54- Gönlümün Suskunluğu

9.4K 728 57
                                    


Onu gördüğüm andan itibaren başka kimsenin varlığını hissetmiyordum. Sadece o ve ben vardım. Kalbimin dinmeyen sızısı, kapanmayan yarası, içimde kopan fırtınaların sahibi ellerimi uzatsam dokunabileceğim uzaklıkta duruyordu. Yıllardır gizliden gizliye hasreti ile kavrulduğum adam biraz ilerimdeydi. Ellerimi nereye koyacağımı bilemeden bedenimi bir titreme sarmıştı. Bacaklarım ağır bir yükün altında eziliyormuş gibi ayakta durmakta zorlanıyordu. Kalbim deli gibi çarparken dudağımda önleyemediğim buruk bir tebessüm vardı. Gözlerim onun derin bir kuyuyu andıran siyahlıklarına saniyelik bir dalış yaparken zihnimde yankılan gerçekle bakışlarımı hırsla yere indirmiştim. Bu sefer o benden değil ben ondan önce kaçırmıştım gözlerimi. Bu sefer bende biliyordum ne kadar yakınımda olursa olsun bakmamam gerektiğini. Fakat gözlerim onun gece karasının özlemi ile yanıp tutuşurken ona bakamamak ne kadar da zordu.

''Zeynep, kızım kapıdan çekilsene''

Babamın sesini işittiğim de Selda abla ile yanıma geldiklerini görmüştüm. Ben onlara bakarken Yiğit yanıma gelip kapının kolunu tutan elimi çekip beni kenara çekmişti. Bu sırada ne yaptığımın daha yeni farkına vardığımda utançla yerde olan başımı biraz daha eğmiştim ve mümkünse de hiç kaldırmamayı düşünüyordum.

Babam büyük bir misafirperverlikle Ömer ve Emre'yi salona aldığında ben hala kapının önünde duruyordum. Bedenimi terk etmeye niyeti olmayan şaşkınlıkla ne yapacağımı bir türlü kestirememiştim. Salona giremezdim. Bu haldeyken onun yanına gidip hiçbir şey olmamış gibi oturamazdım. Adımlarım beni bugün hiç çıkmadığım mutfağa götürdüğünde sandalyeye oturmuştum. Daha fazla ayakta duracak halim kalmamıştı. Midem de oluşan kasılma bir türlü geçmezken kalbimde normal seviyesine inmemek için inat ediyordu. Ellerimi masaya koyduğumda titrediğini görmüştüm. Sol elimle sağ elimi sıkıp titremenin geçmesini ümit ediyordum ama içimdeki titremeyi nasıl engelleyecektim orasını bilemiyordum.

Ömer, benim evimdeydi. Bu inanılır gibi değildi. Onun bugün buraya geleceğini benden hariç herkes biliyordu. Peki ya öğrenseydim geleceğini yine de durur muydum evde, yoksa dünkü gibi arkama bakmadan kaçar mıydım? Bu sorulara şimdilik bir yanıt veremesem de onun, Ömer'in burada olması, benden sadece birkaç oda uzaklıkta benim sürekli oturduğum koltukların birinde oturuyor olduğunu düşündükçe heyecanım dinmek yerine her saniye katlanarak daha da fazlalaşıyordu. Ve içimdeki bir mum yavaş yavaş fitilini ateşlemeye başlamıştı. Bu bir tevafuktu.

Bir anda yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Gözümden bir iki damla yanağımda kendine bir yol edinmişti. Ellerimi yanaklarıma çıkarttığında sıcacıktım. Büyük ihtimalle yanaklarım kıpkırmızı kesilmişti. Ve ben engelleyemediğim gülümsemelerim arasında ne kadar zaman geçirdiğimi bilmiyordum. Ama zil sesi evde tekrardan yankılandığında biraz daha sakinleşmiş bir haldeydim. İçeriye doğru kulak kabarttığım da gelenlerin Cemil amcalar olduğunu duydum. İçeriye gidip onlara hoş geldin demeliydim.

Derin derin nefesler alıp verirken biraz daha sakinleşmiştim. Oturduğum yerden kalkıp ağır adımlarla içeriye doğru giderken her adımda garip duygular içine çekiliyordum. Sonun da salondan içeriye girdiğim de Emre ile Onun ikili koltukta oturduğunu gördüm. Bakışlarımı ışık hızı ile onlardan çekiğimde Babam ile Selda abla her zamanki gibi tekli koltuklarında oturuyorlardı. Cemil amca, Esra teyze ve Sinan abi üçlü koltukta otururken Yiğit'te sandalye de oturuyordu.

İçeriye girdiğimi ilk Cemil amca fark etmiş sonra da sözleriyle diğerlerinin bakışlarını da üzerime çekmiştim.

''Kaçak''

Cemil amca evde değil de anneannemde kaldığım ve beni çok göremedikleri için böyle sesleniyordu.

''Hepiniz hoş geldiniz''

AYDINLIĞA HİCRETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin