P~8

599 49 8
                                    

Rüyadan yoksun derin uykumdan uyandığımda sol tarafıma döndüm ve pencereden sızan ışığın gözlerimi acıtmasına izin verdim. Ellerimi kafamın altında sabitledim boş boş dışarıyı izlerken. Zihnim çok uzun yolculuğa çıkmış gibiydi. Son zamanlarda yaşadığım şeyler bünyeme en önemlisi de sahip olduğum gerçeklere bir hayli zıttı. Çok derinlere inmek istesem de düşüncelerimin altında kalacağımı bildiğim için vazgeçtim. Evimin hali hiç de iç açıcı değildi. Düzensizliğime eklenen Cevat beyin cinayet yüklü iş  prensibi iyice dengemi alt üst etmişti.

Gözüm komodinin üzerinde duran küçük minyatür oyuncağa takıldı. Elimi uzatarak oradan aldığımda parmaklarımın arasında duran oyuncak karıncayı inceledim yüzümdeki tebessümle. Aykut'un hediyesiydi ve önemlisiyse bu oyuncağın hikayesiydi.

Terliklerimle her ne kadar dikkatle koşmaya özen göstersem de toprak ayağımı rahatsız ediyordu. Nihayet, her zamanki gibi bahçede oynayan yan komşunun oğlunu bulmayı başarmıştım. Benimle konuşmazdı, sürekli kovardı ama onunla arkadaş olmak için diretirdim. Annesini tanıyordum, yıllardır komşumuzdu fakat bir oğlu olduğunu yeni öğrenmiştim. Çünkü ayrı yaşayan babasının yanından yeni dönmüştü. Dizlerinin üzerinde emekleyerek bir yerlere gidiyordu.

"Merhaba.." Dedim gülerek fakat ön dişlerimden birkaçını kaybettiğim için hemen geri kapattım. Kısa süre sonra tekrar gülmüştüm çünkü hali beni güldürüyordu. Yüzündeki ciddiyetine bakılırsa önmeli işleri vardı.

"Git başımdan." Tersledi beni her zamanki gibi. Umursamadım.

"Ne yapıyorsun?" Dizlerimi yere koydum ne yaptığını çözmek için. "Sana ne? Bu sırrı sana açıklayamam."

"Neden?" diye sordum gözlerimi büyütürken. Şimdi daha çok merak etmiştim. "Çünkü iki kişinin bildiği sır-, sır değildil." O da dişlerini kaybettiği için 'r' harfini bazen doğru söyleyemiyordu.

"Söz veriyorum kimseye söylemem. İstersen yemin ederim." Büyük sırrını bana da açıklaması için elimden geleni yapmaya hazırdım. İnatçı çocuktum ne de olsa.

"Aykut?!" Annesinin balkondan gelen sesiyle ona döndük. "Acıktın mı?"

"Hayır-, yemek istemiyorum!"Bağırdı ayağa kalkarak. Annesi, yüzündeki hayal kırıklığıyla hemen içeriye girmişti. Tanıdığım  ilk zamanlarda Aykut çok kaba bir çocuktu. Boşanan anne baba arasında kaldığını duymuştum annemden.

"Çok kabasın, annene böyle davranman çok kötü." Çocuk olduğum için elbette Aykut'u suçladım hemen ve bu durum onu iyice öfkelendirdi. Onun gibi ayağa kalktım ben de.

"Sen bi gitsene ya!" Küçük elleriyle beni omuzlarımdan ittirirken dengemi kaybederek yere düştüm. Acıtmamıştı, her şeye de ağlayan çocuk değildim fakat o an istemsizce ağlamaya başladım. Aykut hemen yere diz çökerek beni sıkı sıkı sarmıştı.

"Ağlama, eğer ağlamazsan sana sırrımı açıklarım." Hemen gözyaşlarım dinerken amacıma ulaşmıştım. Elimden tutarak beni biraz ileriye götürdü ve işaret parmağıyla bir yer gösterdi.

"Bak, sırayla giden bu karıncaları takip ediyorum."

"Nereye gidiyorlar?"

"İşte ben de onu öğreneceğim. Bizi, bir hazineye bile götürebilirler."

"Gerçekten mi?"

Gözlerim büyürken heyecanlanmıştım. Daha hazinenin ne olduğunu bile bilmiyordum. Sadece insanların onun peşinden koştuklarını ve değerli olduğunu düşünürdüm.

Pırlanta/1 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin