Yatakta bir o tarafa bir diğer tarafa dönüp duruyordum. Yerimi yadırgamıştım. Evet, hala Cameron'ın evindeydim. Nick hala bizde olduğu için beni eve göndermemişti. Onlarda kalmamı rica etmişti. Ancak o salonda sert koltuklarda uyurken nasıl rahat uyuyabilirdim ki?
Uyuyamayacağımı anladığımda tavana odaklandım. Aklımdan şu ana dek başıma gelen her şeyi geçirdim. Ancak bazı noktalarda takılmıştım.
Platonik bana "Hayalin bile içimi huzurla kaplarken seninle konuşmanın verdiği mutluluğu hayal edebiliyor musun?" demişti ve Cameron'da "...Bunları söylemem gereken kişi mesajlaşırken bile mutlu olduğum kişi..." Cameron'la daha bugün konuşmaya başlamıştık. Ancak nasıl böyle konuşabiliyordu?
''Seni bu anda yalnız bırakmayacağım, ve sen çıkana kadar kapının önünde oturacağım. İstersen sabaha kadar orada dur. Kıpırdamadan seni bekleyeceğim. Her zaman olduğu gibi,'' o an aptal kafam bunları idrak edememişti. "...her zaman olduğu gibi..." daha birkaç gün önce tanışmamış mıydık? Resmi olarak evet. Milyonlarca düşünce aklımı kurcalarken yatakta doğruldum ve yere indim. Odadan çıktığımda salonun ışığının yandığını gördüm. Merdivenlerden inip salonun kapısından ona baktığımda dirsekleri dizlerine dayanmış, ellerini ensesine siper etmiş bir şekilde oturuyordu. İşte şu an onun platonik olup olmadığını öğrenebilirdim. İçeri bir adım attığımda başını bana çevirdi ve o soğuk yüzünde birden güneş açtı. Koltuğa ilerleyip tam yanına oturdum. Ne diyeceğim, nasıl başlayacağım hakkında en ufak fikrim yoktu. Ancak bir ihtimali hiç düşünmemiştim.
Ya her şey bir tesadüfse?
"Sende mi uyuyamadın?" öylece oturup mal gibi halıyı izlemekten sıkılıp konuşmayı başlatmıştım.
"Sanki Nick tekrar gelecek ve sana dokunacakmış gibi hissettim. Kabus ta görünce senin için uyumadım."
"Biliyor musun bende sen burada rahat değilsindir diye uyumadım," birden gözleri bir yıldız misali parlamıştı. Kocaman sırıtıp yüzüme bakmaya başlamıştı. "Gerçekten mi?" Çocuksu heyecanla sorduğunda başımı 'evet' der gibi salladım. Bir günde yaşadıklarım, yaşadıklarımız hoş şeyler değildi ve ben korkuyordum. Sara belki de Nick varken bana inanmayacaktı. Bana dokunduğunu asla kabullenmeyecekti. Belki de gidecek yerim kalmayacaktı.
"Sara eşyalarımı dışarı atmıştır bile," donuk bir ses tonuyla konuştuğumda çenemden tutup kendine çevirdi ve gözlerimi analiz etmeye başladı. Her zaman bilirdi. "Korkuyorsun..." ve yine bilmişti. Gözlerim dolmaya başladığında başımı başka yöne çevirdim. Bugün beni fazlasıyla ağlarken görmüştü zaten. Artık izin veremezdim.
"Sana dokunurken bende oradaydım. Sara inanmak zorunda," ona tekrar döndüm ve keskin ses tonumla konuştum "Onu tanımıyorsun, Cam. Nick onun ilk sevgilisi ve onun sayesinde popüler. Eğer ayrılırsa dışlanır. Muhtemelen kabullenmeyecek," konuşmam bittiğinde gelen ani sinirle koltuğa bir yumruk geçirdim ve ellerimi dizlerime dayayıp avuç içlerimle gözlerimi kapattım.
"Seni böyle görmeye dayanamıyorum. Lütfen yapma," hiç tepki vermeden öylece durmaya devam ettim. Kulaklarım sadece aklımda dönüp duran düşüncelere açıktı. Şu an sadece onları dinliyordum. "Destiny, bizde kalabilirsin. Ailem birkaç gün daha gelmeyeceklerini söylediler."
"Peki ya sonra ne olacak? Nick bizim evi sahiplenmiştir bile. İkimizden biri gelene kadar bizde kalır. Lanet olsun ki gidecek hiçbir yerim yok," bunu söylememle yanıma sokuldu ve beni kendisine çekti. Kollarını doladığında başımı göğsüne yasladım ve ağlamamak için tişörtünü sıkmaya başladım. Saçlarımı öptüğünde kendimi geri çekecektim ancak kollarında güveni bulmuşken kopamadım.
Bana yarını unutturup, bu ana odaklanmamı sağlamıştı.
BÖLÜM SONUU
Bu bölüm çok kısa oldu ancak sabah erkenden kalkıp yazdım. Hemen yayınlayayım dedim.
Öğlen veya akşam 2 bölüm daha gelecek. İstek üzerine
Vote & yorumlarınızı bekliyorum
Giderek artıyoruz <3 umarım bu yolda başarıyı yakalarım neyse,,
Sizi seviyorumm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Excellent | Cameron Dallas
Teen Fiction"Sen benim gökkuşağımsın. Ve eğer gökkuşağını seviyorsan, yağmura katlanmak zorundasın."