Saatler öncesinde tüm evi sinirden temizlememe neden olan kişi karşımdaydı. Lakin sabahki sinirden zerre eser kalmamıştı. Sanki kalbimi kıran kelimeleri o söylememiş gibi onu görmenin heyecanını yaşıyordum. Neydi beni bu kadar dengesiz yapan? Ona duyduğum aşk mıydı? Aşk dediğin şey kırıldığın yerden kendini sarmak ve yola devam etmek miydi? Bence öyleydi. Eğer öyle olmasaydı şuanda kalbim deli gibi çarpıyor olmazdı. Ellerim buz tutmaz, onun gece karası gözlerinin etkisi altında kalmış olmazdım. Ama sadece gece gökyüzünde parlayan bir yıldız gibi ışık saçan gözleri veyahut o mükemmel çehresinden dolayı değildi benim ona hissettiklerim. Evet başta bunlarda beni etkilemişti ama bunlar olmasa da onda olan, beni ona çeken başka şeyler vardı. Şimdiye kadar hiçbir erkek de rastlamadığım cinsten bir şeyler. Adını henüz koymadığım...
Kaan'ın sorusunu işitsem de bakışlarımı ondan alamıyordum. Fakat yine de arka taraflara attığım mantıklı yanımı geri çağırma işlemine koyuldum. Ne de olsa Kaan'a bir cevap verilecekti ve bunu mantıklı yanım yapsa daha iyi olurdu. Tabii mantıklı yanımın bu soruyu cevaplayacak mantıklı bir cümlesinin olmasını umuyordum. Bir yandan da buraya geldiğim için pişmanlık yaşıyordum. Yani bana Ömer'in burada olduğunu söyleselerdi gelmezdim. Yani gelmezdim değil mi? Evet, evet gelmezdim. Neyse bu bahsi hemen kapatmalıydım. Aksi halde kendi içimde ikilem yaşayacak bir ortamda bulunmuyordum. Bulunduğum ortam daha çok iki tane adamın arasında onlara nasıl cevap vereceğini bilmeyen bir kızın dramının yaşandığı bir sahne gibiydi. Evet beynim saçmalaman bittiyse mantıklı bir açıklama bulmaya başlayabilirsin artık.
Aslında normalde böyle bir durumu bu kadar dramatize etmezdim. Eğer karşımdaki adam Ömer olmasaydı. Ve tabii bir de Aslı'nın durumu gizli tutulmasaydı.
"Zeynep?"
Kaan'ın sıkılmış ve bir cevap beklediğini belirten sesini duyunca daha fazla kaçmanın bir alemi yoktu. Hem oluşan şu gergin ve tuhaf ortamı da dağıtmak gerekiyordu. Bu yüzden bakışlarımı Kaan'a çevirip oldukça normal bir tonlamayla "Efendim." dedim. O ise beni yanına çekip elini de belime sardığında bakışlarım otomatikman Ömer'e kaymıştı. Ömer'in ise bakışları kısa biran Kaan'ın belimde olan eline kaysa da oyalanmadan geri çekti. Hiçbir şey kaçırmak istemediğimden bakışlarımı üzerine kitlediğim de Kaan'da beni ona doğru hareket ettirmeye başladı.
Ona doğru attığım her adım da heyecanım tekrardan gün yüzüne çıkıyordu. Kalbim tekrardan hızını arttırmışken nefesim teklemeye başlamıştı. Bacaklarımda oluşan karıncalanmalar kendi ağırlığımı taşıyamayacak gibi hissettiriyordu. Ama iyi ki Kaan beni tutuyordu. Yoksa tek başıma bu kısacık mesafeyi yürüyemeyecektim.
Ömer'e yaklaşmaya iki üç adım kala durmuştum. Tabi durmamla Kaan da duraklamış ve neden durduğumu anlamaz şekilde bana bakmıştı. Yüzümde herhangi bir şey bulamasa da beni ileriye çekmemişti. Eğer çekseydi eminim ki Ömer de aynı şekilde geriye doğru birkaç adım atarak benden uzaklaşırdı. Ve böyle gurur kırıcı bir şeyi yaşamayı hiç ama hiç istemezdim.
"Merhaba Ömer Bey."
Ömer, Kaan'ın selamına karşılık verir vermez Kaan, o meşhur soruyu bir kez daha yöneltti.
"Anladığım kadarıyla siz tanışıyorsunuz ama nereden?"
Artık bu sorudan kaçmanın imkanı yoktu. Ona gerçekleri üstü kapalı bir şekilde anlatmalıydım.
"Biz Ömer ile yani Ömer bey ile şeyden tanışıyoruz."
"Nerden tanışıyorsunuz?"
Kaan'ın bu ısrarı nereden çıkmıştı böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIĞA HİCRET
Espiritual-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer maşuk yanmazsa, aşık yanamaz. Eğer maşuk, bir mum gibi ateşe düşüp eriyemezse o ateş, pervaneye düşm...