onu görmemezlikten geliyordum. Gözlerimde ki yaşlar aktı akacaktı. Ancak kendimi tutmalıydım.

"Destiny, lütfen..." sesi ağlamaklı çıktığında hızla çıkıp yüzüne bile bakmadan eve doğru koştum. Fazla yorulmuştum. Hem fiziksel hem de ruhsal olarak çökmüştüm. Cameron ne ara bu kadar duygusuz birine dönmüştü?

Kapının önüne geldiğimde o daha yeni arabayı park ediyordu. O kadar yıkılmış bir görüntüsü vardı ki onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Ancak verdiğim tepkide haklı olduğumu düşünüyordum. Ona yalvarmama rağmen umursamamıştı. Gözümden akan her yaşa içi burkulan o adam, hıçkırıklara boğulduğumda beni kestirip atmıştı.

Artık beni sevmiyordu.

Onu da kaybetmiştim. Bir tek o kalmıştı. Şimdi o da yoktu. Çevremdeki insanları tek tek kaybediyordum. Yorulmuştum.

Kapıya anahtarı takıp kapıyı açtığında beni beklemeden içeri girdi. Bir süre arkasından baktım ve yerimden bile kıpırdamadan "Neden benden nefret ediyorsun?" dedim titrek sesimle. Yerine çakıldı bir süre. Ağzını bile açmadan bekledi. Ne o ne ben tek kelime bile etmedik. Nasıl bu hale gelmiştik?

Arkasına dönmeden mırıldandı "Senden asla nefret etmem," ancak hareketleri bunu göstermiyordu. Benden soğumuştu. Ve artık bana o ışıltılı gözlerle bakmayacak, gülüşüyle dünyamı aydınlatmayacak mıydı?

"Özür dilerim. Senin hak ettiğin gibi biri olamadım..." gözlerimde hapsettiğim yaşlar kendini salmıştı. Artık özgürlerdi. Sesim değişmişti. Güçsüzdü. "...belki de artık beni sevmiyorsundur. Hayatında başkaları vardır. Ama... Ama herkes gitti, Cam. Bir tek sen vardın. İstersem senden nefret edeyim. Ben vazgeçeyim. Ama sen beni bırakma, vazgeçme lütfen."

Arkasına dönüp bir süre bekledi. Süzdü o güzel gözleriyle. Gözümden akan her yaşta burkuluyordu sanki içi. Ancak sadece gitti. Arkasını döndü ve gitti. İçeri girip kapıyı kapattım ve merdivenlerden koşarak çıktım. Odaya girer girmez kapıyı çarpıp yere çöktüm. Herkes gitmişti. Ben gitmem diyen adam 'gitmişti'. Artık kimse sevmezdi ki beni. O bile vazgeçmişken kim severdi ki beni.

Bağırarak ağlıyordum. Hıçkırarak. Eski Cameron olsaydı yanıma gelir sihirli kelimeleriyle hayatımı renklendirirdi.

Yerden destek alarak ayağa kalktım ve topallaya topallaya yatağa ilerledim. Kendimi hızla bıraktığımda yumuşacık yatak hiç rahat gelmemişti. Sanki buz gibi soğuk fayansa yatmışım gibi vücudum titriyordu. Sağıma dönüp gözlerimi yumdum ve kendi kendime sayıkladım.

"Her şey yoluna girecek."

《》《》《》《》

Gözlerimi açtığımda karşımda gördüğüm büyük bedenle geri çekildim. Gördüğüm kabuslar bilinç altıma yerleşip karşımdaki kişiyi Nick olarak göstermişti. Ancak bu Cameron'dı. Burukça gülümseyip elimi yanağında gezdirdim. Garip kokuyordu. Sanki... İçmişti. Kendine zarar veriyordu. Bunu yapmasına hem kızmış hem de masum duruşuna aldanıp üzülmüştüm. Bebek gibi o kadar güzel uyuyordu ki.

Yanağına masum bir öpücük kondurup yataktan indim. Tam odadan çıkacakken "Beni bırakma," diye sayıkladı uykusunda. Arkamı döndüğümde onun o halini görünce ayaklarım geri geri gitmişti. Kendimi saçlarıyla oynarken bulmuştum. Buna daha ne kadar devam edecektik? İkimizde karışık duygular içinde yüzüyorduk ve bir daldan tutunmazsak boğulacaktık.

Ayağa kalkıp gidecekken kolumdan tutup çekmesiyle dengemi kaybedip üzerine düşmüştüm. İçki kokusu beni uyuştururken o güzel bakışları beni benden almıştı. Neredeyse dudaklarımızın arasında hiç boşluk yoktu. Nefesi vücuduma bir titreşim yollarken nasıl kalkacağımı düşünmeye başladım. Dudakları dudaklarımı bulduğunda ana eşlik etmek yaptığım en büyük hataydı belkide.

Ayrıldığımızda koca solukları yüzüme çarptığında kendime gelmiştim. Bunu yapmamalıydık.

Yuvarlanıp yatağın öbür tarafına geçtiğimde öylece arkamdan baka kalmıştı. "Yaramaz çocuk olma vakti değil. Uyuman gerekiyor." Ayağa kalkıp boynumu ufaladığımda son bir kez ona bakıp kapıya ilerledim.

"Destiny, sana söylemem gereken bir şey var," kapının kulpunu bırakıp ona döndüm. Platonik hakkında bilgi vermesini dileyerek onu can kulakla dinlerken gözlerini sıkıca yumdu ve yatakta doğrulup eliyle iki kez yatağa vurdu. Yatağın başına oturup gözlerinin içine baktım ve konuşmasını bekledim.

"Ben..." gözlerini açacak hali yokken halsiz ses tonuyla cümle kurmaya çalışıyordu. Belki de az önce beni öptüğünü yarın hatırlamayacaktı bile. Ki şu an kendine olmadığından bunu anlamıştım. "...ben sadece şey..." devam edemiyordu. Başını geriye yaslanıp gözlerini yumdu. Onu bu şekilde çırpınırken görmek canımı yakmıştı. Kafasını kendime çevirip gözlerini gözlerime diktim. Elini kavrayıp "Korkma, söyle" diye fısıldadığımda sırıtıp "Seni seviyorum," dediğinde kızarmıştım. Sarhoşken aklı başında olmayanlardandı.

"Hadi bakalım uyku vakti."

"Sen nerede uyuyacaksın? İatersen burada beraber uyuyabiliriz Des."

"Sen uyu. Bunları düşünme," dediğimde aşağı kaydı. Ve yastığı düzeltip bana arkasını döndü. Hemen uyuklamasına şaşırmıştım doğrusu. Altta katlanmış örtüyü üzerine örtüp saçlarına bir öpücük bıraktım ve ışığı kapatıp odadan ayrıldım. Nefesimi dışarı verip merdivenlerden sallanarak indiğimde aklımda bugün yaşadıklarım vardı. Platonik bana kırılmıştı ve Cam de öyle. Ancak tek kırılan onlar değildi. Benim de bir kalbim vardı. Ve paramparça olmuştu. Kimse parçalarını toplayıp birleştirmemişti. Cam bile. Koltuğa iki büklüm yattığımda Cameron'ın ne kadar rahatsız olduğunu anlamıştım.

Sanki uyusam her şey düzelecekmiş gibi kendimi inandırıp gözlerimi sıkıca yumdum.

BÖLÜM SONU

Herkes Des ve Cam sevişsin diyordu bir de sevinmişsinizdir ama yine olmadı wşdmlsmxşs

Neyse nasıldı?

Bu arada Cam ve Des çiftinin ship adını seçtik Cestiny.

Umarım beğenmişsinizdir sizi seviyorum








Excellent | Cameron DallasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin