YR-33

216 17 3
                                    

''Kardeşinizin tam kafasına gelen kırık vazo parçası, onun kafasında önceden oluşan ve kabuk bağlamış olan bir yaraya isabet etmiş. Yaranın yeni oluşmaya başlayan kabuğunu koparıp yarayı açmış ve yaranın içinden geçip kafatasına ulaşmış. Kemik sert olduğundan kemiği geçememiş. Fakat parça kemiğe çok hızlı çarptığı için kemik aşağı doğru yamulmuş ve beyne baskı uygulamış. Bunun sonucunda da beyinde tümör oluşmuş.''

İçimden Öykü'ye küfrettikten sonra doktora döndüm.

''Bunun bir tedavisi falan var mı?''

''Maalesef ki hayır. Çünkü Hayal sanırım önceden de buna benzer bir olay yaşamış ve tümör yaklaşık 5 aydır var. Bu vazo olayında kırık vazo parçası tümörü geliştirmiş. Tümör çok ilerlediği için tedavisini yapamıyoruz. Ayrıca Hayal'de tümör belirtileri zaten var. Örneğin; Bazı yetenekleri kayboluyor. Mesela normal olarak bu yaşlarda konuşmaya başlamalıydı. Ama Hayal bir kelime bile söyleyemiyor. Ayrıca kolu kısmen felç. Ve kişilik bozukluğu var.''

'Kişilik bozukluğu' kısmını duyunca birden heyecanlanmıştım. Çünkü kişilik bozukluğu hep merak ettiğim bir konuydu ve şimdi kardeşimin başına geliyordu. Hemen doktora sordum.

''Ben, kişilik bozukluğunun türleri var diye duymuştum. Hayal'inki hangi tür?''

Doktor iç çekti ve konuştu.

''Sadomazoistik kişilik bozukluğu. En tehlikelilerden biridir. Sadizm ve mazoizm aynı anda görülür. Fakat Hayal'de bir değişiklik olmuş. Sadece mazoizm görülüyor.''

''Mazoizm ne ki?''

''Kendisine acı vermekten zevk alır. Bu konu hakkında önlemler almalısınız. Mesela Hayal'in yanında kesici veya yakıcı aletler bulundurmaktan kaçınmalısınız. Ama en etkili önlem onu hep yanınızda tutmaktır. Bir de şu var-''

Doktor sözlerini tamamlayamadan bir hemşire Hayal'in olduğu ameliyathaneden adeta fırlarcasına çıktı. Koşar adımlarla yanımıza gelip telaşla konuştu.

''Doktor bey! Hemen gelmelisiniz!''

Hemşire böyle dedikten sonra doktor ameliyathaneye koştu. Biz de annemle doktorun yeniden çıkmasını beklemek zorunda kaldık.

Doktor çıktığında akşam olmuştu. Annem uyumuştu. Ben ise uyumamak için direniyordum. Doktor çıkar çıkmaz yanına koştum.

''Rüya Hanım...''

''Evet?''

''Bir yanlışlık olmuş. Biz Hayal'in beynini incelemek yerine, başka bir hastanın 5 ay önce çekilen röntgeninizdeki beyni incelemişiz. Kişilik bozukluğu, bazı yeteneklerin kaybı ve kısmi felç Hayal'de değil, o hastada var.''

''O zaman Hayal'in nesi var?''

Doktor gülümseyerek konuştu.

''Çok önemli bir şey değil. Sadece kafasında ufak bir sıyrık var o kadar. Yarın taburcu ederiz. Geçmiş olsun.''

Hemen annemin yanına koşup onu uyandırdım. Saat 00:00 olmuştu. Annemle bir taksiye binip eve gittik. Eve girer girmez kendimi yatağa attım. Hayal'e hiçbir şey olmadığını düşünerek rahat bir uyku çektim.

Ertesi gün normalde kalkmam gerekenden 1 saat erken uyandım. Okula yetişmek için böyle yapmıştım. Hemen okul formalarımı giyip çantamı hazırladım. Çantamı alıp kapının önüne koyduktan sonra, içinden sadece cüzdanımı alıp dışarıya çıktım. Bir taksi çevirip hastaneye gittim. Sekreterden Hayal'in kaldığı odayı öğrendikten sonra koşturarak oraya gittim. Hayal yatakta yatıyordu. Doktor da yanında bekliyordu. Koşup Hayal'e sarıldım. Doktor güldü.

''Hayal'i şimdi taburcu edebiliriz,'' dedi. Hayal'i kucağıma alıp hastaneden çıktım. Okula gitme saatim yaklaşıyordu.

Eve gittiğimizde Hayal'i uyuttum. Kahvaltı yapmaya vaktim yoktu. Hemen kendime bir tost hazırlayıp yanına da portakal suyu sıktım ve aceleyle çantama koydum. Çantamı alıp dışarı fırladım. Koşar adımlarla ilerlemeye başladım. Dersin başlamasına yarım saat vardı. Adımlarımı daha da hızlandırdım ve en sonunda koşmaya başladım. Okula geldiğimde nefes nefeseydim. Durup biraz soluklandıktan sonra sıraya geçtim.

Sınıfa keyifsiz bir şekilde girdim. Çünkü Öykü'yle birlikte oturuyorduk. Somurtarak yanına oturdum. İlk ders Fizik'ti. Fizik Öğretmenimiz Derya Hoca, aynı zamanda bizim sınıf öğretmenimizdi. Sınıf defterini yazarken yanına gittim.

''Efendim Rüya?'' dedi sınıf defterini yazmaya devam ederken.

''Öğretmenim, şimdi ben okula yeni geldim ya... Kimseyi çok iyi tanımıyorum,'' dedim. Aslında herkesi çok iyi tanıyordum ama böyle demesem izin vermezdi.

''Eee?'' dedi Derya öğretmen bıkkın bir şekilde.

''Şimdi ben yakın olduğum kişileri bile daha tanımıyorum sayılır. O yüzden arkadaş seçiminde biraz zorlandım. Şimdi Öykü'yle oturuyorum ama onu daha tanımadan hemen arkadaş edindiğim için birtakım sorunlar yaşadık. Şimdi ben başka birisiyle oturabilir miyim?'' diye konuşmamı sürdürdüm. Öğretmen biraz düşündükten sonra cevap verdi.

''Tamam.''

Çok mutlu olmuştum. Gökçe'ye, 'Yanına geliyorum,' der gibi el işareti yaptıktan sonra eşyalarımı toplayıp Gökçe'nin yanına geçtim. Onu sevdiğim veya istediğim için oturmuyordum yanına. Sözünü tutup tutmayacağına bakacaktım. 'Yeni arkadaşlar edineceksin ve kötü bir kız olmayacaksın,' demiştik. O da kabul etmişti. Bakalım bunu yapacak mıydı?

Gökçe'nin meraklı sesi düşüncelerimi böldü.

''Ne oldu niye yanıma geldin? Yoksa Öykü mü istemedi?''

Onun bu saçma sorusuna göz devirdikten sonra bıkkın bir şekilde cevapladım.

''Öykü'yü artık sevmiyorum.''

''Neden?'' dedi yine şaşkın şaşkın bana bakarken.

''Boş ver. Özel bir mesele,'' dedim. Gözleriyle bana 'gıcık' dercesine baktı.

Nihayet zil çaldığında tam kantine gidiyordum ki, birisi sertçe bileğimden tuttu. Dönüp baktığımda bunun Yiğit olduğunu gördüm.

''Yiğit'cim, insan taklidi yap,'' deyip hınzırca sırıttım. Yiğit kaşlarını çatarak konuştu.

''Komik değil. Seninle konuşacağım konu da dalgaya alınacak bir konu değil. O yüzden, küçük hanım beni dikkatli dinle.''

''Bırak kolumu,'' dedim ben de kaşlarımı çatarak.

''Konuşacağım konuyu konuşana kadar kolunu bırakmıyorum, ve sen de hiçbir yere gitmiyorsun,'' dedi Yiğit itiraz istemeyen bir ses tonuyla.

''Emriniz olur Yiğit Bey, başka bir isteğiniz?'' diye sordum alayla.

''Bak Rüya, şansını çok zorlama. Zaten yenisin. Üstelik kızsın,'' dediği an sinir bütün bedenime yayıldı ve bunun etkisiyle bağırmaya başladım.

'' 'Üstelik kızsın,' derken ne demeye çalışıyorsun sen!? Kızım diye sana boyun eğmemi beklemiyorsun herhalde!''

''Eğmezsen, eğdiririm.''

Yiğit böyle dedikten sonra hiçbir şey demedim, ama kasığına tekmeyi geçirdim. Yiğit yerde kıvanırken yanına geçtim ve ayağımı başının üstüne koydum. Az bastırdığım halde Yiğit acı içinde inliyordu.

''Kim kime boyun eğdiriyormuş?'' dedim gururla. Hala acı içinde kıvranan Yiğit,

''Bunun... Bunun intikamını... Al... Alacağım...'' diye kesik kesik konuştu.

''Hıı tabi,'' diye umursamıyormuş gibi konuşsam da, birazcık korkmuştum. Daha fazla üstüne gidersem çok fazla sinirlenir diye düşündüğümden ayağımı çektim. Ancak o zaman herkesin etrafımıza toplanmış olduğunu fark ettim. Ben yerime geçerken herkes alkışlıyordu.

Yalın'ın Rüya'sı #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin