Kahvaltımızı yaptıktan sonra Yiğit'i İzmir'e uğurlayıp ben evin işlerini yapmaya koyulduğum da anneannem de bahçeye girmişti. Öğle vaktine kadar bütün evi temizleyip kendime düşünecek hiçbir zaman tanımamıştım. Sonra hemen namazımı kılıp biraz Kur'an okumuştum. Zaten ondan sora da Elif ile Fatma teyze gelmişti.
Anneannem Fatma teyze ile sohbete daldığın da bizde Elif ile mutfağa bir şeyler hazırlamak için girmiştik. Elif bir yandan domatesleri doğrarken bir yandan da bana sırıtarak bakıyordu.
''Elif geldiğinden beri ağzın kulaklarında ne olduysa anlatacak mısın?''
''O kadar belli oluyor mu?''
Sözleri ardına ona sence der gibi baktığım da gülümsemişti. Ama bu gülümseme normal gülümsemelerinden daha farklı ve daha canlıydı.
''Ya Zeynep neler oldu anlatsam inanmazsın?''
''Sen önce bir anlat da inanıp inanmayacağıma kendim karar veririm.''
Sözlerim ardına gözlerini devirdikten sonra önce ortalığı bir kolaçan etmiş sonra da başlamıştı anlatmaya.
''Hani şu Mollalar var ya...'' diye cümleye başladığında mevzuyu çok iyi anlamıştım. Elif her ne kadar bana kendi anlatmasa da ben Mollaların oğluna karşı bir şeyler hissettiğini anlamıştım. Ama o bunu bildiğimi bilmediğinden şimdiye kadar hiçbir ima da bulunmamıştım. Kendisi ne zaman isterse o zaman anlatsın diye bekliyordum. Ve o beklediğim an şuanda gelmişti anlaşılan. Devam etmesi için başımı salladığım da yüzündeki gülümsemeyle devam etti.
''İşte zaten sende biliyorsun ne kadar dürüst, temiz ahlaklı bir esnaf olduklarını.''
Bunu Ödemişte oturup da bilmeyen kimse yoktu galiba fakat Elif'in asıl söylemek istediği şey tabii ki de onların esnaflık hayatlarını övmek değildi.
''Hani onların bir de oğlu var ya, adı Halil. Şu yazın çocuklara Kur'an okutmakta Hasan hocaya yardım eden...''
Ağzından kerpetenle laf almak dedikleri bu olsa gerekti. Her söylediği cümleyi onaylatmadan yeni bir cümle kurmuyordu.
'' İşte diyorum ki ne kadar iyi yürekli demi? O kadar iş güç dururken sırf hocaya yardım etmek için....''
''Ay yeter Elif, çıkart artık şu ağzındaki baklayı.''
Ben bu olaya müdahale etmezsem bu övme işi akşama kadar sürecekti.
''Amma da sabırsızsın ha... Neyse işte ben ondan hoşlanıyorum ve galiba o da benden.''
Bunu söylerken yüzüme dahi bakamamış, gözleri mutfakta başka yerlerde dolaşırken yüzünün de kızarmış olduğunu görmüştüm. Bu mahcup, utanmış, aşık hali hem çok hoşuma gitmiş, hem de bende gülme isteği uyandırmıştı. Ve şu sıralar dudaklarımın yabancı olduğu yukarıya doğru kıvrılma olayı gerçekleşip ufak da bir kıkırtı dökülmüştü.
''Aşk olsun Zeynep komik mi?''
''Hayır değil ama kendime engel olamadım."
''İyi o zaman gerisini anlatmıyorum.''
''Gerisi de mi var?''
Sorum üzerine başını salladığın da bu sefer merak etmiştim. Çünkü buraya kadar olanları zaten tahmin ediyordum, fakat bundan sonra ne olmuştu orasını bilemiyordum. Dur bir dakika Elif onun da gönlü bende mi demişti, bunu nereden biliyordu ki? Benim tahmin ettiğimden daha fazlası olduğunu sezince gönlünü almak için bir iki cümle söylemiştim. Zaten o da bunu bekliyormuş gibi kaldığı yerden anlatmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIĞA HİCRET
Spiritualité-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer maşuk yanmazsa, aşık yanamaz. Eğer maşuk, bir mum gibi ateşe düşüp eriyemezse o ateş, pervaneye düşm...