Dün yaşadığım her şey birer kabus gibi çökmüştü üzerime. Kalkmak için yeltendiğim anda aldığım bu darbe allak bullak etmişti beni. Kaan'ın, yaptıklarına, söylediklerine anlam veremiyordum. O Kaan'dı. En zor günüm de yanım da olan, bana yardım eden, birlikte eğlendiğim, güldüğüm, üzüldüğüm tek arkadaşımdı. Ama ben onun için sadece bir arkadaş değilmişim. Ona umut verecek bir şey mi yapmıştım? Bunu düşünce başımı iki yana salladım. Hayır, ben onu en yakın arkadaşım olarak görmüştüm. O benim için çok önemli, çok değerliydi ama sadece bir arkadaş olarak. Aksini düşündürecek bir şey yapmadığıma emindim.
Dirseğimin üzerinde hatırı sayılır olan morluğa merhem sürerken bunu Kaan'ın yapmış olduğuna inanmıyordum. Onun bana zarar vermiş olması şaka gibiydi. O gözünün dönmüş hali, bağırışı, öfkesi... Gerçekten korkutucuydu. Merhem sürme içini bitirdikten sonra bu morlukları kimsenin görmesini istemediğimden uzun kollu yazlık gömleklerimden bir tanesini üzerime geçirip kollarını iki kez katladım. Altına da bir kot pantolon giyerken bu sefer de zihnim Ömer'in yaptıklarıyla meşguldü.
Dün o soğuk, sert adam beni Kaan'ın öfkeden gözü dönmüş elinden kurtarmıştı. Ve sonrasında... Ah! Ömer Kaan'a vurmuştu. Peki ya sarf ettiği o sözler de neydi? Sırf beni ağlattığı için mi, öfkelenmişti o soğuk bakışlı adam. Hatırladığım o anla bir ürperti geçmişti vücudumdan. Ya sonrasında konuştuklarımıza ne demeliydik? Ona bu sözleri niye söylediğini, Kaan'a niye vurduğunu, neden bu denli öfkelendiğini sormak yerine önce susmuş, konuştuğumuzda ise gitmekten bahsetmiştik. Her şeyi geride bırakıp gitmekten. Dünden beri zihnimi meşgul eden bir konu olmuştu kendisi ama daha fazla bunu düşünmeyecektim. En azından şimdilik rafa kaldırıp diğer bir problemime doğru geçiş yaptım.
Aslında dün gideceğim ama yaşadığım şeylerin ardından o gücü kendim de bulamadığım yere gidecektim. Üç gündür gitmekten çekindiğim, kaçtığım eve. O günden sonra onlarla karşılaşmaktan galiba biraz korkuyordum. Resmen evdeki diğer insanları unutup kendimi kaybetmiştim. Ve sonuç, Nisa ile Esma teyzeye yakalanmak. Aman ne güzel... O günün ardından Nisa bir iki kez aramıştı, ama telefonlarını açmamıştım. Ardından bana utanmamam, çekinmemem gerektiğine dair bir mesaj atmıştı. Ama benim çekindiğim kişi Nisa değil, Esma teyzeydi. Nasıl davranacağını bilmiyordum. Hatta Zehra teyzeye söylemiş olma ihtimalini düşünmek dahi istemiyordum. Eğer söylediyse Zehra teyze belki de bana eskisi gibi öyle sıcacık, şefkatle bakmazdı. Benim artık gelmeme gerek olmadığını bile söyleyebilirlerdi. Ve ben bir annenin kalbini kırmış olurdum. Tüm bunların yaşanmasını istemiyordum.
Ben sadece Ömer'e aşık olmuştum. Sevmemin yanlış olacağını bile bile ona tutulmuştum. Ve şimdi ardından gelecek tüm şeylerden kaçamazdım. Bir korkak gibi davranamazdım. Hem ne zamana kadar kaçacaktım ki? Sonuç olarak ben o evde çalışıyordum. En iyisi bugün gidip yüzleşmekti. Beni neyin beklediğini bilmediğim o yere doğru gitmek için hareketlendim.
***
Otobüsten inip, eve doğru yürürken kendimi motive edecek, cesaret verecek birkaç cümle sıralamak istemiştim ama bu konuda ki üstün başarılarım aklıma gelince bundan çabuk vazgeçtim. Sonuçta şimdi ki halimi de mumla aramak istemezdim. Bahçe kapısını açıp mis gibi çiçek kokuları arasından geçip, zile bastığım da hala cesaretimi toplayamamış yanım arkasına bile bakmadan kaçmak istiyordu ama Allahtan diğer tarafım daha baskındı. Aradan geçen birkaç saniye sonra Zehra teyze kapıyı açıp, beni gördükten hemen sonra da genişçe gülümsemişti.
Evet yanlış görmemiştim. Gülümsemişti.
''Hoş geldin Zeynep'ciğim.''
''Hoş buldum Zehra teyze''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIĞA HİCRET
Spiritual-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer maşuk yanmazsa, aşık yanamaz. Eğer maşuk, bir mum gibi ateşe düşüp eriyemezse o ateş, pervaneye düşm...