Kapının hayvanca açılmasıyla uyandım. İçeri giren Yalın'dı. Ve saçma sapan konuşmaya başladı.
'' Ondan nasıl şikayetçi olmazsın sen!''
'' O bana bir şey yapmadı. Ayrıca bundan sana ne?''
'' Bir şey yapmadı mı? Odana zorla girmeye çalışan o değil miydi?''
'' Ya sana ne dedim ya! Bu seni ilgilendirmez!'' diye bağırdım ve sesim fazla çıkmış olmalı ki Yiğit odaya daldı.
'' Ne oluyor burada?''
'' Yiğit'cim güvenlik çağırır mısın?''
'' Ne oluyor dedim Rüya! Geçiştirme!''
'' Ya beni rahatsız ediyor işte!''
'' Of. İyi.. Peki.'' Dedi ve odadan çıktı ama çok isteksizdi. Sonra Yalın yeniden konuşmaya başladı.
'' Ya cidden seni rahatsız ediyorsam bunu yüzüme de söyleyebilirdin. Güvenliği niye çağırıyorsun sen ya!''
'' Dinlemezdin ki!''
'' Ya nerden biliyorsun?'' dedi ve ağzımı açtığımda güvenlik geldi ve Yalın'ı odadan çıkardı. Artık haddini aşmıştı ve bunun cezasını çekmesi gerekiyordu.
Sonra annem geldi.
'' Rüya, doktorun artık çıkabileceğimizi söyledi.''
'' Süper.'' dedim ve hemen yataktan kalktım.
'' Rüya, sakin ol gideceğiz işte.''
'' Anne bıktım buradan!''
'' İyi hadi çabuk ol. Taksi dışarıda bekliyor. Ayrıca sana bir sürprizim var.''
'' Ne?''
'' Sürpriz dedim.'' dedi ve çıktık. Taksiye binip eve gittiğimizde (gitmez olaydım) kimi göreyim. Babam karşımda dikilmişti.
'' Senin ne işin var burada! Ya hani sen ölmüştün! Leyla Teyze'den öldüğüne dair bir mektup geldi. Hepsi yalan mıydı!'' dedim bağırarak. Ve bütün apartmanı inlettiğimi düşünüyordum.
'' Rüya, beni affet. Bana karşı biraz empati duymanız ve benim hakkımda iyi şeyler düşünmeniz için böyle bir oyun oynadım. Üzgünüm.''
'' Normalde aklının ucundan bile geçmeyiz, ama konu oyun oynamak olunca aklına ilk gelen kişi biz oluyoruz. Oyuncak mıyız biz? Biri eskiyince hemen diğeriyle oynamak mı istiyorsun? Kukla gibi yani. Bir kukla oynatıcısı gibi hayatımızla oynayabileceğini mi sanıyorsun?''
'' Rüya, yeter.'' dedi akıllı anneciğim.
'' Tamam. İstanbul'a döneceğiz. Ama bir daha böyle bir şey olursa benim ve çocuklarımın yüzünü göremezsin.'' dedi yine annem. Bende sinirle ayağımı yere vurarak:
'' Yeter artık! Benim adıma kararlar almandan bıktım! Sen git çok istiyorsan. Ama ben hayatta gelmem. Nasıl olsa bana bir gün gelip 'sana güvenmeliydim' diyeceksin. Ama o zaman iş işten geçmiş olacak anne. Bu olduğu zaman da, ben seni affetmeyeceğim,'' dedim ve gözyaşlarımı silerek odama yöneldim. Kapıyı biraz aralık bıraktım ve onları dinlemeye başladım.
'' Merak etme, seni affedecek.'' Annem babamı sakinleştirmeye çalışıyordu.
'' Ya nasıl merak etmeyeyim. Sizi oyuncak yerine koyduğumu söyledi!''
'' Bir anlık öfkeyle söyledi. Gerçekten öyle düşünmüyor,'' diye annem hala babamı sakinleştirmeye çalışarak. Ama sakinleştirirken yalan söylemesine gerek yoktu ki! Çünkü gerçekten bizi oyuncak gibi kullandığını düşünüyordum.
'' Yok. Bu böyle olmayacak. Benim hemen bir şeyler yapmam lazım. Bu arada sende o Doğukan mıdır nedir onun peşini bıraksan iyi edersin.'' Bu kez babam, annemin üzerinde hiçbir hakkı olmamasına rağmen ona emir veriyordu. Annem de kuzu kuzu ona cevap veriyordu.
'' Biz ayrıldık,'' demesine gerek yoktu. Babama hesap vermek zorunda değildi.
'' İyi. Ben Rüya'nın yanına gidiyorum,'' dedi babam. Bende jet hızıyla kapıyı kapadım. 1-2 dakika sonra babam geldi.
'' Rüya, lütfen.'' Kapının diğer ucundan konuşuyordu.
'' Ya ben oraya buraya gitmekten bıktım. Daha doğrusu yoruldum. Her yerde yeni bir hayat kurmaya çalışmaktan yoruldum.''
'' Rüya, beni içeri al.'' Kapıyı açıp babamın girmesine izin verdim. Babam konuşmasını sürdürdü. ''Yeni bir hayat değil. İstanbul'a gidiyoruz. Orada arkadaşların var.''
Yine beni ikna ediyor gibiydi. Ama hemen pes etmeyecektim.
''Belki olabilir...''
'' Yarın akşam saat 8'de uçak kalkıyor.''
Babam odadan çıktığında hemen bavulumu aldım. Kıyafetlerimi, burada arkadaşlarımla çektiğim fotoğraflarımı ve en önemlisi günlüğümü aldım. Makyaj malzemelerimi de Almayı ihmal etmedim tabii. Ve yatağıma girdim. Bir türlü uyuyamıyordum. Yanaklarımın ıslanmaya başladığını hissettiğimde, gözyaşlarımı tutmadım. Ağlayarak uyumuştum. Ama sabah gülerek uyanmak zorundaydım...
***
Sabah uyandığımda saat 8'di. Okula gitmek istemiyordum. Anneme bunu sorduğumda beni anlayışla karşılayacağını umuyordum. Umduğum gibi oldu. Ben de kot şortumu ve üzerime siyah bir tişört giydim. Evden aceleyle çıkıp sahile gittim. Sahile gitmek iyi geliyordu. Kumların üzerine oturdum ve denizi seyretmeye başladım. Hava da şansıma kapalıydı.
Denizi seyretmeyi seviyordum. Çünkü deniz bana kendimi anlatıyordu. Bir gün durgunken, ertesi gün dalgalar durmak bilmiyordu. Hırçın sular kumlara çarpsa bile, en çok zarar denize oluyordu. Çünkü dalgaları yutması gereken denizdi. İşte ben de böyleydim. Daha dün sabah çok mutlu ve sakinken, akşam tüm duygularım kabarmıştı. Söylediğim sözler annem ve babamı etkilese bile, zararı banaydı. Çünkü yaşadıklarımı sadece ben, kendi başıma atlatabilirdim. Ben çabalamadıkça kimse bana yardım edemezdi.
Ben böyle düşünürken yanıma birisi oturdu.
''Deniz ne güzel değil mi?''
Ses tanıdık gelmişti. Hatta çok tanıdık. Kalbimin en derininden hatırlıyordum bu sesi. Bu Yalın'dı.
Aman Allah'ım ne kadan da bomba bi bölüm xnjdhdj
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalın'ın Rüya'sı #Wattys2016
Teen FictionRüya'nın babasının şirketi hiç beklenmedik bi anda çöküşe geçer. Bu sırada Rüya'nın başına moral bozucu olaylar üst üste gelir. Ve o kötü kız,yolda gördüğü bi çocuğa aşık olur. Bir ilişkiye girdiklerinde Rüya yavaş yavaş değişir. İçinde tuttuğu her...