P~3

794 67 11
                                    

Medya: Alisia

•••

Nefes nefese koşarken geriye baktım yine. Birisi öldürmek için peşimden koşuyordu... sanki gücüm tükeniyor git gide. Korkuyla etrafıma baktım, karanlık ormandan başka hiçbir şey görünmüyordu.

"Yardım edin!"

Diye bağırsam da sesim hiç bu kadar sessiz çıkmamıştı. Sanki zifiri karanlık yutmuş gibiydi sesimi. Küçük bir çukur önüme çıktığında bütün gücümü toplayarak atladım. Ayağımın altında hissettiğim boşlukla çukura düşerken tekrar bağırdım  yine yutulmuştu sesim.

Sarmaşık etrafımı sararken yavaş yavaş en derine iniyordum. Bir el uzandığında zorlukla ben de uzandım o ele. Tutunarak kendimi yukarıya çekerken bu karmaşık yerde boğulmaktan korkuyordum. Bedenim yavaş yavaş o sarmaşık dallardan ayrılırken elimin bırakılmasıyla tekrar geriye düştüm. Bu sefer kaçış yoktu, çünkü tamamen gömülmüştüm zifiri karanlığa. Karanlık, bir el gibi ağzımı kapatırken artık çırpınışlarımın bir faydası yoktu.

"...."

Aniden yerimden sıçrarken apar topar ayağa kalktım. Yerimde dönerek etrafıma bakıyordum, karanlıktı. Zihnim açılırken rüyamdaki o sarmaşıklar da çekilmiştiler. Çalan telefonuma doğru koşarken açmaya çalışarak kulağıma götürdüm.

"Alo?! Kimsiniz? Nerdeyim?" Dedim uykulu sesimle. Daha ne olduğunu tam anlamış değildim. Anladığımda rüyanın etkisi yeni geçiyordu

"Aşağıdayım, hemen in!"

Telefon suratıma kapatılırken bir süre öylece kulağımda kaldı. Uyuya kalmıştım, kabus görmüştüm, kabusta birisi beni kovalıyordu, boşluğa düştüm. Telefon çaldı, birisi beni aşağıya çağırdı. Ben ona nerdeyim diye sordum... Benim bir işim vardı, daha bugün anlaşmıştık. Saate baktım telefonu kulağımdan indirerek. On ikiye doğru geliyordu saat. On buçuktan sonra uyuyabilirsin demişti?! Fakat son anda 'Canım ne zaman isterse?' cümlesini hatırladığım gibi telefonu fırlatarak koşmaya başladım.

İşin kurallarından birincisiydi: çağırdı mı, hemen inecektim. Koltukta, televizyon izlerken uyumuştum. Önceden hazırladığım çantayı koluma takarak fırlattığım telefonu buldum ve onu da çantama attım. Çantamda, not etmem için defter, kalemler, ses kaydedici, fotoğraf makinesi vardı. Bunları, son anda akıl etmiştim.

Kendisine söylemeyecektim çünkü dalga geçebilirdi. Geçeceğine de emindim. Ayakkabılarımı giyinerek bağcıklarını bağlamadan kapıyı kitleyip evden çıktım. Tamamen karanlıkta hazırlanmıştım ve benim için büyük başarıydı. Merdivenlerden koşarak indim ve kendimi dışarıya attım. Kolları kenetli beni bekleyen patronum dikkatle bana bakıyordu. İlk sefer de böyle yapmıştı.

"Hazırım!" Konuşmaya çalıştım nefes nefese. Kollarını çözerken bir adım öne geldi. Ellerini beline koyarak derin bir nefes aldı.

"Ne günah işledim acaba?!"

Haykırarak söylediği cümlelerden sonra kaşlarımı çattım. Soru da soramıyordum ne oldu diye. Ben öylece kalırken elini belinden çekerek üzerimi gösterdiğinde hafif kafamı eğerek üzerime baktım. Gözlerimi sımsıkı kapatarak elimle de ne olur ne olmaz diye gözlerimi örtmüştüm. Resmen adamın karşısına pijamayla çıkmıştım. Bir de üzerinde 'garfield' karakteri olan kedi vardı. Elimi çekerek geri geri gitmeye başladım. Bağcıklarım da açıktı.

Pırlanta/1 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin