s e k s e n s e k i z.

569 46 24
                                    

Etraf sakinleşince kendime çeki düzen verip dersimin olduğu sınıfa doğru emin adımlarla yürüdüm.

Kapıyı vurmadan önce "Sakin ol, dik dur ve gülümse!" diye tembihledim kendimi.

Hoca girmemi söyleyince girişteki dediklerimi uygulayarak en arka sıraya tünedim.

Tanrım! Millet gözlerini benden alamıyordu. Herkes kendi arasında fısıldaşmaya başlamıştı bile.

Hoca ellerini tahtaya vurup sınıfı susturunca arkama yaslandım. Sanat tarihi dersiydi ve ben bu adama katlanamıyordum. İnanılmaz sıkıcı anlatıyordu.

Cep telefonumu kurcalamaya başladım. Parmaklarım her seferinde mesaj kutumdaki "BiricikSapığım" yazısına kayıyordu. Ona mesaj atamıyordum çünkü son sözlerim buna engel oluyordu.

Tekrar okumaya başladım.

Ben: LANET OLASI SİKTİR GİT SİKTİR GİT!!!

Ben: GİT

Ben: KİM OLDUĞUNU SÖYLEMEDEN DE BANA MESAJ ATMA!!!

BiricikSapığım: peki

Ne hazin bir son ama... Bundan sonra hiç konuşmayacak mıydık acaba.

Onunla konuşmayı özlemiştim. Beni bir şekilde rahatlatıyordu. Ve belki bazen de güldürüyor olabilir.

"Selam" yazsam? Ya da belki bir "Merhaba". Hayır Liana! Çocuğa öylece küfürleri sıralayıp sonrasında hiçbir şey olmamış gibi davranamazsın. Bu çok... Hödükçe.

Ama onun yaptığı da öyle. Ukala Hödük!

Evet, belki yeni ismi bu olmalı. Evet kesinlikle!

Sınıftakiler toplanmaya başladığında dersin bittiğini anladım.

Herkesin bana baktığının farkındaydım ama umursamıyordum.

Bir kız "Hey stajyerin sürtüğü!" diye bağırdı. Ona bakmadım bile.
Sırayla derslere girip çıktığımda neredeyse okulun yarısını görmezden gelmiştim.

Dolapların orada Marcy'i görmüştüm. Ona ne zaman gideceğimizi sormayı düşündüm ama son anda vazgeçtim. Ne olacaksa akşam olacaktı. Şimdi gidip de geleceğimi duyurmanın bir anlamı yoktu.

Eve gitmek istemiyordum. Bunun için alışveriş merkezinde döndüm dolandım. Anneme bu gece Marcy'nin partisine gideceğimi haber verdim. Kadın acayip sevindi "Sosyal kız" oluyorum diye. Sonrasında tek başıma aptal bir romantik komedi filmine gittim. Çıktığımda hava çoktan kararmıştı.

Cep telefonumdan Marcy'nin ev adresine baktım. Doncaster'ın en lüks semtiydi. Ayağımdaki kirli yıpranmış Vans'larıma bakıp güldüm. Oraya böyle gitmek günah falan sayılmalıydı.

Otobüs karlı sokaklarda ağır ağır ilerliyordu. Düşündüğüm durakta indiğimde fark ettim ki iki durak önce inmişim.

Lüks semtteki pahalı evlerin ışıklandırmalarına baka baka yürüdüm. Ayaz başlayınca kollarımı göğsümde kavuşturup titreyerek ilerlemeye devam ettim. Dudaklarımın soğuktan morardığına emindim.

Bir kaç sokak sonra Marcy'nin lüks mâlikânesinin önünde durdum. Bu zamana kadar gayet normaldi her şey. Ama şimdi içimde bir sıkıntı belirmişti. Gerginlik her tarafımı sarmış olsa da üşüyordum.

Eve bir kez daha baktım. Tüm ışıklarıyla şatafatıyla girmemi bekliyor gibiydi.

Ama ayaklarım gitmiyordu o tarafa.

"Hadi kızım! Buraya kadar geldin, yap şunu. Ez o sana sürtük diyen kızları." diyerek kendimi teşvik ediyordum.

Bahçe kapısından içeri girdim. Kapıya giden taşlı yol dışında her yer kardı. O kadar paraları olmasına rağmen karı temizletmediklerine şaşırmıştım.

tiptoe. // tomlinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin