Ertesi gün okula geldiğimde her zamanki alışkanlık gereği fark etmeden, direk kantine gitmiştim. Arkadaşlarım her zamanki masamızda otururlarken, beni görmeleriyle birkaçı başını bana doğru çevirmişti. Orada olduklarını belli etmek ve yanlarına gitmemi ister gibiydiler ama onların yanına gitmeyecektim. Çünkü dün olanlar yüzünden hala kırgındım. Hiçbiri benim arkamda durmazken, ne hissettiğimi merak etmezken yanlarına gitmeyi zaten istemiyordum.
Bu yüzden de üstümdeki bakışlarını es geçip onlardan uzakta, köşede bir masaya oturdum. Aslında buraya gelmek yerine direk sınıfa gitmem daha mantıklı olsa da bir kere alışkanlıktan gelmiştim ve gururum yüzünden geri çıkmak da istememiştim.
Derin bir iç çekişin ardından canım sıkıldığı için cebimden telefonumu çıkarıp rastgele bakınmaya başladım. Bir süre sonra telefondan da sıkıldığımda geri cebime koyup, tek kolumu masaya uzatmıştım. Uzattığım kolumun üstüne de başımı yerleştirip gözlerimi bir süre dinlenmek için kapattım.
Onlara kırgın da olsam yanlarında olmayı istemeyi engelleyemiyordum. Görmezden gelmem için benden içlerinden gelen küçük de olsa bir özür dilemeleri ya da en azından üzgünüm demeleri yeterdi aslında ama buradan bakınca pek de umurlarında gibi değildim. Bu da moralimi bozuyordu ve suratımın yeterince değil gibi daha da asılmasına neden oluyordu.
Tüm bu düşünceler aklımdayken elimin tutulup çekiştirilmesiyle başımı kaldırıp anında gözlerimi açtım. Kim olduğunu söylememe gerek dahi yoktu çünkü bu kadar anlattığım şeyden sonra onun Sehun olduğunu anlamak hiç zor değildi.
"Elimle ne yapıyorsun?" Sehun'a bu tarz sorular sormamın cidden anlamsız olduğunu bilsem de kendimi engelleyememiştim. Sehun soruma aldırmayıp parmağımla göremediğim bir şeyler yaparken bir soğukluk hissedip elimi geri çekmeye çalıştım. Ama bu Sehun'un elimi kendine daha fazla çekmesine neden olmuştu.
"Sehun! Ne yapıyorsun sen yine?" cümlem bittiğinde Sehun'un da işi bitmiş olmalı ki elimi havada kaldırıp görmemi sağladı. Ve gördüğüm şey ile gözlerim irice açılıp şaşkınlığımı gizleyememiştim.
"Bu ne?" parmağımdaki gümüş renkli düz yüzüğe sabit bir şekilde bakarken mırıldandım.
"Yüzük, sevgilim. Herkes benim olduğunu anlamalı. Aynısından bende de var hatta." Açıklamasını yapıp elimin üstüne bir öpücük bırakmış ve hızlı adımlarla bir şey dememe fırsat dahi bırakmadan gitmişti.
"Ya! Sehun... Buraya gel hemen!" arkasından ne kadar seslensem de umursamayıp gittiğinde tekrar şaşkınlıkla yüzüğe baktım. Bana bu kadar mı takıntılıydı? Ya da parmağıma yüzük takacak kadar mı sahiplenmişti? Hangisi olduğuna gerçekten karar veremiyordum ve bu şekilde davranması çelişkiye düşmeme neden oluyordu.
Yüzüğe bakmaya devam ettiğim sırada yanağımda sulu bir şey hissetmiştim. Başımı çevirdiğimde Sehun'un beni öptüğünü görmüştüm ve bu da göz devirmem için yeterli bir sebepti. Tam buna söylenmek adına ağzımı açtığımda Sehun benim yerime konuşmaya başlamıştı.
"Biliyorum, seni öpmememi söyledin ama dayanamıyorum. Ve suratını daha fazla asma, kimse olmasa bile ben senin yanındayım. Seni çok seviyorum..." geri geri adım atarken söylediği şey ile yutkundum. Haklıydı çünkü şu an yanımda kimse yoktu ve sadece Sehun vardı. Üstelik sürekli bir şeyler yaparak benimle ilgilenmeye çalışması da kendimi tuhaf hissetmeme neden oluyordu.
Sehun geri geri gidip kantinden birkaç kişiye çarparak çıktığında yine kendimi elimde olmadan gülümserken bulmuştum.
"Ruh hastası, manyak herif..." arkasından gülümseyerek mırıldandığımda gözüm tekrar parmağıma takılmıştı. Yüzüğü normal şartlarda direk çıkarmam gerekirken şu an neden parmağımdaki duruşunu incelediğime dair bir fikrim yoktu. Bir süre öylece baktıktan sonra daha fazlasını yapıp yakından incelemek için yüzüğü parmağımdan çıkardım ve etrafına bakınmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CRAZY IN LOVE
Hayran Kurgu"Sehun, böyle yapma. Beni sevmenle ilgili olan düşüncelerimi biliyorsun." "Biliyorum. Beni sevmeyeceğini de biliyorum. Ama senden zaten beni sevmeni beklemiyorum, Luhan. Bana karşılık vermeni, denemeni ya da bir şansını da istemiyorum. Yani... Elbet...