Odanın loş ışığında gözlerimi uyumak için bir kez daha kapatmıştım ama başarısız bir denemeyle tekrardan açtım. Tüm gün uykusuzluktan şikayet eden ben değilmişim gibi bir türlü uyuyamıyordum. Düşüncelerimin sesi o kadar yüksekti ki onları susturmayı başaramadığımdan, uyumayı da beceremiyordum. Sıkıntılı bir nefes bıraktığımda yan tarafta yatan anneanneme baktım. Düzenli şekilde kalkıp inen göğsü ile kim bilir uykunun kaçıncı evresindeydi? Birkaç saniye öylece anneannemi seyrettikten sonra sanki oda da hava kalmamış gibi hızla yatağımdan kalkıp sessizce otel odasının küçük balkonuna çıktım.
İşte yine burada bu şehirdeydim. İki sene önce bir daha buraya geleceğimi düşünmeden arkamı dönüp çekip gittiğim yerdeydim. Fakat hiçbir şey bıraktığım gibi değildi. Ben gittiğim gibi değildim. Günlerdir her şey normalmiş gibi davranmaya çalışıyordum ama bu şehre tekrardan ayak basınca gerilere attığım her ne varsa üzerime yıkılmaya başladı. Onu tekrardan görmeye hazır değilken şimdi onunla aynı şehrin yıldızlarının altındaydık. Yüreğimin burukluğu, sızısı bu kadar derinken yarın onu tekrardan görünce neler olacağını kestiremiyordum.
Ah bu şehir bana Onu hatırlatıyordu. Bu şehrin karanlığı da ışıltısı da tıpkı onun gibiydi. Bu şehrin gri rengi de kasveti de oydu. Bu şehrin anıları da yaşanmışlıkları da onunla doluydu. Bu şehir biraz o, biraz bendim. Bu şehir biraz da imkansızlıkla doluydu. Bu şehir benim gözyaşlarım, kırgınlığım, kızgınlığım, yaşanmamış düşlerimdi. Bu şehir benim onu sevmeye başladığım ve belki de artık son bulması gereken yerdi.
***
Kapı tıklatılma sesini duysam da gözlerimi açacak gücü kendimde bulamıyordum. Hayır, uyumuyordum ama uyanık da sayılmazdım. Anneannemin kapıyı açtığını duyduğum da Yiğit'in sesi de eş zamanlı olarak kulaklarıma dolmuştu.
''Ablam daha uyanmadı mı anneanne?''
Yiğit'in sesindeki şaşkınlığı sezdiğim de kendimce şaşırmakta haklı diyordum. Normalde şuanda heyecandan etrafta dört dönmem, hatta Yiğit daha bizim odaya gelmeden ben onun yanına gitmiş olmam gerekiyordu. Ama dediğim gibi normalde. Şuan ki durumum pekte normal sayılmazdı, değil mi?
''Sabah namazını kıldıktan sonra ancak uyuyabildi oğlum.''
''Neden, bir şey mi oldu?''
Anneannem benim o saate kadar ayakta olduğumu biliyor olmasına bu sefer ben şaşırmak istesem de bunu bile yapamayacak kadar halsizdim.
''Yok oğlum ne olacak. Yerini yadırgadı sadece. Hadi biz kahvaltıya inelim de o biraz daha uyusun''
Onların odadan çıkışıyla gerçekten biraz da olsa uyumayı çok istiyordum. Ve bir sıra uykuya dalmıştım ama anneannemin kahvaltıdan geldiğini işittiğim kapı sesiyle sıçradığım da bugün uykunun bana haram olduğunu anlayıp yataktan kalktım.
***
Kahvaltımı yapıp duşa girip çıktıktan sonra hazırlanmaya başlamıştım. Bu sırada da anneannemin dediğine göre Yiğit çiçek ve çikolata yaptırmaya gitmiş, babam da araba kiralamak ile meşgulmüş. Anneannem de bende hazırladığımızda Yiğit odaya gelmişti.
Üzerinde takım elbisesi, bir elinde kırmızı güllerden oluşan bir buket, diğer elinde tüller ile süslenmiş çikolata tepsisi ile karşımızda dururken tam bir damat adayı gibiydi. Elindekileri sehpanın üzerine bıraktıktan sonra "Olmuş muyum?" diye kendini gösterdi. Anneannem hemen "MaşaAllah benim yavruma" deyip birkaç dua okumaya başladığında bende ''Olmak ne kelime. Bugün yakışıklılığın tanımı tekrardan yazmışsın.'' Dediğim de yüzünde çarpık bir gülümseme meydana geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIĞA HİCRET
Spiritual-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer maşuk yanmazsa, aşık yanamaz. Eğer maşuk, bir mum gibi ateşe düşüp eriyemezse o ateş, pervaneye düşm...