Sıkıntıdan karşı koltukta selfie çekmeye çalışan Cameron'a bir yastık fırlattım ve ifadesiz bakışlarına mimiksiz bir şekilde bakmaya devam ettim.
"Beni takar mısın?"
"Sen bileklik değilsin Destiny."
"Ne? Kutuplar bile daha sıcaktır Cam. Boşanma sebebimiz bu olabilir," dedim kıkırdayarak. Evli bir çiftmişiz gibi şakalaşmıştım onunla. Hoşuna gitmiş olacak ki telefonla beni çekmeye başlamıştı. "Gülümse Des," ne kadar üşensem de sırtımın altından çıkardığım yastığı da ona fırlatacakken ıskalamıştım. Bu son yastıktı...
Hayattaki şansım resmen.
"Fotoğraf çekilmek bana göre değil, Cam. Beni rahat bırak," huzursuzca mırıldandığımda bir sırıtış attı ve oturduğum koltuğa atladı. Boynuma omzunu atıp kendisine yapıştırdığında üçe kadar sayıp çekmişti. Hayır, hayır... Bu fotoğraf tam ifşalıktı. "Cameron, seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?"
"Hayır Destiny. Fotoğrafı silmeyeceğim..." fotoğrafa bir kez daha bakıp bana döndü ve "...hem çok ufak çıkmışsın. Bunu duvar kağıdı yapacağım," yanağıma bir öpücük kondurup geri çekildiğinde onu izledim. Çok geçti...
Ne ara bu kadar samimi olmuştuk? Tuhafıma gidiyordu. Daha dün birbirimize nefret dolu gözlerle bakarken bugün sürekli gülümsüyorduk.
"Şey... Cameron?"
"Evet, Destiny?"
"Ben şey-"
"Çekinme," vücudunu bana çevirip istekli gözlerle gözlerimi süzdüğünde söylemem gerektiğini düşünüp söze başladım.
"Artık telefonumu almam gerekmiyor mu sence de?"
"Telefonun zaten sende, Des."
"Sim kartım olmadan bir işe yaramaz," nefesini sıkkınca dışarı verip bedenini ve yüzünü geri çevirdi.
"Benden kaçacağını biliyorum," elinden tutup gözlerime bakmasını sağladım ve kahvenin en güzel tonu olan gözlerine hayranlıkla baktım. "Senden kaçmayacağım."
"Korkuyorum."
"Cameron, bana güvenmiyor musun?" Utana sıkıla eli cebine gittiğinde içimden sevinç çığlıkları atıyordum. Platonik benden umudunu kesmiş olsada hala özür dilemek için bir şansım vardı.
Sim kartımı aldığımda kocaman bir gülümseme oluştu dudaklarımda. O ise sadece beni izliyordu. Her adımımı bir bir... Telefonum açılırken kendimi geriye attım. Acaba ne diyecek diye düşünmekten içim içimi kemiriyordu. Korkuyordum. Beni affetmemesinden, birini kırmaktan korkuyordum.
Pinimi ve telefon şifremi girip telefonumun kendisine gelmesini bekledim.
"Bir şey daha isteyebilir miyim?" Çekinerek sorduğumda başını bana çevirip aşağı yukarı salladı. "Benim telefonumda hiç bizim fotoğrafımız yok. Bir tane bile olsa olsun istiyorum. Şey, senin için de sorun olmazsa-" ne demek istediğimi anlamış olacak ki gülümsemesi yüzüne yayıldı ve daha cümlemi bile tamamlamadan başını onaylarcasına salladı. Ön kamerayı açıp havaya kaldırdım ve ikimizi gösterecek şekilde ayarladım. Kollarını boynuma dolayıp o şirin gülümsemesini yüzüne yaydı ve çekmemi bekledi. Bense sadece sırıttım. Bu fotoğraf fazlasıyla kusursuz olmuştu. Telefonumu elimden aldığında ne yaptığına bakmak için yanına sokuldum. Duvar kağıdı yapmıştı.
"Ne zaman kötü hissedersen, bu fotoğrafa bak," telefonumu tekrar elime tutuşturduğunda bir süre fotoğrafa baktım. Gerçekten iyi hissettiriyordu.
Yüzleşmekten korkuyordum. Ya beni affetmezse? Ya ağır konuşursa? Ya cevap vermezse... Yıkılırdım. Tam anlamıyla yıkılırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Excellent | Cameron Dallas
Teen Fiction"Sen benim gökkuşağımsın. Ve eğer gökkuşağını seviyorsan, yağmura katlanmak zorundasın."