''Hayır, değil. Hatta berbat.''
Yalın yanıma oturdu ve konuşmayı sürdürdü.
''Denizden bu kadar nefret etmene sebep olan şey ne?''
''Bana benzemesi.''
''Anlamadım.''
''Bir gün durgun, bir gün dalgalı. Sular kıyıya çarpsa bile en çok zarar gören deniz. İçinde yaşayan bir sürü balık var ama bir gün hepsini kaybedecek. Çürüyecek, unutulacak. Ve bir gün, hiçbir şeyi kalmayacak. İşte bu benim. Bu yüzden kendimden nefret ediyorum.''
''Anlatmak ister misin?''
Yalın'a 'beni konuşturmayı nasıl da biliyorsun,' dercesine sinirli bir bakış attıktan sonra sorusuna soruyla cevap verdim.
''Neyi?''
''Duygularını, düşündüklerini, yaşadıklarını... Kısaca kendini.''
''Ben... Genelde duygularıma göre hareket ederim. Mantık bana saçma geliyor. Farkındayım, mantığımız olmazsa sağlıklı kararlar veremeyiz. İşte bu yüzden verdiğim kararlar beni yerle bir ediyor. Ben mantığımla değil, duygularımla karar veririm. Duygularım daha önemli benim için. Duygu olmazsa insan ölmüş demektir. Bizi oluşturan duygularımızdır. En güzel şeydir duygu. Heyecanlandığımız, sevindiğimiz, aşık olduğumuz an çok mutluyuzdur. Ama bunun öbür yüzü de var, heyecanlandığımız şey kötü bir şey çıkabilir ve bir anda yerle bir olabiliriz; sevindikten hemen sonra kötü bir haber alıp, daha sevincimizi bile yaşayamadan göz yaşlarımız hapsolduğu yerden çıkabilir. Aşık olduğumuz kişi, bizi her gün yaralayabilir. Ama ne kadar yaralanırsak o kadar iyi. Çünkü bizi güçlü yapan mutluluğumuz değil. Mutluluk sadece kısa bir süre bizi oyalar. Ama acı... Acı çoğaldıkça daha güçlü oluruz. Kırıldıkça keskinleşirsin. İşte tüm bunlar yüzünden ben hiçbir şeyi umursamam. Hiç kimseyi dinlemem. Dinlediğim tek şey kalbimdir. Duygularımın ne olduğuna gelince...''
Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmama devam ettim.
''Duygularım hakkında bahsedebileceğim bir şey yok. Çünkü son kullanma tarihleri geçti. Başka bir deyişle, herkes duygularımı kullanılamayacak hale getirdi. Bu yüzden artık kalbimin olması bir şey ifade etmez. Çünkü kalbim sadece yaşamamı sağlar, ayakta kalmamı değil.''
''Çelişkili cümleler kuruyorsun Rüya. Bir 'duygularımla hareket ederim,' diyorsun; bir 'duygularım yok,' diyorsun. Yoksa sen kendine bir zarar falan mı verdin?''
''Farkındayım! Ve düşündüğün şeyi yapmadım! Ben sana duygunun ne olduğunu anlattım ilk başta. Duygularımı değil,'' diye çıkıştım Yalın'a.
''Seni tanıyorum Rüya. Kendine bir şey yapmışsın.''
''Beni tanımıyorsun! Dışarıdan göründüğüm kişiyi tanıyorsun.''
''O zaman bana kendini anlat.''
''Dünyadaki en berbat hayata sahip olan, gününün her dakikasını kendine 'güçlü kal' diyerek geçiren, hayatının her saniyesinde zorluklar yaşayan, dışarıdan güçlü ve dimdik görünen ama içinde yıkılan, güçlü olmaya çalışıp başaramayan, hayata karşı olan savaşında kaybetmiş bir kızım! Yeter mi bu kadar bilgi? Gidecek misin artık yoksa kalbini kırmam mı gerekiyor?''
Neden böyle konuştuğumu bilmiyordum. Duygularım üst üste çıkmıştı ve mantığımı yönetiyorlardı. Hani 'bir şey demeden önce 3 kez düşün' denilir ya, duygularım bunu engelliyordu.
''Kalbimi kıramazsın. Kırılan bir şeyi nasıl tekrar kırabilirsin ki?''
Yalın bu sözlerini ardından yanımdan ayrıldı. Ve ben yine tek başımaydım. Duygularımla birlikte. Kendi boşluğumda... Kendi hiçliğimde.
Eğer kendime olan nefretim, somut bir varlık olsaydı beni boğabilirdi. Bir dakika, zaten boğmuyor muydu? Koskocaman dünya bile bana dar gelmiyor muydu? Bu kalabalıkta bile kendimi yalnız hissetmiyor muydum zaten? Peki insan yorulur mu hiç kendinden? Beklentilerinden, hayal kırıklıklarından, güçlü kalmaya çalışmaktan, yaşadıklarından. Artık bıkmadık mı 'Yarın güzel olacak,' cümlesini duymaktan. Yarın güzel olacak, derler. Ama bugünler dünün yarını değil mi?
Bir duygu patlamasını daha geride bıraktıktan sonra ani bir hareketle kalktım ve daha önce bir çok defa gördüğüm, ancak hiç gitmediğim dükkana doğru yürümeye; bir süre sonra koşmaya başladım. Direk sandalyeye oturdum ve konuştum.
'' 'Stay Strong' yazar mısınız? Kolumun üstüne. Ama yavaş yavaş ve acıtarak yapmanızı istiyorum dövmeyi.''
Dövmeyi yapacak olan adam bu sözlerime şaşırmış olacak ki sesindeki şaşkınlığı gizleyemeyerek sordu.
''Bunu istemenizin sebebi ne?''
''Bu anı asla unutmamak istiyorum. Bu dövmeyi yaptırmamın bir sebebi var ve bunu sonsuza dek hatırlamak istiyorum. Dövmenin bende derin bir iz bırakmasını istiyorum.''
Adam derin derin iç çekti, ardından konuştu.
''Bilirim bu duyguyu. Dövme dükkanı açmamın sebebi de bu. Anlamlı bir iş yapmak istiyordum ve yaptığım iş, benim için en anlamlı meslek. Birine her dövme yaptığımda, istemsizce duygulanırım çünkü dövme yaptırmak, kolay alınabilir bir karar değil. Her insan bu kararı, herhangi bir sebepten dolayı alıyor. O yüzden anlamlıdır dövmeler. Sanırım, en çok duygulandığım müşterim olacaksın. İsmin ne?''
''Rüya. Keşke yaşamım da bir rüyadan ibaret olsa.''
''Peki, Rüya. Neden bu dövmeyi yaptırıyorsun?''
''Her şey üstüme geliyor. Tam 'Her şey yoluna girdi,' diyecekken başka bir sorun çıkıyor. Aslında sorunları atlatmak zor değil, ama bu sefer zor. Buradan ayrılıyoruz ve bu, en son isteyeceğim şey.''
''Pekala, başlayacağız. Bu arada, bana Tamer Abi diyebilirsin. Başlamaya hazır mısın Rüya?''
Derin bir nefes aldım. Duygularımla yüzleşip vedalaşmıştım. Hazırdım.
''Evet.''
Çok duygu yüklü bir bölüm oldu. Nedenine gelince; Rüya yaşadıkları karşısında duygularını hep arka plana atıyordu. Ama duygularından daha fazla kaçamayacağını anladı ve bu bölümde onlarla vedalaştı. Artık karşımızda duygusuz bir Rüya var...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalın'ın Rüya'sı #Wattys2016
Teen FictionRüya'nın babasının şirketi hiç beklenmedik bi anda çöküşe geçer. Bu sırada Rüya'nın başına moral bozucu olaylar üst üste gelir. Ve o kötü kız,yolda gördüğü bi çocuğa aşık olur. Bir ilişkiye girdiklerinde Rüya yavaş yavaş değişir. İçinde tuttuğu her...