''Bugün hafta sonu, Des! Hava da çok güzel. Ne yapmak istersin?''
''Bir dakika bir dakika ne dedin?!''
''Ne yapmak istersin?''
''Hayır, hayır ondan önce.''
''Hava da ço-'' sözünü kestim. ''Cameron, ondan önce!''
''Bugün hafta sonu,'' koltuktan aniden fırlayıpsalonda oradan oraya turlamaya başladım. ''Neyin var, Destiny?'' Bir an duraksayıp tekrar karşısına oturdum ve bedenimi ona çevirdim.
''Cameron, biz kirayı ödemek için Sara ile hafta sonları burgercide çalışıyorduk! Ve tam yarım saat içinde işte olmam gerek!'' Biraz yaklaştı ve ellerini dizlerine dayadı.
''İyi de siz artık aynı evde yaşamıyorsunuz. Yaşamadığın bir evin kirası için çalışamazsın,'' bir bakıma haklıydı ancak bir kere bile gitmezsem atılabilirdim. ''Sonsuza dek burada yaşayamam, Cameron. Hem ailen elbet gelecek. Ayrıca sana rahatsızlık veriyorum. Rahat yatak dururken koltukta yatıyorsun,'' sırıttı ve cevapladı.
''Bu yanında yatmama izin verdiğin anlamına mı geliyor,'' koluna hafif vurdum ve ''Sapık,'' diye mırıldandıktan sonra ayağa fırladım. ''Kendi ayaklarımın üzerinde durmam gerekiyor,'' o da ayağa kalktı ve karşımda dikildi. ''Ya da buradan gidince ailenin evine yerleşebilirsin. Bak, çalışıp kendini yormanı istemiyorum,'' yanağımı baş parmağıyla okşadığında başımı eğdim. 'Ama,'' bu sefer sözümü kesen o oldu ''Aması yok. Bugün benimlesin,'' yine inadı tutmuştu. Ve kazanana kadar durmazdı. Başımı onaylarcasına salladığımda elimden tutup çekiştirmeye başladı. Nereye götüreceğini bilmiyordum ancak gidiyordum.
Odasına geldiğimizde aklımdan milyonlarca senaryo geçti. Dolaba doğru yöneldiğinde içinden kırbaç çıkacağını falan düşündüm. Ancak bir tişört çıkardı. Nefesimi rahatladığımı belirten bir şekilde dışarı verdiğimde önümde durdu ve ''Bu benim tişörtüm. Ancak sende çok iyi duracağına eminim. Bugün benim için bunu giyer misin?''
Başımı onaylarcasına salladığımda yanağıma küçük bir buse kondurup odadan çıktı. Bir kapıya bir de tişörte baktım. Beyaz, sade bir kısa kolluydu. En sevdiğim. Zaten erkek tişörtlerine hep bir ilgim olmuştu. Hatta tişörtlerimin yarısı erkek tişörtüdür. Üzerimdeki bol siyah tişörtü çıkartıp yatağın üzerine attım ve Cam'in verdiği tişörtü üzerime geçirdim. Zaten ufak tufak bir şeydim. İçinde kaybolmuştum adeta. Altıma buraya gelirken giydiğim siyah dar taytımı geçirdim ve yatağın üzerindeki tişörtü katlayıp Cam'in parfümlerinden birini sıkıp aynada son kez kendime baktım. Hazırdım. Kapıdan çıkıp aşağı indiğimde beni merdivenlerin başında bekliyordu.
Tişörtünü giydiğimi görünce gülümseyerek gözlerini ayırmadan süzdü. ''Çok ufaksın,'' kıkırdadığında gözlerimi devirip gülümsedim ve önünde durdum. Gözlerini kapatıp kokumu içine çekince mırıldandı. ''Çikolata?'' Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı aşağı yukarı salladım. Sara şu an karşımda olsaydı ''Kendi parfümün yok mu?'' ''Neden benimkini kullandın?'' gibi bir milyon tane soru sorardı.
Ancak Cam öyle değildi. Sırtından ceketini alsan ''Neden aldın'' demezdi.
O, en kötü şeyden bile pozitif şeyler çıkartabiliyor ve iyi hissettirmesini çok iyi biliyordu. İşte onun bu huyunu çok seviyordum.
Yavaş adımlarla salona ilerlerken arkamdan baktığını hissedebiliyordum. Ve bu his tüylerimin diken diken olmasını sağlıyordu. Koltuklardan birine yayılıp onun da hazırlanmasını bekledim.
Masanın üzerinden telefonumu aldım. O günden sonra şifre koymuştum. Ancak iş işten geçmişti bile. Şifreyi yazıp telefonu açtım ve whatsapp'ı açtım. Ne bir mesaj vardı. Ne bir arayan... Bilinmeyen bile benden vazgeçmişken nasıl kendimde kalabilirdim? Telefonu kilitleyip kucağıma koydum ve beklemeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Excellent | Cameron Dallas
Fiksi Remaja"Sen benim gökkuşağımsın. Ve eğer gökkuşağını seviyorsan, yağmura katlanmak zorundasın."