..insan annesi ölünce anlar
içindeki çocuğun
hiç ölmeyeceğini
aklına geldikçe kahrolur
bunu anlamakta
neden
bu kadar geciktiğini...(Attila İLHAN)
Otobüsten inip evimin hafif yokuşunu çıkarken içimde anlam veremediğim ama yüzümdeki gülümsemeye sebep olan o hissin sarhoşluğunu yaşıyordum. Ömer'in evli olduğunu düşündüğüm o an kalbime ince bir sızı ilişmiş ve bir hayal kırıklığının içine sürüklenmiştim. Belki çok derinden etkilememiş, sarsmamıştı ama biliyordum ki şimdi ince bir sızı olan bu yer gün geçtikçe büyüyüp, beni ona hapsedecekti. İşte bunu bilen tarafım sessizce o adamın beni yakacağını fısıldıyordu ama ben o sese sağırdım. O sesi duymak yerine Ömer'in evli olmadığı gerçeğinin mutluluğunu yaşamayı tercih ediyordum. Midemde kelebeklerin dans etmesine izin veriyor, o unutamadığım kokusunu, yüzünü, gece karası gözlerini düşünüyordum.
Arada sırada yaptığım, düşündüğüm bu şeylere anlam veremiyor, bunu neden yaptığımı sorguluyordum. Kendime bununla ilgili sorular soruyor ve bunun sadece bir hayranlık olduğuna şimdilik kendimi inandırmaya çalıyordum. Tüm o yaşadığım duyguların hepsini sadece basit bir hayranlık kelimesinin arkasına saklıyor, gerçeğe gözlerimi kapatıyordum. Oysa o adamın rüzgarına gerçekten kapıldığım vakit gözlerimi kapatmamda, bahaneler bulmam da, kendimi kandırmaya çalışmam da hepsinin boşuna olduğunu henüz bilmiyordum.
Binanın ağır giriş kapısını açıp merdivenleri yavaş yavaş çıkarken kapımın önünde elindeki telefona bakan Kaan'ı gördüm. Onu en son dışarıya çıktığımız o gece görmüştüm. Telefonda anlattığına göre büyük bir şirketle ortaklık yapma ihtimalleri varmış, o yüzden gece gündüz bir projenin üzerinde çalışıyorlardı. İki gün önce birkaç gün görüşemeyebiliriz diye aradığında ben baya uzun bir süre görüşemeyeceğimizi düşünmüştüm ama onu şimdi burada gördüğüm için de çok sevinmiştim. Hem ona bu iş mevzusunu da anlatıp, heyecanımı paylaşabilirdim.
Kaan elindeki telefonu kulağına götürdüğünde bir kaç saniye sürmeden benim telefonum çalmaya başladı. O da sesi duyup merdivenlere bakınca göz geze gelmiştik. Telefonu indirip ''Neredesin sen güzelim?'' dediğin de genişçe gülümseyip "Buradayım" sözüm üzerine onu kast etmediğini belirtir bir şekilde gözlerini kıstığında ''İçeriye geçelim de anlatacağım'' dedim.
Kapıyı açıp beraber boyadığımız salona girdiğimiz de ona bir şey içip içmeyeceğini sordum. Başını olumsuz anlamda sallayıp, fazla zamanının olmadığını işe tekrardan döneceğini söylemişti. Beraber koltuğa oturduğumuzda bu heyecanlı halimin nedenini merak ettiğini görebiliyordum. Sessizce başlamamı beklerken bende derin bir nefes alıp hiçbir isim ve detay vermeden sadece parkta kriz geçiren bir kıza yardım ettiğimden ardından da ailesinin iş teklifi ettiğinden, teklifi kabul etmemden, iş şartlarından bahsetmiştim.
Anlatmaya ilk başladığımda yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş yerini meraka bırakmıştı. Kaan anlattığım hiçbir şeye tepki vermemiş, gözlerini halının diktiği köşesinden de kaldırmadan bekliyordu öyle. Ben o da sevinir diye düşünürken onun bu tepkisizliği fazlaca germişti beni.
"Bir şey söylemeyecek misin?"
Sorum üzerine gözlerini diktiği yerden kaldırıp bana çevirmişti. Bende merakla söyleyeceklerini beklerken o ruhsuz bir şekilde "Bu işi neden kabul ettin?" diye sordu. Soruyla birlikte aklımdan düzinelerce şey geçmişti. Mesela Kaan sevinmemiş miydi? Neden böyle bir soru yöneltmişti? Yoksa anlattıklarım saçma mı gelmişti? Bu soruya nasıl cevap vermeliydim? Büyük bir belirsizlik yaşarken "İşe ihtiyacım vardı. Sende biliyorsun?" diye bir şeyler mırıldanmıştım ama aramızdaki bu garipliğin de farkındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIĞA HİCRET
Духовные-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer maşuk yanmazsa, aşık yanamaz. Eğer maşuk, bir mum gibi ateşe düşüp eriyemezse o ateş, pervaneye düşm...