Mutfak masamda duran meyve tabağına bakarken gözlerim en çok yeşil elmaların üzerinde oyalanıyor, Ömer'in onları ne denli özenli topladığını hatırlayıp, gülümsüyordum. Aslı ile meyvelerimizi yedikten sonra, Aslı yorulduğunu söyleyip odaya geçmişti. Bu sırada gelen Zehra teyzeyle Mehmet amcaya da bugün Aslı ile meyve topladığımızı söyleyince, ikisinin yüzünde de hem şaşkınlık hem sevinç hem de minnet vardı. Tabii bu sıra da Zehra teyze topladığımız ama hepsini yiyemediğimiz meyveleri paketleyip bana vermişti. Ben de onları mutfak masama koyup böyle bakışarak aşk yaşıyordum. Bu işe bir süre daha devam ederdim ama telefonuma gelen mesajda Kaan bir saate kadar burada olacağını belirttiğinden bundan vazgeçip hazırlanmak için kolları sıvadım.
Üzerime ip askılı, belden oturtmalı beyaz mini elbisemi giyerken, şeftali tonundaki mat bir farı da göz kapaklarıma sürmeyi bitirmiştim. Hemen ardından kirpiklerime iki kat maskara sürüp, mercan renginde olan allığımı yanaklarıma hafifçe dokunduruyordum. Son olarak toz pembe rujumu da sürdüğümde işlem bitmişti. Sıra saçlarıma geldiğin de ne yapacağım konusunda kararsızdım. Kestane rengi saçlarımı şekilden şekile sokup hiç birini beğenmezken telefonumun melodisiyle, Kaan'ın geldiğini anlamıştım. Bu yüzden herhangi bir şey yapmaktan vazgeçip, açık bırakarak çıktım evden.
Aşağıya indiğim de Kaan beni kendi etrafımda döndürüp, çok güzel olduğuma dair iltifatlar ederken yanaklarımın çok daha fazla kızardığına emindim. Sarılıp beni öptükten hemen sonra da arabaya binip, hareket etmiştik.
"Nereye götürüyorsun beni bakalım?"
Muzipçe sırıtıp "Senin seveceğini düşündüğüm bir yere." diye kaçamak bir cevap vermişti.
"Peki benim seveceğim yer nasıl oluyormuş ki?"
Üzerine gidip ağızından laf almaya çalışırken yolda olan bakışları kısa bir süreliğine beni bulup "Onu da gidince görürsün." demişti.
Sözleri üzerine gülerken "Öyle olsun bakalım" diyerek konuyu kapatmıştım.
Arabayı park edip indiğimiz de çoğu camlarla kaplı, cam olmayan yerlerde de mat siyah duvarlarla bizi karşılayan mekandan içeriye girmiştik. İçeriye girer girmez Fransızca bir şarkı kulaklarımı okşarken, kendimi mekanın büyüsüne kaptırdım.
Bizi karşılayan oldukça temiz, şık giyinimli bir kız bizi önceden rezervasyon edilmiş masamıza götürürken ben mekanı incelemeye koyuluştum. Mekanın arka duvarında boydan boya bir kütüphane boy gösterirken, kütüphanenin tam ortasında bir şömine yer alıyordu. Şöminenin önünde oturmak için oldukça rahat koltuklar yerini alırken bakışlarımı oradan çekip bara çevirdim. Barın arkasında çalışan bir kız bir de erkek kendilerini işlerine kaptırmışken, onlardan bakışlarımı hızla çekip masalara çekmiştim. Tavandan sarkan avizelerin loş ışıklarının aydınlattığı kahverengi sıcak masalardan bizim için ayrılan yere gelmiştik. Kaan sandalyemi çekip oturmam için kibarca gülümsediğin de bende gülümseyerek oturdum. O da karşımdaki yerini aldığında yirmili yaşlarının başındaki oldukça güzel olan sarışın bir garson kız yanımıza gelip elindeki menüleri kibarca bize uzattı. O güzel gülümsemesini de Kaan'a sunuyordu. Bakışlarından Kaan'ı oldukça beğendiğini görebiliyordum. Gerçi Kaan da beğenilmeyecek adam değildi şimdi. Peşinde az kız koşmadı. Ne kızlar yanıma gelip Kaan ile aralarını yapmamı istedi ama işte Kaan pek istemezdi. O istemedikçe de kızlar daha çok hırs yaparlardı. Garson kız yanımızdan ayrılırken bende düşüncelerimi süpürüp menüye baktım.
Biraz düşündükten sonra ikimiz de biftek de karar kılsak da o orta pişmiş derken ben iyice pişmesi taraftarıydım. Yanına yeşillik salatası da istediğimiz vakit Kaan "Kırmızı şarap iyi gider ne dersin'' dediğinde uzun süredir şarap içmediğimi fark etmiş oldum. Böyle güzel bir teklifi geri çevirmek istemediğimden ''Çok iyi olur.'' dedim.
Ona cevap verirken aklım en son geçen yaz gittiğim evim de sevgili 'üvey annemin' bilmem kaçıncı yıldan kalma şarabını gizlice içip onu sinir ettiğim aklıma gelince gülümsemiştim. Kaan neye gülümsediğimi sorunca da bu anımı ona da anlatmış, sonra da Selda ablanın yüzünün aldığı o korkunç şekli anlatıp gülme seslerim kahkahalara dönüşmüştü.
Sarışın kız yemeklerimizi getirdiğin de bakışları hala Kaan' daydı. Kaan'ın da bunu fark ettiğinden adım kadar emindim ama sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu. Bu arada aklımdan kısacık bir an karşı cins tarafından sürekli olarak beğenilmek nasıl bir his acaba düşüncesi geçse de kızın "Afiyet olsun" demesiyle düşünmekten çoktan vazgeçip büyük bir açlıkla yemeğimi yemeye koyuldum.
Yemeklerimiz yarı olmuşken Kaan'a çalıştığım yer ile ilgili konuşuyorduk. Ona herhangi bir isim, adres, kişisel bir bilgi vermeden durumu anlatmaya çalışıyordum. O da beni oldukça samimi bir şekilde dinliyor, karşılık veriyordu. Daha sonra sorduğu bir soruyla birkaç saniye sessizleşip düşündüm.
"Sen üstesinden gelebilecek misin?"
"Yardım etmeyi çok istiyorum ama altından kalkabilir miyim, bilmiyorum? Oldukça dirençli, kendini açmak istemiyor."
"Belki de yaşadığı her ne ise daha bunu kabullenemediğinden olabilir."
Kaan durumu bilmese de yaptığı yorum tam yerinde olmuştu. Aslı gerçekten de yaşadığı olayı kabullenmek istemiyordu. O olanları kabul etmedikçe gerçekler üzerine daha fazla geliyor, işin içinden çıkamadığı içinde kendini herkesten, her şeyden soyutluyordu. O yaşadıklarıyla baş edemediği için sessizliği seçip, yaralarıyla baş başa kalmıştı.
"Olabilir..."
Kaan'a tüm bunları anlatamayacağım için kısa bir cevap vermiştim.
"Senin yardım edeceğine eminim ama lütfen kendini de düşünüp çok fazla yıpratma."
Bana destek olmak için söylediği cümleyle gülümserken başımı da olumlu anlamda sallamıştım.
"Sonuç olarak evlerine gidiyorsun. Nasıl insanlar? Seni rahatsız eden bir durum var mı?"
Evladını korumak isteyen bir baba edasıyla konuştuğunda kendi babamın bir kere bile beni aramadığı gerçeğiyle yüz yüze gelmiştim. Ben eve gitmeyip, onun bulduğu işte çalışmayınca epeyce bir sinirlendiğini biliyordum. Benim haberlerimi de Yiğit'ten alıyordu ki bunu Yiğit söylemişti. Ah Yiğit deyince onunla da uzun zamandır hiç uzun uzun konuşmamıştık.
Kaan cevap bekler gibi bana baktığın da hemen söze girmiştim.
"Gayet iyi insanlar, çok sıcakkanlılar, misafirperverler. Oldukça da bilgili, kültürlü ve güvenilir insanlar. Beni için endişelenmene gerek yok."
Gerçekten o insanları görse korkulacak hiçbir şey olmadığını bilirdi. Ona şimdi benim evin oğlunun peşinde koştuğumu ama onun bana yüz vermediğini, kadın erkek ilişkilerinde ne kadar dikkatli olduklarını söylesem inanmazdı. Zaten ona o insanların yaşayış tarzını anlatacak da değildim.
"Tamam ama sen yine de dikkatli ol."
"Olurum. Ee sen anlat neler yapıyorsun? Nasıl gidiyor iş?"
Konuyu kendimden ona çektiğim de bir proje üstünde çalıştıklarını söyledi. Bu projenin onlar için çok önemli olduğundan bahsederken ben de onu büyük bir dikkatle dinliyordum. Konu iş mevzularından üniversite anılarına geçiş yaparken ikimizin de yüzünde gülümseme eksik olmamıştı. Uzun süredir bu kadar güzel bir akşam geçirmediğim için ona teşekkür etmeyi de ihmal etmeyerek günü sonlandırmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIĞA HİCRET
Espiritual-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer maşuk yanmazsa, aşık yanamaz. Eğer maşuk, bir mum gibi ateşe düşüp eriyemezse o ateş, pervaneye düşm...